Rabbimiz (sas) Kur’an-ı Kerim’de yenilebilecek gıdalarda aranan temel özelliğin "helâl ve temiz" olduğunu belirtir. (Bakara, 2/168)
"Sofra" anlamına gelen 'Mâide' sûresinin giriş kısmında yiyeceklerle ilgili temel konular ele alınmış, haram ve helâl olanlar açıklanmıştır.
Peygamber Efendimiz (sas) de yiyecek ve içeceklerin helal ve temiz olması gerektiğini vurgulardı
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sas), "Ey İnsanlar! Allah Teâlâ temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Allah, peygamberlerine emrettiği şeyleri mü’minlere de emretti." buyurdu ve şu ayetleri okudu: "Ey peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim." (Mü’minûn, 23/51) "Ey İman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin..." (Bakara, 2/172) Sonra Rasûlullah (sas) uzun yolculuklar yapmış, üstü başı tozlanmış, saçı başı dağılmış, ellerini göğe uzatarak, "Yâ Rab, yâ Rab!" diye yalvarıp yakaran bir adamdan söz etti ve "Fakat onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdı. Haram ile beslenirdi Peki, böyle birisinin duası nasıl kabul edilsin? buyurdu." (Müslim, Zekât, 65)
Efendimizin bu sözleri, yediği, içtiği ve giydiği haram olan, haram gıdalarla beslenen bir kimsenin, Allah rızası için yola çıksa ve bu uğurda çeşitli sıkıntılar çekse bile dualarının biraz zor kabul edileceğini bildirmektedir. Burada duaların ve diğer ibadetlerin kabulü için helâl rızıkla beslenmenin ne denli önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Sağlıklı yaşamak, insanın yedikleri ve içtikleri ile doğrudan alâkalıdır
Beslenmede, yenilen gıdalar kadar bu gıdaların niçin ve nasıl yendiği de önemlidir. Müslüman, yemek yemeyi bir tür ibadet gibi görüp kendisine bu nimeti veren Rabbine karşı daima şükretmeli, yediği yemeğin ibadetine, çalışmasına ve düşünmesine yardımcı olacağını bilerek yemelidir.
Hayatın tamamını geniş anlamda ibadet olarak gören Peygamberimiz (sas), yeme içme ile ilgili ortaya koyduğu birçok âdâb ve sünnetiyle, yeme içmeyi daha anlamlı bir hâle dönüştürmüştür.
Peygamberimizin (sas) yeme ve içmede dikkat ettiği ve tavsiye ettiği hususlar şunlardır:
Peygamberimiz (sas) yemekten önce ve sonra ellerini temiz görünse bile yıkardı
O (sas), yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasını “yemeğin bereketi” olarak ifade ederdi. (Tirmizî, Et’ıme, 39)
Peygamber Efendimiz (sas), yenen her yiyeceğin Yüce Allah’ın bir nimeti, lütfu ve ihsanı olduğu bilinci ile daima şükür hâli içinde olmuştur. Bu nedenle de her işe başlarken olduğu gibi yemekten önce de hep “Besmele” çekerek Allah’ı anmış ve “Bir kimse evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse şeytan, arkadaşlarına, ‘Burada sizin için barınak da yok, yiyecek de yok!’ der. Eğer o kimse evine girerken besmele çekmezse şeytan, ‘Barınacak yeri buldunuz.’ der. Yemek yerken besmele çekmezse, ‘Hem kalacak yer hem de yiyecek buldunuz.’ der.” buyurmuştur. (Müslim, Eşribe, 103)
Peygamber Efendimiz (sas) etrafındakilere de besmeleyi tavsiye etmiş, besmeleyi verdiği nimetler karşılığında Yüce Yaratıcı’ya peşinen yapılan bir teşekkür olarak görmüştür. Besmelesiz yenen yemeklerde bereket olmayacağını belirterek yemeğin başında unutulması hâlinde, hatırlandığı anda besmele çekilmesinin gerekli olduğunu vurgulamıştır:
“Biriniz eğer yemeğin öncesinde besmele çekmeyi unutursa بِسْمِ اللَّهِ فِى أَوَّلِهِ وَآخِرِهِ Bismillâhi fî evvelihi ve âhirihi’ (Başında da sonunda da Allah’ın adıyla) desin.” (Tirmizî, Et’ıme, 47)
Rasûlullah (sas) yerken ve içerken sağ elini kullanır ve şöyle derdi: “Biriniz yemek yediği zaman sağ eliyle yesin; su içtiği zaman da sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer.” (Müslim, Eşribe, 105)
Peygamberimizin(sas) yeme adabında tevazu, kanaat, sadelik, temizlik ve helâllik gibi değerler ön plana çıkardı.
Hz. Peygamber (sas) yemek yediği sofrası, mütevazı bir yer sofrası idi. O (sas), yemeği yerken diz üstü oturur, sırtını bir şeye dayanmazdı.
Ebû Cühayfe Vehb b. Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas): "Ben yaslanarak yemek yemem" demiştir. (Buhârî, Et’ime, 13)
Allah Resûlü ayakta bir şey yemeyi ve içmeyi de uygun görmezdi. (Müslim, Eşribe, 113) Ancak günlük koşuşturma içinde yürürken bazen bir şey yemek veya içmek durumunda kaldığı da olurdu. (Tirmizî, Eşribe, 11)
Allah Resûlü, önüne konan bir yemekte asla kusur bulmaz, canı çekerse yer, hoşlanmazsa yemezdi. Yemeğin hiçbir şekilde israf edilmesini istemez, tabakta kalanların bitirilmesini ister, bir lokmanın bile zayi olmamasına dikkat ederdi. (Müslim, Eşribe, 187) Ebû Hüreyre (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah hiçbir bir yemeğe asla kusur bulmazdı. İştahı varsa yer, hoşlanmazsa yemezdi. Câbir’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas) ailesinden (ekmeğine) katık (yapacağı bir şey) istemişti. Sirkeden başka bir şey yok, dediler. Resûlullah onun getirilmesini istedi ve 'Sirke ne iyi katıktır, sirke ne güzel katıktır.' diyerek onu yemeye başladı." (Müslim, Eşribe, 167-169)
Peygamberimiz (sas), toplu ortamlara girileceği zamanlarda insanları kokusuyla rahatsız edecek yiyeceklerin yenilmemesini tavsiye ederdi.
Bir gün Hz. Peygamber’e (sas) içinde (soğan, sarımsak gibi) sebze bulunan bir tabak getirilmiş, tabaktan hoşlanmadığı bir koku alınca bunun ne olduğunu sormuştur. Bunun üzerine tabakta bulunan sebzelerin neler olduğu kendisine söylendiğinde, yanında bulunan sahâbîlerden birine işarette bulunarak, "(Bu sebzeleri) şu zâta götürünüz." buyurmuştur. Fakat o sahâbî de Hz. Peygamber (sas) yemediği için bunlardan yemek istememiştir. Bunun üzerine Efendimiz, "Sen ye, zira ben senin konuşmadığın kimselerle konuşuyorum." buyurarak (Buhârî, Ezân, 160) kendisinin farklı kişilerle muhatap olmasından dolayı rahatsız edici olmamak için yemediği veya hoşlanmadığı yiyeceklerin de yenilebileceğini bildirmiştir.
Peygamber Efendimizin yemek konusundaki tutumunda dikkati çeken hususlardan birisi de hangi amaçla olursa olsun bir kimsenin, helâl olan bir yiyeceği kendisine haram kılma yetkisinin olmadığıdır. Nitekim “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87)
Neyin yenilip neyin yenilmeyeceğinin tespitine ilişkin temel esasları dinî hükümler belirlerken yiyecekler arasında tercih yapılmasında kültürel ve bireysel tercihler ön plana çıkmaktadır.
Peygamber Efendimizin koyunun kol kısmını sevdiği, kabak yemekten hoşlandığı, buna karşın çekirge yemekten hoşlanmadığı rivayet edilmektedir. Bu noktada bazı sahâbîlerin sırf Hz. Peygamber (sas) seviyor diye bazı yiyecekleri yemeleri, bazılarını da sırf o sevmiyor diye terk etmeleri dinî bir zorunluluktan değil, Resûlullah’a olan sevgi ve bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Nitekim Enes b. Mâlik’in Hz. Peygamber sevdiği için kabak yemeğini sevmesi, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin de Hz. Peygamber (sas) sevmediği için içerisinde sarımsak bulunan yemeği yememesi bu duruma örnek gösterilebilir.
Kutlu Nebî’nin bazı yemekleri daha çok sevdiği ve onlar hakkında övücü ifadeler kullandığı da göze çarpmaktadır. Hz. Peygamber’in bu tavrı, yemeğin tadı, lezzeti ve besin değeri gibi özellikleri yanında, Allah’ın verdiği her nimetin aslında övgüye ve şükre lâyık olduğunu göstermeye yöneliktir. Bu anlamda tirit, et yemeği, hurma, sirke gibi yiyecekler Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olmuştur.
Rasullah (sas) yemeğe davet edildiğinde davete icabet ederdi
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah: "Biriniz yemeğe davet edildiğinde gitsin. Eğer oruçlu ise davet sahibi için dua etsin. Oruçlu değilse yesin." buyurmuştur. (M3520 Müslim, Nikâh, 106)
O, (sas) birlikte yemek yenilmesini tavsiye ederdi
Toplu yemek yerken önünden yenilmesini ve ölçülü davranılmasını tavsiye ederdi.
Ömer b. Ebû Seleme, hicretin ikinci yılında doğmuş nasipli bir çocuktu. Çünkü henüz bulûğ çağına gelmeden önce, annesi Ümmü Seleme’nin Hz. Peygamber ile evlenmesiyle, Rasûlullah’ın (sas) Hâne-i saadetine katılmıştı. Rahmet Elçisi'nin himayesinde, onun verdiği terbiye ile yetişmişti. Bir gün Allah Rasûlü küçük Ömer’in yemekte elini tabağın her tarafında gezdirdiğini görünce ona yumuşak bir edayla, "Evlâdım! Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye." uyarısında bulundu. Üç kısa cümle ile Ömer'e yemek âdâbını öğreten Allah Rasûlü’nün (sas) bu uyarısı, ömür boyu onun yemek yeme tarzını şekillendirmişti. Aslında bu uyarısı ile o (sas), yemek yerken Müslümanların uygulaması gereken en önemli üç sünneti belirlemiştir.
Cebele b. Sühaym (ra) anlatıyor: Biz, Abdullah b. Zübeyr ile birlikte iken kıtlık oldu. Bir gün, erzak olarak hurma dağıtıldı. Biz hurmaları yerken Abdullah b. Ömer (ra) yanımıza geldi ve şöyle dedi: “İkişer ikişer yemeyin. Çünkü Peygamber ikişer ikişer yemekten menetti.” Sonra sözüne şöyle devam etti: “Ancak bir kimse kardeşinden izin alırsa o zaman yiyebilir.” (Müslim, Eşribe, 150)
Vahşî b. Harb (ra) anlatıyor: Bir gün Allah Rasûlü’nün (sas) ashâbı:
- Yâ Rasûlallah, yemek yiyoruz, ama karnımız doymuyor, dediler.
- Muhtemelen ayrı ayrı yiyorsunuz, diye karşılık verdi,
- Evet, dediler. Peygamber de:
- Birlikte yiyin ve besmele çekin ki, yemeğiniz bereketli olsun, buyurdu. (Ebû Dâvûd, Et’ime, 14)
İbn Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas): "Bereket yemeğin ortasına iner; siz kenarından yiyin, ortasından yemeyin." buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Et’ime, 17)
Rasulllah (sas) sofrasına insanları davet eder bunu ashabını da teşvik ederdi
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas): İki kişinin yemeği üç kişiye, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter, buyurmuştur. (Müslim, Eşribe, 178)
Oruç tutanları iftar sofrasına davet edenler için “Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” buyururdu.
Peygamberimiz (sas) yemekte misafirler olduğunda sofradan hemen kalkılmamasını, diğerlerinin yemeklerini bitirmelerini beklemeyi tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Sofra kurulduğu zaman, sofra kaldırılmadıkça kimse kalkmasın. Kişi doysa bile sofradakiler yemeyi bırakmadıkça o da elini çekmesin, kendisine fazla gelse de yemeye devam etsin. Çünkü kişi (yemeyi bırakmakla) yanında oturan kimseyi utandırır ve bu kimse, ihtiyacı olduğu hâlde yemeyi bırakabilir. (İbn Mâce, Et’ım) Efendimizin bu tavsiyesi, henüz doymamış olan kimselerin yemeğe devam etmelerini kolaylaştırmayı ve utanarak yemekten erken kalkmalarını önlemeye yönelik bir tedbirdir.
Allah Rasulü (sas) yiyecek ve içeceklerin üzerlerinin örtülmesini tavsiye ederdi.
Cabir’den (ra) nakledildiğine göre, Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:” Uyuyacağınız zaman kandilleri söndürün. Kapıları kapatın. Su kaplarının ağızlarını bağlayın. Yiyecek ve içeceklerin üzerini örtün.” Buhari, Eşribe,22
Allah Resûlü’nün sünnetinde yemek yemenin olduğu gibi su ve benzeri meşrûbâtı içmenin de âdabı vardır. Buna göre su, mümkün olduğu kadar içi görülebilecek bir kaptan içilmesinin önemini vurgulardı. Rasûlullah içerisinde zararlı maddeler bulunabileceği endişesiyle, büyük su kabından ağızla su içmeyi yasaklamıştır. (Buhârî, Eşribe, 23)
Efendimiz (sas) suyu ve diğer meşrûbâtı üç nefeste içer (Buhârî, Eşribe, 26) Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas), içecekleri üç nefeste içerdi. (Buhârî, Eşribe, 26) ve bu husûsta da şöyle buyururdu:
İbn Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: İçecekleri, develerin içtiği gibi bir nefeste içmeyin; iki veya üç nefeste için; içerken besmele çekin. İçtikten sonra da Allah’a hamd edin. (Tirmizî, Eşribe, 13)
İbn Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir: Peygamber’e zemzem verdim; onu ayakta içti. ( Müslim, Eşribe, 117)
İbn Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber, kabın içine solumayı veya üflemeyi yasaklamıştır. (Tirmizî, Eşribe, 15)
Rasullah (sas) bir şey ikram ederken sağından başlardı
Sehl b. Sa’d (ra) anlatıyor: Resûlullah’a içecek bir şey getirilmişti, ondan içti. (Bu sırada) sağında bir genç ve solunda da ihtiyarlar oturuyordu. Rasûlullah (sas) gence, (elindeki içecek kabını göstererek) “Bunu büyüklere verebilir miyim?” diye sordu. Genç, “Hayır, vallahi olmaz yâ Resûlallah; sizin peşinizden aynı kaptan içme imtiyazını kimseye veremem.” dedi. Peygamberimiz (sas) kabı gencin eline verdi. (Müslim, Eşribe, 127)
“Birinizin lokması yere düştüğü zaman, bulaşan şeyi temizleyip lokmayı yesin. Onu şeytana bırakmasın.” Sözlerine devamla tabağın sıyrılmasını da emrederek: “Bereketin, yemeğin neresinde bulunduğunu bilemezsiniz.” derdi. (Müslim, Eşribe, 136)
Yemeğe Allah’ın adını anarak başlayan Hz. Peygamber (sas), yemekten sonra da şu ifadelerle Allah’a hamdederdi: الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى أَطْعَمَنَا وَسَقَانَا وَجَعَلَنَا مُسْلِمِينَ
“Elhamdülillâhi’llezî et’amenâ ve sekânâ ve cealenâ müslimîn” (Bize yediren, içiren ve bizim Müslüman olmamızı sağlayan Allah’a hamdolsun.)
O'nun (sas) şu şekilde dua ettiği de olurdu:
الْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيرًا طَيِّبًا مُبَارَكًا فِيهِ غَيْرَ مَكْفِىٍّ وَلاَ مُوَدَّعٍ وَلاَ مُسْتَغْنًى عَنْهُ رَبُّنَا
“Elhamdülillâhi kesîran tayyiben mübâreken fîhi, ğayra mekfiyyin ve lâ müveddeın ve lâ müstağnen anhü Rabbenâ!” (Güzel ve bereket dilekleriyle dolu, ama bir o kadar yetersiz olan ve dilimizden düşürmediğimiz, vazgeçemediğimiz tüm övgülerle sana çokça hamdediyoruz ey Rabbimiz!)
Bazen de şöyle dua ediyordu:
أَفْطَرَ عِنْدَكُمُ الصَّائِمُونَ وَأَكَلَ طَعَامَكُمُ الأَبْرَارُ وَصَلَّتْ عَلَيْكُمُ الْمَلاَئِكَةُ
“Eftara ındekümü’s-sâimûn ve ekele taâmekümü’l-ebrâr ve sallet aleykümü’l-melâike” (Oruçlular sizin yanınızda iftar etsinler, iyiler sizin yemeklerinizden yesinler, melekler de size selâm ve dua etsinler.)
Yine kişinin yemekten sonra söylediğinde günahlarının bağışlanacağını bildirdiği dualardan birisi de şu şekildeydi:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى أَطْعَمَنِى هَذَا الطَّعَامَ وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَووْلٍ مِنِّى وَلاَ قُوَّةٍ
“Elhamdülillâhi"llezî et"amenî hâze"t-taâme ve razekanîhi min ğayri havlin minnî velâ kuvvetin.” (Beni yediren, ben güç ve kuvvet sarf etmediğim hâlde, bana bu rızkı veren Allah"a hamdolsun.) (Ebû Dâvûd, Libâs)
Görüldüğü gibi bu dualar, Allah"a şükür içermektedir. Bu sebeple uzunca dua yapılmasa bile en azından “Elhamdülillâh” diyerek verdiği nimetlerden dolayı Yüce Yaratıcı'ya şükredip minnettar olmak gerekir. Allah Resûlü de bu durumu şöyle bildirmiştir: “Kulun, yemeğini yedikten sonra veya içeceği şeyi içtikten sonra O’na hamdetmesi, Allah’ın hoşuna gider.” (Müslim, Zikir, 89)
İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, Resullah (sas) şöyle buyurmuştur:” Biriniz yemek yediğinde,
اللَّهُمَّ! بَارِكْ لَنَا فِيهِ وَأَطْعِمْنَا خَيْرًا مِنْهُ
“Allah’ım, bu yemeğimi bize bereketli kıl ve bize ondan daha iyisini yedir!” desin. (Ebû Davud, Eşribe,21)