Bera bin Azip anlatıyor: "Bir gün Resulullah (sas) ile Medine'nin huzur dolu sokaklarında dolaşıyorduk. Gözlerimiz bir boş arazide kalabalık bir grup gördü. Resulullah (sas), 'Kim bu insanlar, ne yapıyorlar burada?' diye sordu. 'Ya Resulullah! Bir cenazemiz var, o cenazenin mezarı kazılıyor.' dediler.
Bera bin Azip diyor ki, 'Peygamberimiz öyle bir hızla harekete geçti ki, biz geride kaldık. Koşarak mezarın kazıldığı yere gitti, mezarın kazıldığı yere vardığında yere çömeldi'. Ben de onun düşüncelerini anlamak için tam karşısına geçtim. Orada birkaç kişi, derin hüznün sembolü olan mezarı kazıyordu. Resulullah (sas) dizlerinin üzerine çömelmiş, gözleriyle mezarın kazılışını seyrediyordu. O esnada tefekküre dalıp, düşünmeye başladı ve mezar kazılana dek hüngür hüngür ağladı. O kadar çok ağladı ki, mübarek gözlerinden damlayan yaşlar, yere düşüp toprağı ıslatarak küçük bir gölcük oluşturdu orada."
Sonra mezar kazıldı, cenazeyi getirin dendi. Peygamberimiz ağır ağır ayağa kalktı ve mezarı işaret ederek, "Canım kardeşlerim! Şura için hazırlık yapın." buyurdu. (Beyhaki Şuabu’l İman)
Bu olaydan çıkaracağımız çok ders var aslında. O an ki sessizlik, ölümün öğretilerini fısıldayan bir bilgelik gibi. Mezar başındaki herkes, Peygamberimizin gözyaşları ve sözleriyle derin bir düşünceye dalmışken bizlerde bu olayı bir daha hatırlamalı ve yaşadığımız haz ve hız çağında "Lezzetleri kaçıran ölümü çok hatırlayın!" Hadis-i Şerifini yeniden tefekkür etmeliyiz.
Bu sahneyi musallada, kabristanda, taziye evinde hep hatırlayalım, hatırlayalım ki ölümün bizlere fısıldadığı son dersin öğretilerini öğrenebilelim. Sıradan bir kasabadaki, şehirdeki gömülen bir cenazeyi Allah rızası için bir seyredelim. Bizler Allah Resulu gibi tefekküre mi dalıyoruz yoksa ellerimizde cep telefonlarıyla son dakika haberlerini mi okuyoruz? İkindi namazına ben veya yakınlarımda buraya taşınabilir, belki de ertesi günün abonesi ben olacağım diye mi düşünüyoruz. En yakınımızı kaybettiğimizde ölümün bize de yak(ın)laştığını düşünmemiz yerinde bir hareket olacaktır sanki.
Artık ölüm ürkütücülüğünü kaybetmiş gibi. Ölüm korkusu hayatımızdan kaybolmamalı. Ölümü kaybettik, ölüm öldü. Ölüler mahallesi diyebileceğimiz mezarlıklar, kabristanlar bizleri ürkütmez oldu. Bu korku hayatımızdan kaybolursa dersi kaybettik demektir. Allah dostları ölüme herkesten çok hazırlandıkları halde herkesten daha çok korktular.
Nerede olursanız olun, ölüm sizi bulur; hatta isterseniz sağlamlaştırılmış yüksek kalelerde olun. (Nisa, 78) önümüzde böyle bir gerçek varken, Peygamber Efendimiz (sas)'in ifadesiyle ‘Şuradaki hayata hazırlık yapın’ tavsiyesini hayatımızın merkezine almalıyız. Şunu unutmamalıyız ki yaşadığımız çağda hiç kimsenin inkar edemeyeceği tek şey ölümdür. Haşa “Allah yoktur” diyen olmuştur ama “ölüm yoktur” diyen olmamıştır. Bu büyük hakikat gözümüzden, önümüzden kaybolmamalı. Ölümü unutmamalı ve derin tefekkür ile ahiret yolculuğu için hazırlığa koyulmalıyız. Cahit Zarifoğlu'nun dediği gibi:
Ölüm başucumda
Bir melek elini uzatıyor bana
Yapayalnız
Bir yolculuk…