Ramazâniyye ne anlama gelmektedir?
Divan şiirinde ramazan ayını konu edinen manzumelerin genel adına, ramazâniyye denir.
XVII. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan ramazâniyyeler XVIII. yüzyıl ve sonrasında yaygınlaşmıştır.
En çok ramazâniyye yazan divan şairi bu türde on üç kasidesi bulunan Enderunlu Fâzıl’dır.
Sâbit, Nazîm, Edirneli Kâmî, Nedîm, Koca Râgıb Paşa, Şeyh Galib, Enderunlu Vâsıf, Sünbülzâde Vehbî gibi isimler dikkat çeken ramazâniyye şairleri arasında sayılabilir. Bihiştî gibi bazı şairler de ramazanı ve orucu vesile ederek dinî-tasavvufî gazeller yazmışlardır (Behiştî Divanı, s. 424). Koca
Râgıb Paşa’nın, ramazan ayının ramazâniyyelerde konu edilen yönleri üzerinde durarak yazdığı gazeli makta‘ beytinin son kelimesinden dolayı “iftâriyye” adıyla anılmış olup bu konuda tek örnektir.
Ramazanın rahmet ve bereket mevsimi olarak gelmesini Enderunlu Vâsıf, “Açıldı yine mısra-ı dervâze-i gufran / Hak’tan taleb-i mağfirete vakt ü zamandır” ve, “Ol mâh-ı fazîlet ki beher rûz-ı şerîfi / Sad mâha bedel olsa ayn-ı ziyandır” mısralarıyla anlatır.
Çocukların ramazanda oruç tutmak istemeleri Vâsıf’ın, “Sıbyân-ı heves ni‘met-i savm ile demekte / Bu şeb beni cânım nene sahûra uyandır” mısralarına yansımıştır.
Vâsıf’ın, “Mağfirethân olalım hüzn ile şeb tâ-be-seher / Edip ihlâs-ı derûn ile terâvîhe kıyam” beytinde teravih teşvik edilirken, “Alınır mı ramazan sofularından mushaf / Rahlenin nevbetini beklemeyince insan” beytinde camilerde Kur’an kıraatine ve mukabele dinleme âdetine dikkat çekilir.
Nazîm, kandil ve mahyalarla aydınlatılmış camileri çırağan âlemleriyle mukayese ederek, “Lâlezâr-ı dîn çerâğânı kıyâs eyler gören / Her menâr üzre saf-ı kandîl kim sûzân olur” der. Fâzıl mahyalarla aydınlatılmış camileri parıldayan gökyüzü ve Süreyyâ yıldızıyla karşılaştırır: “Eşkâl-i Süreyyâ-yı felek yeknesak üzre / Mâhiyyesi her gece bunun başka nişandır.” Ramazâniyyelerde mahya ve kandiller için de pek çok beyit yazılmış, değişik mazmun ve teşbihlere yer verilmek suretiyle birçok sanat ortaya konmuştur
- İftarlar bu ayın en önemli zaman dilimidir.
Enderunlu Vâsıf, “Gösterme sakın sofrada yer sûfiye yoksa / Dilsîr olamaz tâba pilâv yahni kapandır” diyerek tekke veya imaret yemekleriyle karnını doyurmaya alışmış olanların iftar sofrasında kendilerine hâkim olmalarının güçlüğünü vurgular. “Gördükçe hilâl-i feleği gürisne-çeşman / Ser-sofra-i çarh üzre sanır pâre-i nandır” beyti aç gözlülerin gökyüzündeki ayı bile sofradaki ramazan pidesine benzettiğini, “Kurs-ı mehe bu diş bileyiş var iken onda / Mehdir o değil nan deyü ersen inandır” beyti de onları aksine inandırmanın çok zor olduğunu nükteli bir dille anlatmaktadır.
- Ramazâniyyelerde üzerinde önemle durulan konulardan biri de Kadir gecesidir.
Enderunlu Vâsıf bunu, “Bil kadrini zîrâ ki bu şehrin şeb-i Kadri / Bîşek sebeb-i mağfiret-i âlemiyandır” beytiyle anlatır. Kadir gecesi şairlerin kadir ve kıymetinin bilinmesi için tevriye yolunu açmakta, bunun yanında övgüye geçmeye de vesile olmaktadır.
Ramazâniyyelerin sonunda şair bayramın hasretle beklendiğini ifade ederek çeşitli nükteler yapar. Nedîm’in, “Şevkimiz şimdi ana düştü ki inşâallah / Ola sıhhatle selâmetle meh-i rûze tamam // Kıla erbâb-ı dili âb-ı hayâta sîrâb / Erişip Hızr gibi âh mübârek bayram” beyitleri bu anlayışı aksettirir. Ramazan bayramı için kaleme alınan ıydiyyelerde de ramazanın çeşitli yönlerine atıflar yapılmaktadır (bk. IYDİYYE).
Bazı mutasavvıf şairlerin ramazanla ilgili şiirleri ramazan ilâhisi olarak bestelenecek muhteva ve yapıdadır. Bunlara İsmâil Hakkı Bursevî’nin ramazanın gelişi dolayısıyla yazılmış, “Sâye saldı ehl-i îmân üstüne / Hamdülillâh geldi mâh-ı ramazân / Doğdu ol nur ehl-i irfân üstüne / Hamdülillâh geldi mâh-ı ramazân” kıtasıyla başlayan şiiri ile Hz. Üftâde’nin bu ayın sona erişini konu edinen, “Ey dostlarım ağlaşalım / Oruç ayı gitti yine / Hasret ile inleşelim / Oruç ayı gitti yine” kıtasıyla başlayan şiiri örnek verilebilir.