Reklamların dili keskindir. Kısa bir görsel ve kısa cümlelerle çok şeyleri ifade etmeyi amaçlar. Mart ayının ilk günlerinde bir televizyon kanalında bir emlak şirketi reklamı yayınlandı. Anlatılan olay şöyle: Kadın kocasına ayrılmak istediğini söylüyor. Adam anında telefonunu eline alıyor, arama motoruna basıyor. Eşyalı ev arıyor. Ve bir ev buluyor. Evde her şey var, hatta gitar bile. Ve anında adam kadına yani eşine cevabı yapıştırıyor: ceketimi alıp çıkıyorum, der ve ceketini alıp çıkar. Reklam bu kadardı.
Reklam güya kolay ev bulmanın yolunu gösteriyor. Ama belki bir dakika bile sürmeyen reklam sonunda zihinlerde kalan sadece kolay ev bulmak mı? Ve bu reklamı izleyenler acaba bu reklamdan ne anlar? En azından benim anladığım şudur: Bir ailenin veya yuvanın yıkılması çok önemli değil. Eşyalı bir ev varsa her şey tamam demektir. Hatta bu reklam üzerine neler söylenmez ki! Özgürlük, serbest piyasa ekonomisi, reklamın kötüsü olmaz, bırakın yapsınlar, bırakın gitsinler ve daha neler söylenir neler.
Diziden Bir Sahne
Çok sayıda dizi yayınlanıyor. Sadece bazı dizi isimleri bile yan yana getirildiğinde tablonun ne kadar yıkıcı olduğunu anlatmaya yetiyor. Ve bir diziden bir sahne: kadın kocasından ayrılmak istediğini söylüyor. Arkada acıklı bir fon müziği var. Koca merakla soruyor: ben mi bir şey yaptım? Kadın kocasından çok memnun olduğunu söyler. Ancak kadın kurduğu hayallerin güzel olmadığını, daha kaç yıl yaşayacağını bilemediğini, artık farklı bir hayat yaşamak istediğini, bir şeyler yapmak istediğini, tek düze yaşamak istemediğini, başka bir şehir veya ülke görmek istediğini, kocası olmasa işten çıkınca direk eve gelmesi gerekmediğini, arkadaşlarıyla buluşabileceğini, tek başına sahilde yürüyebileceğini, akşam yemeğe yetişme derdi olmayacağını ve buna benzer birçok şeyler söyler. Yani kısaca kocası ve evlilik bütün bunlara engel !!! Ve kocanın cevabı: ben senin mutlu olmanı isterim.
Bir reklamdaki bir dakikalık veya bir dizideki yaklaşık on dakikalık bir sahne üzerinden genelleme yapılamaz itirazları olabilir. Ama acaba durum sadece bu iki örnekten mi ibaret? Aile kurumunu yıkmaya yönelik ve her Müslüman için ortak değerler olan mahremiyet ve nikâh başlığı altında bize yakışmayan onlarca sahne ve diyaloglar artarak devam ediyor. Bir kadın veya erkeğin nikâh olmaksızın aynı evi paylaşmalarının hiçbir şekilde izahı yoktur ve hoş görülemez. Bir de senaryolarda devamında evli olan bir kişinin karşı cins ile olan ve iman ekseninde tasvibi asla mümkün olmayan şekilde söz ve hareketlerine ne demeli? Efendim beyaz ekranda bu tür şeyler olmadan olmaz türü gerekçeler doğru mu? Ve yeterli mi? Bir olayın hikâye edilmesinin bu topraklarda bir ölçüsü olmalı. Gençlerin zihinlerinde dinin helal-haram dengesi ile bağdaşmayan söz ve davranışların normalleştirilmesi belki de tehlikenin en büyüğüdür.
Aile konusu başta olmak üzere toplumun temel ihtiyaçları için sadece mevzuat çıkarmanın yeterli olmayacağı aşikârdır. Her konuda olduğu gibi başta eğitim önceliğimizdir. Başkanlığımızın aile konusunda güzel kurumsal çalışmalar yanında çok güzel hizmetlere imza atan müstakil daire başkanlığı bulunmaktadır. İl ve ilçe müftülüklerimiz Aile ve Dini Rehberlik Büro ve Merkezleri ile çok güzel çalışmalar yapmaktadır. Yeterli mi? Elbette değil. Ayrıca aileler, toplum büyükleri ve sorumluluk taşıyan her insan aile konusunda daha üstün gayret göstermeli ve tedbirler alınmalıdır. Yeterli çalışmalar yapılmaz ve gerekli tedbirler alınmaz ise sadece ticari kaygılarla ortaya konan televizyon ve dijital dünyadaki çalışmalarda kadın, erkek, çocuk, mahremiyet ve aileye ait her konuda bize ait olmayan senaryolar aile kurumunu zedelemeye devam edecektir.
Ne Yapmalıyız?
Toplumun her kesimine ortak görev düşüyor. Eğitim ve örneklik konusu baştadır. Elbette seyreden her birimizin ne seyrettiğimizi, konularını ve her anlamda bize ne katıyor veya bizden neler götürüyor? gibi benzeri soruların cevabını iyi düşünmeliyiz. Olumlu anlamda yapılacak en güzel işlerden birisi de bu toprakların ruhuna uygun sanat çalışmalarına hep birlikte sahip çıkmaktır. Sanatın her dalında Müslüman kimliğimize uygun çalışmaları teşvik etmez ve önünü açmaz isek başkalarını taklide devam edeceğiz. Daha da acı olan ise kendi köklerimize uygun olmayan nice çalışmalarla yüz yüze gelmeye devam edeceğiz. Bir programda İsmet Özel şöyle demişti: başkalarının kelimeleriyle konuşanlar, başkaları gibi düşünür. Senaryosu veya ana fikri bize ait olmayan filim ve dizileri izleyenler başkaları gibi düşünmeye başlar. Bir müddet sonra bazı davranışlar normalleşmeye başlar. Belki de en acısı budur. Sonra da anlatılan hikâyeler yaşanmaya başlar.
Bu değerlendirmeleri karamsar olmak için yazmıyoruz. Yeterli olmasa da güzel çalışmalar da var. Bir cami görüntüsü, bir ezan sesi, teravih namazından bir sahne veya ramazan günlerinde bir iftar sofrası sahnesi ne kadar da önemlidir değil mi?
Bu toprakların ruhuna uygun senaryo, hikâye ve ürün ortaya koyanları da gönülden tebrik ederiz.