Salâtüselâm ne anlama gelmektedir?
Dua, rahmet ve mağfiret anlamına gelen “salât” ile esenlik ve barış anlamındaki “selâm” kelimelerinden oluşan “salât-ü selâm”, “salavât getirme” yahut kısaca “salvele” tabiriyle ifade edilir.
Kültürümüzde en yaygın olan salavat çeşitleri
Değişik lafız ve mânâlarla gelen salavât çeşitleri içerisinde, kültürümüzde en yaygın olanları “aleyhi’s-selâm” “aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm” veya “sallallâhu aleyhi ve sellem” cümleleridir.
Peygamber Efendimize bu tür ifadelerle salavât getirmek, ona olan bağlılığı teyit etme, ona karşı en derin sevgi ve hürmeti arz etme anlamına gelir.
Ayet-i kerimede: “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzâb, 33/56) buyrulmaktadır.
Müfessirler, bu âyette Allah’ın peygambere salâtının ona rahmet etmesi ve onu melekleri katında övmesi, meleklerin salâtının peygamber için istiğfarda bulunmaları ve müminlerin salâtının Allah’tan peygamberin kendi katındaki makamını yüceltmesi için dua etmeleri anlamına geldiğini ifade ederler.
Allah’ın Peygamberine salât getirmesi, onu övme, tebrik etme, arındırma, destekleme, rahmet ve mağfiret etme;
Meleklerin salât getirmesi, dua ve istiğfar dileme;
Müminlerin salavât getirmeleri ise dua etme, sevme, tebrik etme, onun için rahmet, bereket ve merhamet dileme anlamlarına gelmektedir.
Hz. Peygamber’e (sas) salavât getirmek, bir bakıma ona şükran borcumuzu yerine getirmek anlamına da gelir.
Salavât getirmek, Allah Resûlü’ne duyulan sevginin ilânı, ona ve sünnetine bağlılığın bir göstergesidir.
Salavat nerede ve nasıl getirilir?
Ebû Mes’ûd el-Ensârî adıyla bilinen Ukbe b. Amr anlatıyor: “Bir gün Sa’d b. Ubâde’nin meclisinde otururken, Allah Resûlü yanımıza geldi. Beşîr b. Sa’d ona, ‘Allah Teâlâ sana salât-ü selâm getirmemizi emir buyurdu. Peki, sana nasıl salavât getireceğiz ey Allah’ın Resûlü?’ diye sordu. Resûlullah bir süre sustu. Öyle ki bizler, ‘Keşke Beşîr bu soruyu sormasaydı!’ diye düşündük. Bir müddet sonra Resûlullah (sas), ‘Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîm. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd. (Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed ailesine, tıpkı İbrâhim ailesine rahmet eylediğin gibi rahmet et. Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed ailesine, tıpkı İbrâhim ailesine bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Şüphesiz sen övgüye en lâyık ve şanı en yüce olansın.) deyin. Selâm da, bildiğiniz gibidir.’ buyurdu.” (Müslim, Salât, 65)
Bunun yanında Peygamber Efendimizin “Allah’ım, İbrâhim ailesine rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e, onun eşlerine ve neslinden gelenlere de rahmet et. Ve İbrâhim ailesini mübarek kıldığın gibi Muhammed’i, onun eşlerini ve neslinden gelenleri de mübarek kıl. Şüphesiz sen, övgüye en lâyık ve şanı en yüce olansın.” şeklinde salât-ü selâm getirilmesini tavsiye ettiği de rivayet edilmiştir. (Müslim, Salât, 69)
Hz. Peygamber, ashâbına salavât getirme şekillerini öğrettiği gibi nerelerde ve nasıl salavât getireceklerini de öğretmiştir.
Özellikle ibadetlerin en faziletlisi olan namazın Müslim, (Îmân, 137) sonunda tahiyyâtın ardından salât ü selâm getirilmesini istemiştir. Allah Resûlü, “Müezzini duyduğunuz zaman onun söylediklerini siz de söyleyin. Sonra bana salavât getirin. Çünkü kim bana bir kere salavât getirirse Allah ona on defa salavât getirir (merhamet eder). Sonra benim için Allah’tan ‘vesile’ isteyin. Çünkü vesile cennette öyle bir derecedir ki Allah’ın kulları arasından sadece bir kimseye nasip olur. Umarım ki o ben olurum. Benim için vesile dileyen kimseye şefaatim vacip olur.” (Müslim, Salât, 11) buyurmuştur. Yine mescide girerken ve çıkarken salavât getirerek, “Rabbim günahlarımı bağışla, bana rahmet kapılarını aç.” (Tirmizî, Salât, 117) diye dua etmiş, böylece ümmetine örnek olmuştur. Hz. Peygamber cuma günlerinden söz ederken, “...O günde bana çok salavât getirin, çünkü sizin salavâtınız bana arz olunur.” (Ebû Dâvûd, Salât, 200, 201) buyurmuştur.
Salâtüselâm getirmek için belirli bir vakit ve sayı yoktur. Kişi dilediği zaman ve istediği miktarda salâtüselâm getirebilir.
Hadis-i Şeriflerde Salavât
Abdullah b. Mes’ûd"dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü insanların bana en yakını, bana en çok salavât getirendir.” (Tirmizî, Vitr, 21)
Ali b. Ebû Tâlib’in naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Cimri, yanında anıldığım hâlde bana salavât getirmeyen kimsedir.” (Tirmizî, Deavât, 100)
Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin. Benim kabrimi de bayram yeri hâline getirmeyin. Bana salavât getirin. Çünkü nerede olursanız olun, salavâtınız bana ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96, 97)
Ebû Hüreyre"den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Bana bir kez salavât getirene Allah on kez salavât getirir (rahmet eyler) ( Müslim, Salât, 70)
Peygamber Efendimizin tavsiyelerine uyan sahâbenin birçok münasebette ona salavât getirdikleri bilinmektedir. Abdullah b. Ömer Resûlullah’ın (sas) kabri başında durmuş, salavât getirmiş, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e de dua etmişti. Hz. Ömer Safâ ve Merve arasında sa’y yapılırken salavât getirilmesini istemişti. Hz. Ali hutbeye Allah’a hamd ü senâ ve Resûlullah’a salavât ile başlar, Ebû Hüreyre de cenaze namazında salât ü selâm getirirdi.
Salât-ü selâm getiren kişi Hz. Peygamber’i andığı gibi Allah’ı da hatırlar, kendilerine böyle yüce bir Peygamber gönderdiği için O’na şükreder. Bu şekilde Allah’ın emrini yerine getirerek Allah ve Resûlü ile iletişim hâlinde olur. Onları hatırlamanın mutluluğunu yaşar. Resûlullah (sas), “Bana salât ve selâm getirin. Çünkü bu sizin için bir arınmadır.” (ibn Hanbel, II, 364) buyururken de salât-ü selâmın bir arınma vesilesi olduğuna işaret etmişti. Bu şekilde zekâtı verilen malın temizlenip arındığı gibi Allah’ı ve Resûlü’nü anan, zikreden kişinin de günahlardan temizlenme imkânı bulacağını belirtiyordu.
Kültürümüzde Salavât
Şeyh Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî’nin (ö. 870/1465) Delâʾilü’l-hayrât adlı salavat mecmuası Osmanlı döneminde Türkler arasında rağbet görmüş ve sevap kazanma, Hz. Peygamber’in şefaatine nâil olma, kötü huyları terkedip güzel huylarla bezenme, maddî sıkıntılardan ve günahlardan kurtulma gibi amaçlarla çokça okunmuştur.
Türkiye’de salavat dualarının cuma, bayram ya da sabah namazı vaktinin yaklaşması gibi önemli bir zamanı ya da vefat gibi bir olayı duyurmak üzere minarelerden yüksek sesle okunması âdeti yaygındır. “Salâ vermek” şeklinde ifade edilen bu salavatların çeşitli makamlarda bestelenmiş formları da vardır. Bunlar okunuş vesilelerine göre cuma salâsı, bayram salâsı, cenaze salâsı gibi adlarla anılır (bk. SALÂ). Türk kültüründe ayrıca damat donatılırken, hacı uğurlanırken ve bir başlık türü olan arakıyyenin şeyh tarafından tarikata intisap eden dervişe törenle giydirilmesini ifade eden arakiyye tekbirlemesinde salavat getirilmesi yaygın bir uygulamadır (DİA, III, 266).