Bir şehrimizde hepimizin içini kavuran bir haber duyuyoruz. Günlerce bu konu konuşuluyor. Faili/failleri aranıyor. Sonunda bulunuyor veya bulunmuyor. İlgili kurumla gece gündüz büyük bir fedakârlıkla çalışıyor. Ama bir süre sonra unutuyoruz veya benzer bir olay yaşanınca tekrar hatırlıyoruz. Peki neden? Daha doğrusu bu olaylar neden tekrar ediyor? Cevap/lar çok kolay değil elbette.
Eleştirmek kolaydır. Suçlu bulunur veya bulunamaz. Birilerini suçlamak da kolaydır. Ama yanlış giden bir konuda acaba ben ve biz toplum olarak ne yaptık? Veya nerede benim/bizim hatamız ve sorumluluğumuz var? Sorularını sormuyor veya soramıyorsak başkalarını eleştirmenin fazla bir anlamı yoktur. Hakaret, kınama ve suçlamalar yapılır. Hatta toplum olarak ağlarız. Ağlamak ise hiç fayda vermez. Milli şairimiz Mehmet Akif şöyle der:
Bırakın mâtemi, yâhu! Bırakın feryâdı;
Ağlamak fâide verseydi, babam kalkardı!
Göz yaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz?
Bâri müstakbeli kurtarmaya bir azm ediniz.
Toplumun Sosyolojisi
Her toplumun tarihten getirdiği değerleri vardır. Bu millet Müslüman bir millet. Bizi biz yapan değerlerimizin başında İslam olma kimliğimiz gelir. Aile, komşuluk, arkadaşlık ve yardımlaşma gibi temel konularda toplumun değerleri bellidir. Aynı şekilde Müslüman toplumların kırmızı çizgileri vardır. Yani yasak olan ve dinimizin haram olarak tanımladığı davranışlar vardır. Fert olarak her birimizin ibadet dünyasında eksiklikler olabilir. Ama toplumun büyük çoğunluğu genel değerler (helal-haram) konusunda ortak bir bilince sahiptir. Eğer bu konuda bir eksiklik varsa önce bunun telafi edilmesi gerekir.
Sosyal konularda akademik çalışma yapanlar mutlaka mahkemelere, kolluğun çalışmalarına, aile bakanlığının çalışmalarına, Başkanlığımız aile ve dini rehberlik merkezlerinin çalışmalarına ve sosyal dayanışma vakfı gibi toplumun özellikli kesimlerine ulaşan kurumlarla işbirliği yapmalıdır. Mesela, anne-babasının itirazına rağmen evlilik yapan bir kadın veya erkek bir iki-yıl içinde boşanıyor, ayrı eve çıkıyor kirasını da devletten talep ediyor. Boşanma sebebi ayrı bir konudur. Anne-babanız sağ onunla niye oturmuyorsunuz? diye sorulduğunda, mecbur muyum? Ben de bireyim, haklarım var… diye fıtri olan bir davranışa/tavsiyeye itiraz ediyorlar.
Sonuçları tartışmak ile beraber sebeplere eğilmek gerekir. Özellikle toplumun büyük kesimini etkileyen konular için bir köşe yazısı yetmeyeceği açıktır. Burada vurgulamak istediğimiz husus sonuçları tartışırken yaşadığımız olumsuzlukların olmaması veya en aza inmesi için neler yapmalıyız? Sorusunun cevabına bir katkı sunmaktır.
Bu itibarla bazı satır başı konuları şöyle ifade edebiliriz;
-Çare Arama: Sosyal olaylar bir günde çözüme kavuşmaz. Çareyi nerede arayacağız? Çözümü kim oluşturacak? Halkı Müslüman olan ülkelerde aydınların, yazarların ve akademisyenlerin çıkmazlarından birisi de şudur: Bizim dışımızdaki dünyalarda oluşan problemlere onların ürettiği çözümler vardır. Biz onların çözümlerini kendi problemlerimizin çözümü için tartışmasız tek doğru kabul ediyoruz. Bu da bizi çok zora sokuyor.
-Eğitim: Her yaş ve eğitim grubuna yönelik temel bilgiler ve sorumluluklar zamanında öğretilmelidir. Din, tarih ve temel değerlerimiz öğretilmediğinde başka davranışlar bizim için normal hale gelmeye başlıyor. Özellikle günümüzde çocuklarımızı ve gençlerimizi hatta hepimizi derinden etkileyen mecralar var. Neslimizi ve kendimizi hem eğitmek hem de kötülüklerden alıkoymak için gerekli çalışma ve tedbirleri almalıyız.
-Aile Kurumu: Toplumda sorumluluk taşıyan herkes aile diye adeta feryat ediyor. Kadın ve erkeğin rolleri, problem oluştuğunda çözüm yolları iyi tespit edilmeli. Aile kurumunu destekleyici tedbirler artırılmalı. Hatta büyük aileyi teşvik edici tedbirler da alınmalıdır. Kadın, erkek ve çocuk konusu tartışılırken bize ait olmayan değerler üzerinden yürüdüğünde ortaya yeni husumetle çıkıyor. Kişilerin özgürlüğünün sınırları helal ve haram dairesinde değerlendirilmez ise toplumu yaralayan manzaralar kendiliğinden ortaya çıkıyor.
-Hukuk Zemini: Başta aile konusu olmak üzere toplumun ortak değerleri ve konuları ile ilgili hukuk-ahlak ekseninde tedbirler alınmalı ve artırılmalıdır. Örneğin, evli olan erkek veya kadın başka birisi ile nikâhsız birlikte olduğunda yani dini kavramla zina fiili işlediğinde bu kötü fiili yapana yaptığının yanlış olduğunu söyleyen bir metin yok.
-Tarih Bilinci: Yakın ve uzak tarih her toplumun hayatında etkilidir. Biz Müslümanlar için asr-ı saadet ayrı bir değerdir. Ama bizim için tarih kutsal bir zaman dilimi değildir. Biz tarihi kutsamayız. Kendimize dersler çıkarırız. Çıkarmalıyız. Yani her toplumun tarihinde hatalar ve eksikliklerde olabilir. Ama geçmişi toptan reddetmek hatta kötülemek hayırlı bir yol değildir.
-Sorumluluk Bilinci: Çocuklara ve gençlere yaşlarına ve eğitimlerine uygun sorumluluklar vermeliyiz. Konunun uzmanları bir evde nimetlere ortak olan çocuk külfetlere ortak kılınmaz ise eğitim açısından son derece yanlış olduğunu ifade ederler. Yani önemli olan sadece çocuklarımızın alacağı diplomaları değildir.
-Oyun ve Eğlenceye Meşru Sınır: İnternet ve sosyal medya sebebiyle iletişim ve ulaşımda büyük kolaylıklar oluştu. Uyuşturucu ve kumar içeren herhangi bir gayr-i meşru konuya ulaşım konusunda hem toplumun hem de yetkililerin ortak tavır alması gerekir. Bu sadece “özgürlük” gibi içi boşaltılan bir kavramla izah edilip geçiştirilemez.
Denenmiş Denenmez
Bu çok meşhur bir sözdür. Orjinali şöyledir: el mücerreb la mücerreb . Başka toplumların yıkılmasına veya fesada uğramasına sebep olan olaylar ve gidişat ile ilgili zamanında tedbirleri almak zorundayız. Farklı gerekçelerle sebeplere yönelik atılacak adımları geciktirmek atmaz isek daha büyük maliyetlere sebep olabiliyor. Maddi kayıplar bir şekilde telafi edilebilir. Ama insan kaybımızı nasıl telafi ederiz? Giden canlar, yıkılan yuvalar ve ruh sağlığını yitiren insanlar. Yarın demeden ve geç olmadan tedbirleri toplum olarak alalım inşallah.