Secde ne anlama gelmektedir?
Sözlükte “itaat ve tevâzu içinde eğilmek, boyun eğmek, yere kapanmak, yüzü yere sürmek” gibi anlamlara gelen secde, dinî bir kavram olarak, Allah’ın emirlerine boyun eğmek, Allah’a kulluk etmek maksadıyla ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnın yere konması demektir.
Secdeyle aynı kökten türeyen ve “secde edilen yer” anlamına gelen mescid Allah’a ibadet edilen yer ve bilhassa müslümanların ibadethâneleri için kullanılır.
Kur’ân-ı Kerim’de secde
Kur’ân-ı Kerim’de secde kelimesi, hem ıstılah anlamında, hem de sözlük manasına uygun olarak itaat etmek, boyun eğmek anlamında kullanılmıştır. Secde ve aynı kökten türeyen kelimeler Kur’an’da terim anlamıyla seksen bir âyette geçer.
Yüce Allah, “Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.” (Hac, 22/18); “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi, ister istemez Allah’a secde ederler.” (Ra’d, 13/15) buyurmuştur.
Secde etmenin hükmü nedir?
Secde ıstılah manasında, Allah’a ibadet etmek maksadıyla alnı yere koymak namaz içerisinde ve müstakil olmak üzere ikiye ayrılır. Namaz içerisinde secde yapmak namazın rükunlarından olup farzdır.
Namazın en önemli rükünlerinden biri olan secdenin her rek‘atta rükûdan doğrulduktan sonra iki defa yapılması farzdır. Secdenin farz oluşu Kur’ân-ı Kerîm’deki emre (el-Hac 22/77) ve Hz. Peygamber’in sünnetine (Buhârî, “Eẕân”, 133, 134, 137; Müslim, “Ṣalât”, 226-230) dayanır.
Secde Allah’a karşı saygı, itaat ve tevazuun en mükemmel ifadesi, insanın mânen Allah’a en çok yaklaştığı andır. Resûl-i Ekrem (sas), “Kulun rabbine en yakın olduğu an secdeye varmış olduğu andır; secdede duayı çokça yapın” buyurmuş (Müslim, “Ṣalât”, 215) ve Allah’tan başkasına secde edilemeyeceğini belirtmiştir (Ebû Dâvûd, “Nikâḥ”, 40).
Secde nasıl yapılır?
Hadislerde secdenin alın, eller, dizler ve ayak parmakları olmak üzere vücudun yedi kısmını yere değdirmek suretiyle yapılacağı (Tirmizî, “Ṣalât”, 87), bazı rivayetlerde Hz. Peygamber’in alnı zikrettikten sonra eliyle burnunu da işaret ettiği (Müslim, “Ṣalât”, 226) belirtilmektedir.
Secde halinde ve iki secde arasındaki oturuşta bir süre beklemek ta‘dîl-i erkândan kabul edildiği için Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe ve Hanefîler’den Ebû Yûsuf’a göre farzdır.
Secde vaziyetinde beklemenin en az süresi Hanefîler’de “sübhâne rabbiye’l-a‘lâ” denecek kadardır. Vücut tam olarak sükûnet buluncaya kadar secde halinde kalınmalı, sonra başı ve beli dik bir vaziyet alacak biçimde kaldırıp oturmalı, gerek bu oturma gerekse ikinci secde esnasında ilk secdede olduğu gibi vücut sükûnet bulana kadar beklenmelidir. Birinci secdeden tam anlamıyla doğrulmadan ikinci secdeye gidilmesi durumunda kişinin duruşu secdeye daha yakınsa iki ayrı secde yapılmış sayılmayacağı için namazın sonunda sehiv secdesi yapması gerekir.
Secdeye kapanırken ve secdeden kalkarken “Allâhüekber” demek sünnettir.
Resûl-i Ekrem’in namazdaki rükû ve secdelerinde zaman zaman, “Sübbûhun kuddûsün rabbü’l-melâiketi ve’r-rûh” (O her türlü eksiklikten münezzehtir, pek yücedir, meleklerin ve Cebrâil’in rabbidir) şeklindeki zikri tekrar ettiği ve, “Yüceler yücesi olan rabbinin ismini tesbih et” meâlindeki âyet (el-A‘lâ 87/1) nâzil olunca, “Bu âyeti secdelerinizde tesbih olarak okuyun” dediği (Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 147) belirtilmiştir. Secdede Allah’ı tâzim amacıyla en az üç defa “sübhâne rabbiye’l-a‘lâ” demek çoğunluğa göre sünnet, Hanbelîler’e göre ise bunu bir kere söylemek farz, üç kere söylemek sünnettir.
Tilâvet secdesiyle sehiv secdesi ise, müstakil olarak yapılan secdeler olup vaciptir. Ayrıca, bir nimete nail olmaktan veya bir felâket ve musibetten kurtulmaktan dolayı yapılan şükür secdesi de müstakil bir secde olup, müstehaptır.