Selam ne anlama gelmektedir?
Sözlükte “kusursuz olmak, kurtulmak, rahatlamak” anlamındaki selâm Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde “eman, kurtuluş, esenlik, barış” mânaları yanında “selâmlama” anlamında da geçer. Ayrıca cennet için “dâru’s-selâm” adı kullanılmış ve “es-Selâm” , “her türlü eksikliklerden, kusurlardan, değişikliklerden ve yok olmaktan uzak olan, selâmetin kaynağı” mânâsında Allah’ın isimlerinden biri olarak da anılmıştır. Nitekim “Selâm’ın Allah’ın isimlerinden biri olduğunu söyleyen Allah Resûlü, namazlarının sonunda, “Allah’ım, Selâm sensin; selâmet de ancak sendendir.” diyerek dua etmiştir. (Müslim, Mesâcid, 135) Selâmlaşmayı ifade etmek üzere bazı âyetlerde “tahiyye” kelimesinin kullanıldığı da görülmektedir.
Selamın tam ifadesi En'am suresi 54.ayette geçtiği şekliyle "es-selamüaleyküm"dür ve anlamı "Allah seni esenliğe kavuştursun" demektir. Birisiyle karşılaşıldığında veya birisinin evine girildiğinde selam verilmeli ve kendisine selam verilen kişi de buna daha iyi veya eş değerde (“Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile karşılık verin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.”Nisa 86) bir selamla karşılık vermelidir ki, genellikle selama selamla karşılık verilir ve "aleykümselam" denilir.
Selam alıp vermenin hükmü nedir?
İslâm âlimleri selâm vermenin sünnet, almanın farz olduğunu ve selâm verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmiştir (Mevsılî, IV, 164).
İslam dininde selamın önemi
İslâm’da “selâm”, barışın ve güvenin sembolü, iyi niyetin göstergesidir. Müslümanlar, bu güzel ve anlamlı sözcükle birbirlerine selâmetin kaynağı olan Allah Teâlâ"nın korumasını dileyerek en güzel duayı yapmakta, bu duadan âhirete göçen kardeşlerini de mahrum bırakmamaktadırlar. Allah Resülü’nün öğrettiği Tahiyyât Duası’yla da bütün müminler için selâmet dileyerek sevgi ve kardeşliğe dayalı örnek İslâm toplumuna yaraşır şekilde hareket etmekte, namazlarını da nûrânî dostları olan meleklere selâm vererek ve Rablerinin “selâmetin kaynağı” olduğunu ikrar ederek bitirmektedirler.
Kur’ân-ı Kerîm;’de Allah’ın peygamberlere (Sâffât, 37/79) ve mümin kullarına (Yâsîn, 36/58), meleklerin de peygamberlere (Hicr, 15/52) ve cennetteki müminlere (Ra’d, 13/24) “selâm” lafzıyla selâm verdiği ve bunun cennet ehlinin selâmlaşması olduğu bildirilmiştir.
Ayrıca Allah ve meleklerinin Resûlullah’a selâm ettikleri ifade edilerek müminlerin de bu Sevgili Elçi’ye selâm etmeleri, en güzel makamlarda olması için ona hayır duada bulunmaları istenmiştir.
Tahiyyât Duası ne anlama gelmektedir?
Allah Resûlü, Mi’rac ile Rabbine kavuştuğunda O’nu, “et-Tahiyyâtü lillâhi ve"s-salavâtü ve"t-tayyibât.” (Her türlü selâmlama, ibadet ve güzel övgü Yüce Allah’a aittir.) diyerek selâmlayınca Cenâb-ı Hak da kendisine, “es-Selâmü aleyke eyyühe"n-Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh.” (Ey Peygamber Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.) sözleriyle karşılık vermişti. Bu güzel ve anlamlı duaya ümmetini de dâhil eden Rahmet Peygamberi"nin, “es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi"s-sâlihîn.” (Selâm, hem bizim üzerimize hem de Allah"ın salih kullarına da olsun.) diye eklemişti. Meleklerin şehâdetiyle tamamlanan bu diyalog “Tahiyyât Duası” diye meşhur olmuş, Resûlullah’ın, ashâbına Kur"an’dan bir sûre öğretir gibi titizlikle öğrettiği bu dua, asırlardır ümmetin Rabbine selâmı, Peygamberi’ne ve din kardeşlerine duası olmuştur.
Peygamberimiz (sas)’in “selam” ile ilgili tavsiyeleri nelerdir?
Ayrıca Kur'an'a göre, Müslümanlar Hz. Muhammed'e selam etmelidir ve bu da, "Allah'ın salat ve selamı onun üzerine olsun" manasına gelen "Sallallahu aleyhi vesellem" demekle olur. Bu itibarla Müslümanlar Hz. Muhammed'in isminin geçtiği her zaman salat selam getirirler. Selam aynı zamanda Allah'ın isimlerinden birisidir ve bu, O'nun hakiki selametin kaynağı olduğunu ifade eder. Nitekim Allah'ın sıfatı olarak Selam, yarattığı varlıkları afet ve belalardan kurtaran, zulmetmeyen, güven arayanları güvene erdiren demektir.
Resûlullah (sas), Allah Teâlâ’nın, “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin.” (Nûr, 24/61) emri doğrultusunda, müminlerin evlerine duayla girmeleri ve ardından selâm vermeleri gerektiği üzerinde önemle durmuştur. Küçücük bir çocukken kendisinin yanına verilen ve böylece nebevî terbiyeyle yetişme fırsatını yakalayan Hz. Enes’e verdiği bir öğütte bu selâmın değerini şöyle ifade etmiştir: “Yavrucuğum! Ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver. Bu, senin ve ailen için bereket olur.”
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır.”(Nûr, 24/27) âyetinde belirtildiği üzere başkalarının evine girerken selâm vermenin ise ayrı bir önemi vardır. Zira asr-ı saadette, bugünkü gibi korunaklı kapıları olmayan oldukça mütevazı yapılı evlere girişte selâm vermek, içeridekilere birinin geldiğini haber vermeye yarıyor ve giriş için izin istemeyi ifade ediyordu. Nitekim sahâbeden Abdullah b. Büsr, Hz. Peygamber’in bir başkasının evine girişini anlatırken bu hususa dikkat çekmiştir: “Allah Resûlü, birinin kapısına geldiği zaman kapının tam karşısında durmazdı. Sağa ya da sola çekilirdi ve "es-Selâmü aleyküm, es-selâmü aleyküm." derdi. Çünkü o günlerde evlerin (kapıları) üzerinde perdeler yoktu.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 127-128) Resûlullah(sas), kendisini görmeye gelenlerin de selâm vererek izin istemesi gerektiğini bildirmiştir.
Selâmlaşmaya verilen önemi idrak eden ashâb da bu konuda hassasiyet göstermiştir. Hz. Peygamber’e bağlılığıyla meşhur sahâbî Abdullah b. Ömer’in alışverişi sevmediği hâlde yalnızca gördüğü kimselere selâm vermek için çarşıya çıktığı nakledilmiştir.
Selâm vermeyi “sadaka” olarak nitelendiren Resûl-i Ekrem, kendi sağlığında selâmlaşmaya büyük önem vermiş, erkek kadın, genç yaşlı kimseyi selâmından mahrum bırakmamıştır. Özellikle kadınlara ve çocuklara selâm vererek ashâbına örneklik etmiştir. Selâm verirken uyuyan kimseleri uyandırmamaya özen göstermiş, bununla birlikte duyulduğundan emin olmak için olsa gerek selâmını bazen üç kere tekrarlamıştır. Kendisine gönderilen selâmı alarak selâmın sahibine de onu iletene de dua etmiştir. Ayrıca zaman zaman Medine'nin kabristanı Bakî’e gidip, “Selâm size ey müminler diyarı! Size yarın verileceği vaad olunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmedesiniz, inşallah biz de size katılacağız. Allah'ım Bakî'de yatanlara mağfiret et.” diyen Allah Resûlü, âhirete göçen müminlere de selâm vermeyi Müslümanlar arasında bir âdet hâline getirmiştir.
Allah Resûlü(sas), küçüğün büyüğe, bir vasıta üzerinde gidenin yürüyene, yürüyenin veya ayakta olanın oturana, sayı bakımından az olan topluluğun çok olana selâm vermesinin uygun olacağını bildirerek ashâbına selâmlaşma âdâbını öğretmiştir.
Topluluk içerisinden bir kişinin selâm vermesini ya da verilen selâmı bir kişinin almasını yeterli görmüş, bir topluluktan ayrılırken de selâmla ayrılmanın güzel olduğunu ifade etmiştir.Tuvalet ihtiyacını gidermekte olan veya bunun gibi uygunsuz durumlardaki kişilere selâm vermeyi yasaklamış,böyle bir vaziyette Allah’ın adını anmayı hoş görmediğinden hacetini giderirken kendisine selâm verenlerin selâmını almamıştır.
Müslümanlar bir araya geldiklerinde söze ilk önce selâmla başlarlar. Bu âdâb, İslâm kültüründe, “es-Selâm, kable'l-kelâm.” (Selâm, kelâmdan öncedir.) şeklinde ifade edilmiştir. Karşılaştığı kimseye “es-Selâmü aleyke” diyen kişi, ona kendisiyle dost olduğunu bildirmekte, kendisinden ona bir zarar gelmeyeceğini beyan etmektedir. Dolayısıyla Resûlullah"ın, “elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimse” olarak tanımladığı “Müslüman”ın konuşmaya “selâm” vererek başlaması oldukça manidardır. Selâm, Müslümanların parolasıdır. Allah'ın selâmıyla selâm veren kişi Müslümanlığını beyan etmiş demektir.