ŞEYTAN -İBLİS- KİMDİR? -II-
Sezai Karakoç İlâhînâme’den bir alıntı yaparak şeytan hakkında: “Nasıl da dışarda olan şeytan, Havva’nın çocuk sevgisi ile Âdem’in saflığının birleşmesinden faydalanarak ve görünüşte yenilerek insanın içine girmenin yolunu bulmuş ve sonunda Âdem’in içinden şöyle fısıldamıştı:
‘Şimdiye kadar dışındaydım ve her zaman için, yenilmem mümkündü. Ama şimdi içine girdim, etine ve kanına karıştım. Artık yenilmem mümkün değil.’
Şeytanın bu kendine güvenli zafer sesi, acaba bir gerçeği mi ifade ediyor? Bu meydan okuyuşa kanıp susacak mıyız? Yoksa bu, insanda panik uyandırmak için bir oyunu mu şeytanın? (…) şeytanın bu meydan okuyuşu incelemeye muhtaçtır.
Eğer bir iç çağrımız olmasaydı şeytan ne yapacaktı? İçimize girebilecek miydi?
Şeytan bütün gücünü bizden alıyor, farkında değil.
Kendi gücüne ne de kolay anıtlar dikiyor şeytan! Ne de çabuk zafer türküleri çağırıyor ruhumuzun o ağustos böceği! Tanrının kendisine verdiği bir ödevden haberli mi değil? Kaderin bir yongu, bir alarmı, bir kamçısı olduğunu unutuyor mu?
Yoksa kendi özünden duyduğu utanç onu saklamayı mı istiyor? Şeytan da utanç mı? Ne paradoks. Bir aşağılık duygusu belki. Yaratılışında yüreğine konan kıskançlık beneği. Ruh gecesinin silinmez izi.
Evet, şeytanın bu öğünme çırpınışını incelemeli. Kime karşı öğünmekte? Boşluklara, yokluklara, uzaya, taşlara, kayalara, yıldızlara ve güneşe karşı mı? Hayır! İnsana karşı. Bu ilk güçlü karşı çıkışta onun önünden kaçacağının ve paniğe kapılıp teslim olacağının gizli bir itirafı, ipso fakto* bir itirafı.
Şeytansız insan (Âdem) düşünülmediği gibi (düşünülürse o insandan ne eser kalır) başka uygarlıkların soluğuyla karşılaşmayan bir uygarlık da düşünülemez.
Güçlü uygarlığın, Âdem’in şeytanla karşılaşması, yenilir gibi olup düşmesi, sonra tövbe yolunu tutup tekrar güçlenmesi gibi, başka uygarlıklarla büyük ve köklü karşılaşmalar yapması gereklidir.” (I) Henüz kaybettiğimiz mütefekkir ve şairimiz Karakoç şeytanla ilgili bunları söylemektedir.
Emin Gürdamur “Âşık Şeytan Kör Talih Şeytanın Kültürel Biyografisi” kitabında yerli ve yabancı edebiyatçıların şeytan hakkındaki değerlendirmelerine yer vermektedir. Fakat kitabı sadece edebiyatçılarla kayıtlamak yazarına haksızlık olur. Gürdamur, aynı zamanda Batılıların kendi dışındakilerini nasıl şeytanlaştırdıklarını da anlatmaktadır. Zevkle okunacak olan bu kitap, nezdimde alanında derli-toplu yazılmış en iyi en ciddi kitaplardandır.
Şeytanın insan üzerindeki etkisini anlatan Paracelus; “insanlara kötü düşünceler fısıldamak suretiyle, telkinleriyle Tanrı’nın emir ve iradesinin dışına çıkartır ve böylece yaratıcıya karşı ümitsizliğe düşürür” der.
Muhammed Esed; “şeytan insanın arzuları, hevesleri ve kompleksleridir. Çünkü şeytan ancak yaratma ve vesvese yoluyla ulaşmaktadır; dolayısıyla eğer insan ruhunda şehvete, öfkeye, boş, batıl, inanç ve fantezilere doğru önceden mevcut bir eğilim, bir yatkınlık olmasaydı, bu şeytanî yaratma ya da vesveseler hiçbir şekilde etkili olamayacaktı” der. Anlaşılan o ki, müstakim olana şeytan zarar verememektedir.
Kaldı ki şeytanı mücessem varlık kabul etsek dahi mahşerde herkesin birilerinden medet umduğu esnada; “sizin yardım çağrınıza/yardımınıza cevap veremem, tıpkı sizin dünya hayatında benim bazı çağrılarıma cevap vermemeniz gibi. Ben size yardım edemem, tıpkı sizin bana yardım edemeyeceğiniz gibi” der. (II)
Niçin iblis denmiştir? Allah’ın rahmetinden ümidini kestiği, O’na karşı çıktığı; hayrı ve iyiliği engellediği, insanoğlunu suçladığı, hasım olup Adem’i kendine rakip gördüğü için bu isimle anılmıştır. İblis, şeytanın özel adıdır.
Her ne kadar İslam bilginlerinin bir kısmının da içinde olduğu grup tarafından, İblis’in melek taifesinden olduğu ifade edilse de o cin taifesindendir. Bazı Yahudi kaynaklarında “tanrının kuvvet verdiği” anlamına gelen “Azâzil” dendiği gibi. Aynı zaman da “Haris” olarak da geçmektedir. Her ne kadar değişik isimlerle çağrılsa da onun gerçek ismi şeytandır.
Bazı kaynaklarda: “İblis’in göğe iltica ettiği ve Âdem’in yaratılışına kadar çok sadık bir kul olarak kaldığı, meleklerin en çalışkanı olduğu, bu nedenle gökyüzü ile yeryüzündeki tüm varlıkları sevk ve idare ettiği, bu üstün görevlerinden dolayı kibre kapılıp Allah’ın emrine karşı geldiği ve böylece rahmetten kovulmuş bir şeytan sıfatıyla yeryüzüne sürüldüğü” şeklinde geçmektedir.
İblis ne zaman kâfir oldu?
Bakara Suresinin 34. ayetinin sonundaki “…ve kâne minel kâfirin” ifadesindeki kâne fiiline “idi” manası verildiğinde, İblis’in Âdem’e secde emrinden önce de kâfir olduğu sonucu anlaşılır. Yok, eğer kâne fiiline “oldu” manası takdir edilecek olursa bu durumda iblis’in secde emrine karşı gelmekle kâfir olduğu sonucuna ulaşılır. Cenabı Hakkın, Bakara 30. ayetteki “Ben, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” ifadesinde bu hususa işaret edilmiştir.
Şeytanı değişik versiyonlarıyla izah ettikten sonra müfessir, “Böyle varsayılmasına gerek yoktur. Zira İblis’in Âdem’e secde emrinden önce kâfirler zümresinden olduğunu söylemek anlamsızdır. Çünkü söz konusu ilahi emir varit olmadan önce kâfirlerin varlığından söz etmek manasızdır.
Sonuç olarak, ‘…ve kâne minel kafirin’ ifadesi, İblis, Âdem’e secde emrine karşı çıkmak ve kibir-kurum satmak suretiyle kafir oldu.” (III)
Mahşer ve şeytan; herkesin birbirinden medet umduğu, kimsenin kimseye -amelinin dışında- hiçbir faydasının olmadı gündür. Her şey kadir-i mutlak Allah’ın emrindedir.
Allah’a karşı isyan eden, isyanına sebep olan insana amansız düşmanlık yapan şeytan, vesvesesine tabi olanları yüz üstü bırakacaktır. Zaten kendi de rezil rüsva olacaktır.
Orada ahi inin fayda vermeyecektir. Artık iş işten geçmiş, hakikat ortaya çıkmış, olan olmuştur.
Bu yüzden kulluk kitabımıza kulak verip, Allah’ın sadık ve samimi kullarından kendimize öğütçü seçelim.
- Yitik Cennet (19. Baskı); Sezai Karakoç, Diriliş Yay.
- Muhammed Esed; Kuran Mesajı -meal/tefsir
- Te’vîlâtü’l Kur’an Tercümesi-I-; Ebû Mansur el-Mâtüridî; Ensar İst. 2017//İlahî Hitabın Tefsiri -2-; Mustafa Öztürk, Ankara Okulu 2020
- İPSO FAKTO; durumun gereği olarak/kendiliğinden/bu sebeple/fiilen/gerçeğin kendisinden dolayı/bu gerçekten ötürü