Her adres tarifinde genelden özele doğru bir istikamet çizilir. En son kapı numarasıyla nihayetlenir elimizdeki pusula. İşte o kapı; merhamet ve muhabbetin ocağı olan aileye açılan kapıdır. Emekle örülmüş duvarları kale olur, sevgi sızar eşiklerinden... Emniyettir, güvendir, sapasağlam bir sığınaktır... Tertemiz nesiller yetiştiren bir mekteptir. Heyecanla başlayıp, istikamet ve sadakatle yürünen yolun adıdır aile. Dünyada temeli atılmış, etkisi ebedi sürecek büyük bir karardır. Nice dört mevsimin içinden geçerken, kapının ardında bir de kendi mevsimlerini yaşamaktır. Zoru kolayı, varı yoğu, derdi sevinci ile dört duvara hatıralar yazmaktır. Tencerede kaynayan aş ile kapının ardını hoş eylemektir.
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rûm, 30/21)
O halde ilk istikamet; ailenin Allah’ın varlığının ve kudretinin bir delili olduğunu unutmamaktır. Rabbimiz kendi varlığına kanıt olarak sunar aileyi ve ailedeki merhametle yoğrulmuş sevgiyi. Her sevgiden ve merhametten yoksun harekette, uhdesindeki vazifeyi hatırlayıp silkelenmek ve doğrulmaktır aile olma kararının gereği. Birçok ayette olduğu gibi düşünmeye, bu konuyu hassasiyetle değerlendirmeye davet vardır ayette. İnsan bu vazifesinin idrakinde olup, gereğince davrandığında huzuru yaşayacağını bilir. Huzur verenin huzur bulacağını, tüketmeyenin tükenmeyeceğini, merhamet edenin merhamet göreceğini de... Evlilik iki tarafın çabasıyla güçlenir. Ayağının bir diğerine ayakkabı giymeyip yola çıkan insandan rol çalmak gibidir evlilikte bir tek kendini düşünmek. Bir yere salimen gitmek için, iki ayağa da sağlamca ayakkabı giymek lazım gelir. Alıp vermesi bitmez insanın ailede, ama hep bir taraf alırsa, verecek olanı kalmaz işin sonunda. Almak da vermek de hak meselesi kabul edilip, sevgi ve merhametle gerçekleşirse, kapı o zaman muhabbete açılır. Kapı bazen içerden açılır; bazen dışardan... İçerden açan da dışardan gelen de yorgunluğunu bir çığ gibi atmadığında diğerinin üzerine kimse yığınların altında kalmaz. Bize bizim hesabımız sorulacağı düşünülünce, hep diğerinin yaptıkları mazeret gibi sunulup payımıza tüy kadar vazifeler biçmek de bizi kurtarmaz. İyi olan iyileştirir diyerek safı belli etmek lazım gelir bu adreste.
“Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.” (Tirmizî, Radâ, 11) ikazı; iki tarafın da sükûneti ortak çabayla kuracaklarının delilidir. Sadece konuyu hak düzleminde değil, merhamet zemininde değerlendirmeye örnek de yine “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en iyi olanınızım!” (Tirmizî, Menâkıb, 63.) diyen Sevgili Peygamberimiz (sas) in aile hayatındaki örnekliğidir.
Doğru adrese götürecek önemli bir husus da “emanet” ifadesinin sözde değil özde idrakinde olmaktır. Rabbin huzurunda ağır bir sözleşmeyle (misak-ı galiz) sahip olmaktan öte sahipleneceğine dair sadakat ahdinde bulunmaktır. Tek tarafın muhtaç ve eksik gibi hissettirildiği bir birliktelik olmaktan ziyade, iki tarafın da birbirine ihtiyacı olduğunu ve birlikte tamamlandığını hissettiği, “ben” duygusunun değil, “biz” olmanın inşa edildiği yerdir. Kederli zamanlarda, birinin omuzları düşerse, diğerinin omuz verdiği, yapılan iyiliklerin dillendirilip, fedakarlıkların yarıştırılmadığı; bilakis özverinin ve emeğin yapılan iyiliklerin üzerini bir tül gibi örttüğü yerdir. Hz. Hatice validemizin, en zorlu zamanında eşini teselli ettiği gibi, teselli bulmanın yegâne adresidir.
Aile; iffet, haya ve mahremiyet gibi vakar sebebi değerlerin korunacağı sapasağlam bir kaledir. Tertemiz niyetlerle yapılmış başlangıçların, yıllar içinde bir zırh gibi daha da korunarak güçlenmesini sağlayan duyguların membaıdır. Güven ve sadakatin verdiği huzurun hamd makamıdır. Dosdoğru olmayan hiçbir söz ve davranışın giremediği bir kaledir aile. Duyguların berraklığını bulandıracak, endişeye mahal verecek her hareketten, özenle uzak kalmak ferasetini gerektirir aile olmak. Çünkü sadakat ve güven varsa, diğer bütün değerler ve emekler bir anlam ifade eder, sadakat yoksa hiçbir şeyi tekrardan yerine yerli yerince koyabilmek mümkün olmaz. Bütün hatırlı zamanlar, yerle yeksan olur. O yüzden güven duygusuna zarar verebilecek her kabahatli hareketten itinayla sakınmak gerekir. Duyuların duygulara dönüştüğü yerde azaları muhafaza etmek, af kapsamını aşmayacak şekilde hareket etmek gerekir. “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar...” (Nûr 24/30-31) Ayetin ikaz eden hitabından da anlaşılacağı üzere iki tarafın da mesuliyetli olduğu, tek taraflı bir beklentinin beklenen gayeyi gerçekleştirmeyeceği ortadadır.
Sözün özü; adres doğruysa huzur ve sükunun kapısı açılır insana...