Kur’an buyurur ki;
“Söylenenleri dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! Doğru yolu bulan ve gerçek akıllı kimseler onlardır.” (Zumer, 18).
Kitaplar, dergiler, televizyonlar, gazeteler derken şimdi de sosyal medyanın gücüyle sözler kitlelere yön veriyor. Yukarıda geçen Kur’an ayetinde de temas edildiği üzere ifade özgürlüğü insan hakkıdır. Herkes konuşsun ve herkes dinlesin, ama dinleyenler duyduklarını mutlaka akıl süzgecinden geçirsin. İnanıyorsa, ayrıca Allah’ın kelamı Kur’an’a da arzetsin. Kur’an, güzel ve yararlı olan ne varsa serbest kılar, zararlı olanı da yasakladığından, doğru ve yanlışların tespiti noktasında dengi olmayan bir ölçüdür.
Araştırmadan ve anlamadan her söze inananlar kötü emellere alet edilir, kaos ve kargaşa çıkartmak için maşa olarak kullanılır. Dolayısıyla, sözler içerisine serpilen zehirlerle beyinleri felç etmek isteyenlere engel olmak ve hakikati algıyla perdeleme çabalarını boşa çıkarmanın yolu, sözleri iyi okumaktan geçer.
Kur’an-ı Kerim en güzel sözü şöyle tarif eder;
“İnsanları Allah’a çağırıp dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve “Ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel söz yoktur.” (Fussılet, 33)
Allah’ı hatırlatan ve O’nu sevdiren söz en güzel sözdür. Çünkü Allah, kulunun hem dünya hem ahiret mutluluğunu ister ve Allah’ı bilen dünyaya yararlı fert olur. “Müslüman” ismi de, Allah’a teslimiyeti ifade ettiği için güzel söz olarak nitelendirilmiştir. Bütün peygamberler, insanları Allah’a çağırmış ve kendilerini “Müslüman” adıyla tanıtmışlardır. İslam, bütün ilahi dinlerin ortak adıdır.
Nuh Peygamber der ki;
“Bana, müslümanlar içinde olmam emredildi.”(Yunus, 72)
İbrahim Peygamber;
“Ey rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan (müslümanlardan) eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar.”(Bakara, 128)
Yakup Peygamber de;
“Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse Müslümanlar olarak can verin!”. (Bakara, 132)
Musa Peygamber der ki;
“Ey kavmim! Eğer Allah’a iman ettiyseniz, gerçekten Müslüman olduysanız, artık yalnız O’na güvenip dayanın.” (Yunus, 84)
İsa Peygamber ile ilgili olarak da Kur’an şunu nakleder;
“Îsâ onlardaki inkârcılığı sezince, “Allah’a giden yolda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?” diye sordu. Havâriler cevap verdiler: “Biz Allah için yardımcılarız; Allah’a inandık, şahit ol ki bizler Müslümanlarız.”(Al-i İmran, 52)
Allah’a çağıran sözün en önemli özelliği samimiyettir. Samimiyet ise Allah’a, Peygambere, Kur’an’a, bütün insanlara karşı dürüst ve sözle yaşantı arasında uyumlu olmaktır. Zira, Allah’ın en nefret ettiği kişi, yapmadığını başkasına söyleyendir.
Kur’an der ki;
“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saf, 2-3)
“Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara,44)
Kaynağından aldığı bilgiyle kendisini aydınlatamayan, başkasına ışık olamaz. Peygamberimizin sözlerinin insanlarda kabul görmesinin arkasında yatan en önemli etken, söyledikleriyle yaşantısının uyumlu olmasıydı. O yapmadığı bir şeyi insanlara söylemezdi.
Allah’a çağıran sözde, toplumsal birlik ve beraberliği koruma, barış ve güveni hakim kılma, tevhid inancında insanları kardeş yapma gayesi vardır. Kur’an, din kardeşliğine çok önem verir. Çünkü dinin insanlara kazandırdığı birlik ve beraberliği hiçbir şey sağlayamaz. Renk, ırk ve dil gibi farklılıkları zenginlik ve Allah’ın varlığının kanıtı sayar. Irkçılığı üstünlük kabul edenleri şiddetle kınar. “Yaratılanı sev yaratandan ötürü” yaklaşımıyla en güçlü, kapsamlı ve samimi kardeşliği topluma kazandırır.
Bu sebeple, toplumu bölük parçalara ayıran, nefret ve kin tohumları eken sözler, Allah’tan uzaklaştıran zararlı sözlerdir. Allah’tan uzak kalmak nefse esir olmaktır. Nefis ise sadece kendisini düşündüğünden, başkalarının dünyasını kan gölüne çevirmekten rahatsızlık duymaz. Yaşanan acıların, akan kan ve göz yaşlarının arkasında bencillik ve nefsin ilahlaştırılması yatmaktadır.
Kur’an şöyle buyurur;
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.” (Al-i İmran, 103)
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınız. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran, 105)
“Ey Muhammed! Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (Enam, 159)
“Bütün gönlünüzle O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerini parçalayıp her bir grubun kendindekini beğendiği fırkalara ayrılanlardan olmayın.” (Rum, 32)
“Allah ve resulüne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız.”(Enfal, 46)
Ne ad altında olursa olsun tefrika ve bölücülük yapan, Müslüman olduğunu söyleyenleri tekfir ederek “Müslüman” ismini değersizleştiren, kulluk ve ibadet noktasında Allah’tan başkasına çağıran sözler, zararlı ve kötü sözlerdir.
Din, Allah’a aittir ve gayesi insanları sadece O’na kul yapmaktır. Allah’a kul olan kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Özünü Allah’a teslim eden kendisini iyiliğe adamıştır.
Dini istismar edip insanları kendi emellerine alet edenler ve böylece dini asli amacının dışına çıkarıp kula kul olmaya çağıran sözler Kur’an’a uygun değildir.
Allah’a alenen düşmanlık eden ve Allah’ın ayetlerini alay konusu yaparak insanları Allah’tan uzaklaştıranlara da itibar edilmez.
Allah (cc), Kur’an’la alay edenleri şöyle uyarıyor;
“İnsanlar arasında öyleleri vardır ki bilgisizlik yüzünden başkalarını Allah yolundan saptırmak ve o ayetleri alay konusu etmek için eğlendirici sözler kullanırlar; işte bunları alçaltıcı bir azap bekliyor.” (Lokman, 6)
Alay edenlere kananlara da şu hatırlatmayı yapar;
“Yüzleri ateşe çevrildiği gün, “Keşke Allah’a itaat etseydik, resulü dinleseydik” diyecekler. Ve ekleyecekler: “Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!” (Ahzab, 66-68)
Allah, en iyisini bilendir.