Tefekkür, "düşünme" demek olup, insanı diğer varlıklardan farklı kılan ayırıcı bir özelliktir.
Kur'ân'da bu yüce kitabın, insanların gerçekleri düşünsünler diye gönderildiği bildirilmiş, yerin ve göğün yaratılışını, gece ve gündüzün birbirini takip edişini düşünenler, akıl sahipleri olarak nitelenmiştir. Ayrıca geçmiş toplumların hayat hikayeleri, yer ve göklerin yaratılışı, güneş, ay, gece, gündüz, yer, gök, kara, deniz ve diğer varlıkların insanın hizmetine verilmesi, kâinatın düzenli olarak yönetilmesi, yerin hayata elverişli oluşu, dağların, ovaların, nehirlerin, meyvelerin, bitkilerin, hayvanların var edilişi, insanın topraktan yaratılışı, evlilik ile eşler arasında sevgi ile şefkatin oluşması, uyku gerçeği ve benzeri misaller anlatılmış ve ardından bütün bunlarda düşünen toplumlar için ibretler bulunduğu bildirilmiştir.
Görülüyor ki Kur'ân'da kainatta olup bitenler üzerinde düşünülmesi istenmektedir. Nitekim bütün bunlar üzerinde düşünen insan gerçeğe ulaşır, bu âlemin, bir yaratıcısının olduğuna ve O'na kulluk edilmesi gerektiğine inanır. Bununla beraber tefekkür eden aklını kullanır, düşünüp aklını kullanan kevnî ve kitabî delillerden öğüt alır, düşünen, aklını kullanan ve öğüt alan insan da Allah'ı tanır. O'na iman eder ve sayısız nimetlerine şükreder.
Aslında bütün başarıların, buluşların, bilimsel, teknik ve teknolojik gelişmelerin temelinde tefekkür vardır. Düşünen, aklını kullanan, ibret alan ve nankörlük etmeyen fert ve toplumlar gelişir, huzurlu ve mutlu olur. Bu sebeple tefekkürü İslâm, ibadetler arasında saymıştır. İnsan, son ilâhî kitap Kur'ân ve kâinat kitabı olan tabiat ve tabiat kanunu üzerinde düşünmeye teşvik edilmiştir. Düşüncenin, kötüye, kötümserliğe, zarara ve ümitsizliğe değil; iyiye, iyiliğe ve faydalı olana yönelmesi gerekir. Düşünen insan, akıllı, üretken ve verimli olur. Bu sebeple, bütün çağdaş toplumlar, düşünceye ve düşünce özgürlüğüne çok önem vermişlerdir.