Teyamün ne demektir?
“Teyamün ” sağdan yapmak demektir. Hacer-i Esved’in bulunduğu köşe Kâ’be’nin sağ tarafı kabul edilir. Dolayısıyla tavaf, Kâ’be’nin sağından, sol omuz Kâ’be’ye dönük olarak yapılır.
Tavaf Yaparken Neden Soldan Dönülür?
Kâbe sola alınarak tavafa başlanır. Bunun da simgesel bir anlamı vardır. Nazargâh-ı ilahî olan insanın kalbi, ‘Beytullah’ yani Allah’ın eviyle karşı karşıya gelir tavafta.
“Allah sizin görünüşünüze ve malınıza mülkünüze bakmaz; yalnızca kalplerinize ve amellerinize bakar!” (Müslim, “Birr ve Sıla”34) buyurmuştur Resûl-i Ekrem. Bu yönüyle Kâbe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi vardır. Bu sebeple tavafta kişinin kalbi Kâbe tarafında yer alır. Bunda aynı zamanda tavafın ne kadar kalpten ve gönülden yapılması gerektiğine de bir işaret vardır.
Kâbe’nin etrafında tavaf eden on binlerce Müslüman’ın oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dönüşünü andıran bir manzara gibidir. Bu bakımdan tavaftaki manevî hazzı tam anlamıyla elde edebilmek için kendini yörüngeye bırakmak gerekmektedir. Zaten Kâbe’nin çekim alanında yörüngeye girebilen kişi, bu manevî akışa kendini bırakır ve müminler denizinden bir damla olabilmenin zevkine varır. Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâinatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilahî takdire boyun eğişin sembolü sayılır.
Kâbe’nin etrafında mümin olmanın zevki yaşanır. Allah’a yakın olmanın tattırdığı bu zevki bir başka yerde bu kadar canlı ve bu kadar coşkulu bir şekilde yaşamak çok zordur. Bu kutsal mekânda yaşanan yakınlaşma duygusu, hacıya kendi evinde olduğu hissini verir. Burada hacı kendini sılaya kavuşmuş gibi hisseder. Çünkü Kâbe’nin yüzü kendisine öylesine tanıdık, kokusu öylesine bildik, sıcaklığı öylesine kuşatıcı gelir ki, başka
hiçbir sevgi bu denli çekici olamaz.
Tıpkı namaz kılarken olduğu gibi, Kâbe’nin etrafında tavaf ederken de insanlar arasında hiçbir ayrım yoktur. Burada müminler eşitlenir. Burada tevhidin simgesi olan birlik vardır.
Burada müminler denizinde kaybolmak ve toplulukta erimek gerekir…
Birisinin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak yürekten bağlılığını ve onun için her şeyini feda edebileceğini gösteren bir harekettir. Bu bakımdan Kâbe’yi tavaf, yalnızca Rabbimize yönelmenin ve yalnızca O’nun huzurunda eğilmenin ve O’ndan başkasına ibadet etmemenin fiilî bir göstergesidir.
Hacı, tavaf esnasında Allah’ın huzurunda olduğunun bilinciyle, O’na yaraşan bir tazim ve hürmet, korku ile ümit arası bir muhabbet içerisinde olmalıdır.
Tavaf ederken, Hz. İbrahim oğlu İsmail ile Allah’ın evini nasıl döne döne inşa ettiyse, hacı da aynı şekilde döne döne iman evini, gönül evini yani kalbini yeniden inşa etmelidir. Kâbe Allah’ın evi, kalpler ise, O’nun nazargâhıdır. Hacı orada sürekli Kâbe’ye bakar, onu seyreder, Yaratıcısının yüceliğini temaşa eder. Allah da daima kulun kalbini gözetir, onu dikkate alır. Bu, dünyada da böyledir, âhirette de.
XVI. yüzyıl şairlerinden Bağdatlı Rûhi’nin Şûarâ sûresi 88. ayeti esas alarak söylediği gibi; hiçbir şeyin fayda vermeyeceği kıyamet gününde Yüce Allah, altın ve gümüş değil, teslim olmuş bir kalp istemektedir:
“Sanma ey hâce, senden zer u sîm isterler,
Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler.”
Nitekim kültürümüzde sûfîler, Kâbe’yle ilgili Kur’an’da ve hadislerde geçen bütün sıfatları insanın kalbi için kullanmışlar ve ona Beytullah yahut Beytülharam demişlerdir. Çünkü gönül, Allah’ın evidir ve sevgiliden başkasının oraya girmesi haramdır.
Nitekim Allah Resûlü’nün Kâbe’yi tavaf ederken söylediği şu sözler bunu teyit etmektedir:
“(Ey Kâbe!) Ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel!
Şanın, hürmetin ne kadar da yüce! Ama canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, canıyla müminin hürmeti (dokunulmazlığı), senin hürmetinden daha büyüktür!” (İbn Mâce, “Fiten”, 2)
Bu hadisten, mümin kalbinin Kâbe kadar hürmete layık olduğu, saygınlığının ve dokunulmazlığının bulunduğu anlaşıl maktadır. Kâbe’ye kalplerini kuvvetlendirmek için gidenler, bunun ilk ve temel şartının mümin kardeşinin kalbini kırmamaktan, bu dokunulmazlığı çiğnememekten geçtiğini iyi bilmelidirler.
Tıpkı Yunus Emre’nin dediği gibi:
Ak sakallı bir koca
Bilinmez hâli nice
Emek vermesin hacca
Bir gönül yıkar ise!
Yunus Emre der, hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir...