El Bâkî ne demektir?
Sözlükte “sebat ve devam etmek, kesintiye uğramadan geleceğe doğru sürüp gitmek” anlamındaki “bekâ” kökünden türeyen bir sıfattır. Esma-i hüsnadan biri olarak “gelecekte herhangi bir zamanda varlığının sona ermesi düşünülemeyen” anlamına gelir ki Allah’tan başka her şeyin gelip geçici olduğunu ifade eden “fânî”nin zıddıdır.
Varlığının başlangıcı olmaması açısından Allah Teâlâ’ya Kadîm, sonu olmaması açısından da Bâkî denir.
Aslında varlığının başlangıcı olmayan, yani bir başkası tarafından belli bir zamanda var edilmeyen bir gücün varlığının sonunun da olmayacağı açıktır. Eskilerin tabiri ile “Kıdemi sabit olanın, ademi muhaldir. (Başlangıcının olmadığı kesin olanın sonunun olması akıl dışıdır.)” Kâinatta Yüce Allah dışındaki her varlığın bir başlangıç ve bitiş noktası vardır. Her varlığın nasıl başladığını sorduğumuzda bu soru geriye doğru bir sorular silsilesi olarak devam eder ve “büyük patlama”ya kadar dayanır. Oradan ötesinin ise akıl ve gözleme dayanan bir açıklaması yoktur. Bu paradokstan çıkabilmek için varlığın başlangıcının ezelden ebede giden bir mutlak varlığa dayandırılması şarttır. Her varlığın nedeni olan sonsuzdan gelen ve sonsuza giden bir varlık.
Gazzâlî’nin de belirttiği gibi “varlığı kendinden ötürü zaruri” (vâcibü’l-vücûd bizâtihî) olan Allah’ın, zamanın hem geçmişi hem de geleceği açısından nihayetsiz olması aklen de zorunludur. Çünkü varlığını sürdürebilmesi için başkasına muhtaç olmaktan münezzeh bulunan Allah’ın zatı değişime maruz kalmayacağı gibi zamana da bağımlı değildir.
Geçmiş, gelecek, şimdi gibi zamanla mukayyet olan kavramlar biz yaratılmışlar için geçerlidir.
Rabbimizin varlığının ezelî ve ebedî oluşu, O’nun zamanın dışında olmasından kaynaklanır. Zaman hareketi, hareket de bir cismani varlığın bir noktadan diğer noktaya giderek yer değiştirmesini gerektirir. Dolayısıyla zaman yaratılışla başlamıştır ve mahlukatın sonu geldiğinde de bitecektir. İnsan zihni “zaman”la kalıplanmış olduğundan bu zaman dışılığı layıkınca kavrayamadığı için Allah’ın başlangıcının ve sonunun olmayışı, zamandan soyut düşünemeyenlere anlaşılmaz gelmiş ve Yüce Yaratıcı’ya pek çok efsanede bir başlangıç ve son yakıştırılmıştır.
Aslında Yüce Allah’ın varlığının kendi dışında bir sebebe dayanmıyor olması O’nun varlığının başlangıcı ve sonu olmayışını gayet net bir şekilde açıklar. Varlığının başlangıcı bir başkasının kendini var etmesine, varlığının sürmesi de bir başkasının desteğinin sürmesine bağlı olanlar için kıdem ve bekâ söz konusu olamaz. Bu nedenle varlığı kendiliğinden ve ezelî olan Allah Teâlâ’nın varlığının sonu olmaması da gayet anlaşılır bir gerçektir.
Özellikle Türk dünyasında hemen bütün mezar taşlarında yer alan “Hüve’l-bâkî (Ölümsüz olan sadece O’dur.)” cümlesi, Allah’ın üstün kudret ve ebediliğini ifade ederken kulun aczini dile getirmekte ve dolayısıyla gerçek saadetin O’na teslim olmakla gerçekleşebileceğine işaret etmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de Bâkî
Kur’an-ı Kerim’de Bâkî ismi ism-i fiil ve ism-i tafdîl sîgaları ile Allah’a nisbet edilmiştir. Bunlardan biri olan Tâhâ suresinde Rabbimiz Hz. Musa ile Firavun’un sihirbazları arasında geçen mücadele neticesinde sihirbazların Hz. Musa’ya iman edişlerini anlatırken, onların Firavun’un tehditlerinden korkmayışlarını dile getirir ve Allah’a olan iman ve güvenlerini “Allah daha hayırlı ve daha bakidir.” ifadesiyle gerekçelendirdiklerini söyler. (Tâhâ, 20/72-73) Aynımana Rahmân suresi 27. ayette “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zatı baki kalacak.” ifadesiyle geçer.
Yüce Rabbimizin Hayy ismi de “ezelî ve ebedî bir hayatla diri” anlamına gelişi sebebiyle Allah’ın sonsuzluğunu vurgulamış olur. Cenab-ı Hak, Efendimizden peygamberlik görevini yaparken kendisine tevekkül etmesini istediği bir ayette “Asla ölmeyecek olan O diri varlığa (Allah’a) dayanıp güven!” (Furkân, 25/58) buyurarak Allah’a güvenmenin O’nun sonsuzluğu ile ilgisini ortaya koymuştur. Öyle ya, insan ne zaman yok olacağı belli olmayan bir güce nasıl bütün benliği ile güvenebilir? Rabbimizin Bâkî oluşu O’na tevekkülün şartı olduğu gibi ondan daha önce O’na kulluğun da şartıdır: “Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas, 28/88)
Bâkî İsmi Tecelli Ederse
Sonsuzluk duygusu insanda olumlu psikolojik duygular arasında sayılır. İnsanın sonsuzluk algısı ve ölümsüzlük arzusu yaratılıştandır. Ölümle beraber her şeyin nihayete ereceğini ve bu dünyada hesapları kapatamadan, sonsuza kadar ayrılacağını düşünmek kişiye büyük bir ıstırap verir. Ateist düşüncenin insanı derin bir anlamsızlık duygusuna sürüklemesi de bu yüzdendir. Ölümle birlikte sona ermeyen, herkesin yaptığının yanına kâr kalmadığı, diriliş, hesap ve karşılık vaadi anlamın en önemli şartlarıdır.
Sufi bakış açısıyla bu isim insanda tecelli ettiğinde, kişi ilgi ve himmetini fâni olan şeylerden uzaklaştırıp baki olana yönlendirir. Gelip geçici hâller onu kalıcı hedeflerinden uzaklaştırmaz. Olup bitenlere bakış açısı “Bu da geçer Ya Hû” anlayışıdır. İşlerin dönüp dolaşıp Bâkî olan Allah’ın huzuruna varacağını bildiğinden hayatını esaslı bir anlam üzerine inşa etmiştir; böyle olunca sarsılsa da yıkılmaz. Bizatihi fâni olan, yani zatı gereği yok olmaya mahkûm olan bir dünya nimetini kaybetmek onu perişan etmez. “Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?” (Kasas, 28/60)
Bu ismin tecelli ettiği insanlar geleceğe dönük, uzun vadeli işlere emek harcar, eserlerinin kalıcı olması için gereken özeni gösterirler. Hayal güçleri ve idealleri şimdiki zamanla sınırlı değildir. Üstlendiği herhangi bir işin, olabildiğince uzun bir süre sorun çıkarmadan devam etmesini amaç edinmek, kendinden sonra da sürdürülebilir, kurumsal projeler geliştirebilmek ideal sahibi yüksek bir sorumluluk bilinci gerektirir. Asırlar sonrasına ulaşan eserlerin banileri olmak isteyenler kısa vadeli kâra odaklanıp istikbali kaybetmezler. Aynı zamanda asıl kalıcı olanın Allah katındaki kazanç olduğunu bilir, ellerindeki fâni sermaye ile Allah Teâlâ katında baki olan mükâfatları kazanacakları bir alışveriş yaparlar (Tevbe, 9/111)