Hac farizasını yerine getirmek için Mekke’de bulunan Müslümanların ziyaret ettiği yerlerden birisi de Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetlerinin nazil olduğu Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası.
Diyanet Haber olarak bizler de bu güzel mekanın yanı başında Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı Hafiz Osman Şahin’le, Kur’an-ı Kerim’in nazil oluş, yazılış, bir Mushaf haline getiriliş süreçlerini ve Müslümanlar açısından önemine dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
Nur Dağının zirvesinde sabahın ilk ışıklarıyla gerçekleştirdiğimiz söyleşide Şahin, Hazreti Peygambere Kur’an-ı Kerim, Hira Mağarasında nazil olmaya başladığını ifade ederek, “Peygamber Efendimiz, Mekke'de doğdu. Ona 610 yılında peygamberlik verildi. Peygamberlik verilmeden önce Mekke'deki şirk ortamından daraldıkça, sıkıldıkça daha önce dedesi Abdulmuttalib’in yaptığı gibi buralara gelir inzivaya çekilirdi. Zaman zaman da Hazreti Hatice validemiz de kendisine eşlik ederdi. Ve burada Hanif dini üzere ibadet etmeye çalışırdı. Tefekküre dalardı ve adeta Cenab-ı Hak kendisini burada vahye hazırlardı.” dedi
Şahin, Peygamber Efendimizin yine tefekkür ve tezekkür ettiği bir zamanda Miladi 610 yılının Ramazan ayında Cebrail’i burada gördüğünü belirterek, “O görme onu ürpertti. Daha sonra Peygamber Efendimizi gelip 3 defa sıkarak ‘İkra (oku) ya Muhammed, ikra (oku) ya Muhammed’ dedi Cebrail. Peygamber Efendimiz de ‘ben okuma bilmiyorum ki’ diye cevap verdi. Daha sonra Cebrail aleyhisselam Cenab-ı Hak'tan getirmiş olduğu ayetleri okudu. “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir alaktan, bir kan pıhtısından yarattı. Çok cömert, çok ikram eden Rabbinin adıyla oku. O Allah ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediklerini öğretti’ manasına gelen ayetleri ilk defa Cebrail aleyhisselam, Peygamber Efendimize burada vahyetti.” diye konuştu.
Kuran'ın nazil olduğu bir dağ olduğu için bu dağın adına Nur Dağı denildiğini hatırlatan Şahin, burada inen ilk ayetlerin de Müslümanlara okumanın ve bilginin önemini anlatması bakımından oldukça dikkat çekici olduğunu söyledi.
Şahin, Kur’an-ı Kerim’in peyderpey nazil olduğunu hatırlatarak, “Cenab-ı Hak, kalplere, gönüllere, insanların hayatına tedrici olarak yerleştirebilmek için Kur’an-ı Kerim’i peyderpey Resulullah Efendimize nazil etmiştir. Tabi ki burada başlayan vahiy Peygamberimizin vefatına kadar yaklaşık 23 yıl boyunca devam eden bir süreçtir.” ifadelerini kullandı.
“Resulullah Efendimiz gelen bu bütün bu ayetleri önce kendisi hıfz ediyordu”
Şahin, Kur’an-ı Kerimin nazil olan ayetlerinin bir taraftan ezberlendiğini diğer taraftan vahiy katiplerince yazıldığını aktararak, şöyle devam etti:
“Kur'an-ı Kerim nazil olduğu zaman Peygamber Efendimiz ezberliyor. Hatta Cebrail'in okuduklarını ezberlerken unutmayayım, kaçırmayayım diye de zaman zaman acele ettiği rivayet edilir. Kıyamet Suresi’ndeki bir ayette onu bize böyle adeta tabloyu resmederek anlatır. Peygamber Efendimize, ‘Habibim sen bunu zapt edeceğim. Hemen muhafaza edeceğim diye dilini öyle hızlı bir şekilde kıpırdatma. Onu korumak, muhafaza etmek ve okutmak bizim görevimizdir. Onu biz yaparız. Dolayısıyla onu Biz Cebrail vasıtasıyla sana okuduğumuz zaman sen ona tabi ol’ diyerekten Peygamber Efendimiz o manada rahatlatmıştı. Resulullah Efendimiz gelen bütün bu ayetleri önce kendisi hıfz ediyor, onları muhafaza altına alıyor. Ardından gerek namazlarda okumak gerekse Ashab-ı kirama bu ayetleri okumak suretiyle onların da ezberlemesini sağlıyordu. Peygamber Efendimizin kırka yakın vahiy kâtibi vardı. O vahiy katipleri de inen ayetleri bir bir yazıyorlardı. Tabii o günün şartlarındaki bulunan malzemelere yazıyorlardı. Nazil olduğu andan itibaren hem ezberlenerek hem de yazılarak bugüne kadar gelmiş tek kitaptır Kur'an-ı Kerim.”
“Hazreti Ebubekir döneminde Kur’an-ı Kerim Mushaf haline getirildi”
Hazreti Peygamberin vefatının ardından yaşanan savaşlarda çokça hafız sahabenin şehit olması nedeniyle Hazreti Ömer’in bazı endişeler yaşadığını dile getiren Şahin, “Eğer hafızlar ölürlerse Kur’an kaybolur endişesiyle o zaman halife olan Hazreti Ebubekir Kur'an’ı bir araya toplamayı tavsiye etti. O da baştan endişe etmekle birlikte ikna oldu ve Zeyd b. Sabit’in başkanlığında bir heyet teşekkül ettirildi ve o heyet marifetiyle Kur’an-ı Kerim'in malzemesi bir araya toplandı. Kur’an-ı Kerim, Resulullah efendimize nazil olduğu andan itibaren ezberleniyor ayet ayet, insanların hafızalarında vardı. Savaşta hafızlar şehit olunca ola ki Kur’an’ı ezberleyen bütün hafızlar yok olursa diye Kur’an'ın metnini, yazıyı da bir araya getirip muhafaza edelim çabasıdır bu. Yoksa herhangi bir kayıp söz konusu değildir. Biz ona iki kapak arasında toparlama diyoruz. Hazreti Ebubekir’in vefatından sonra Hazreti Ömer'e bu teslim edildi. Hazreti Ömer'in vefatından sonra da kızı Hafsa’nın elinde bu metinler muhafaza ediliyordu.” şeklinde konuştu.
Şahin, İslam coğrafyası genişlemesiyle birlikte farklı lehçeler, diller konuşan insanların da İslam'a girmeye başladığına işaret ederek, “Kur’an-ı Kerim Kureyş lehçesiyle nazil olmakla birlikte farklı lehçelerde telaffuz edilmesine de Allah tarafından Peygamber Efendimiz vasıtasıyla izin verildi ki bunlar bizim farklı kıraatler dediğimiz o kıraat kültürünü oluşturuyor.” ifadelerini kullandı.
“Kur’an-ı Kerim nazil olduğu andan itibaren hiçbir kopukluk olmadan günümüze kadar gelmiştir”
Hazreti Osman zamanında Kur’an-ı Kerim’in baskısının çoğaltılarak farklı İslam beldelerine gönderildiğini dile getiren Şahin, “Yine Zeyd b. Sabit in başkanlığında bir heyet kuruldu daha önce o toparlanmış olan malzemeden kimi rivayete göre dört, kimi rivayete göre beş, altı diyen de var ama en kuvvetli görüş altı nüsha hazırlanmış oldu. Ana nüsha kaldı. Diğer nüshalar bir hafız sahabe eşliğinde İslam beldelerine gönderildi, Bir tanesi Şam'a, bir tanesi Kufe’ye, bir tanesi Basra'ya gönderildi. Biri Medine'de, biri de Mekke'de kaldı. Bu şekliyle Kur’an-ı Kerim nazil olduğu andan itibaren hiçbir kopukluk, hiçbir fasıla olmadan günümüze kadar gelmiş oldu.” diye konuştu.
“Hafızlık çok şerefli bir görevdir”
Şahin, Kur’an-ı Kerim’in Allah'ın koruması altında olduğuna vurgu yaparak, “Kur’an-ı Kerim Hicr Suresinin dokuzuncu ayetinde Cenab-ı Hak, “Kur'an-ı Kerim'i biz indirdik onu biz koruyacağız” buyuruyor. Elbette ki Kur'an’ın kul bazındaki korunmuşluğunu Cenab-ı Hak hafız kulları vasıtasıyla muhafaza ediyor. Dolayısıyla hafız olanlar Kur'an’ın muhafızlarıdır. O çok şerefli bir görevdir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, “Sizin en hayırlınız Kur’an'ı öğrenen ve öğretenlerinizdir. Ümmetimin en şereflileri Kur'an’ın hafızlarıdır” buyurur. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim geçmişten günümüze bu şekliyle en hassas bir şekilde hem yazıyla hem ezberle korunarak günümüze kadar gelmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.
Kur'an-ı Kerim’in insanlık ve Müslümanlar için önemine dikkat çeken Şahin, “Kur'an bizim hayat kitabımızdır. Dünya ve ahiret saadetini temin eden yegâne kitap Kur’an, bizim hidayet rehberimiz. Kur'an bizim gönüllerimize şifa, Kur’an bizim rahmet kaynağımız. Dolayısıyla insanlık eğer bugünkü sıkıntılarından kurtulmak istiyorsa mutlaka Kur’an'ın o kıyamete kadar değişmeyecek olan, o evrensel mesajına kulak vermeli.” ifadelerini kullandı.
“Kur'an okuyan bir insan adeta Allah'la konuşmuş gibi olur”
Şahin, Müslümanların Kur’an'la irtibatlarının çok güçlü olması gerektiğinin altını çizerek şöyle konuştu:
“Kur’an’ın kendisi Kur’an'ı okumamızı emrediyor, tavsiye ediyor. Peygamber Efendimiz de aynı şekilde bize Kur’an'ı çok okumamızı tavsiye ediyor. Niye tavsiye ediyor? Çünkü Kur'an okuyan bir insan adeta Allah'la konuşmuş gibi olur. Kur’an’ı okuyan insan kendini iyi tanır. Çünkü Kur’an'da en çok tasvir edilen insandır. İnsanın psikolojisinden tutun yaratılışına, davranışlarına varıncaya kadar insanla ilgili çok geniş tahliller yapılır. Yine Kur’an bize Allah'ı tanıtır. Rabbimizi tanıdığımız zaman daha güzel ibadet edeceğimiz için Kur'an bize Rabbimizi tanıtır. Kuran bize kâinatı tanıtır. Kâinata ibret nazarıyla bakmak için Kur’an bize zaman zaman tasvirler yapar, cennet tasvirlerini yapar. Kur’an-ı Kerim bazen dünyada gördüklerimizden bizi cennet hayatına özendirecek tasvirler yapar. İnsanlığın dünyada haysiyetle, şerefle, adaletle huzur içerisinde yaşayacağı prensipleri vaaz eder Kur'an bize. O sebeple de Kur’an'ı çok okumalıyız. Kur’an bizim ibadetimizin bir parçası. Peygamber Efendimiz, “Kur’an’ı okuyun çünkü kıyamet gününde Kur’an kendisini okuyanlara şefaat edecek” buyuruyor. Bu sebeple Kur’an'ı çok okuyalım.”
“Kur’an’ı öğrenmeden dünyadan göçersek bu Müslümanlığa yakışır mı?”
Diyanet İşleri Başkanlığının Kur’an-ı Kerim eğitimi noktasında önemli hizmetler sunduğunu aktaran Şahin, şunları söyledi:
“Geçmişte bazı yasaklar olmuş olsa da bugün ülkemizde gerek Kur’an kurslarımızda gerek camilerimizde gerekse talep edildiği zaman birçok kurumda Diyanet İşleri Başkanlığının 4-6 yaşından tutun da her seviyedeki insana Kur'an kursu açıyoruz. Dolayısıyla bu imkânlardan istifade edip Kur’an okumayı öğrenelim. Çünkü düşünün ki bize bir hayat reçetesi olarak gelmiş bir kitabı okumadan, öğrenmeden, görmeden bu dünyadan geçersek bu hayatın ne anlamı olur? Allah, bütün hayatımız boyunca bize reçete olacak bir kitap göndermiş. O kitabı hiç açmadan, okumadan, öğrenmeden bu dünyadan geçersek bu Müslümanlığa yakışır mı? Böyle de imkânlar olduğu zaman eğer Kur’an'ı öğrenmeden bu dünyadan göçersek Allah'ın huzurunda yarın verecek hesabımız zor olur diye düşünüyorum. Kur’an bizim hayat kitabımızdır. Bu kitabımızı öğrenelim, okuyalım, anlayalım. Kur’an'ın ahlakı ile ahlaklanalım, Kur'an hayat düsturumuz olarak kıyamete kadar bizi aydınlatmaya, bize yol göstermeye devam etsin.”