Ülkemiz, Elazığ/Malatya’yı yoğun olarak etkileyen depremle sarsıldı. Hayatını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet; yaralılara acil şifa; zarar görenlere kolaylıklar diliyorum. Çok güzel dayanışma ve yardımlaşma örnekleri yaşandı. Enkazın altından gelen çığlığa sesi titreyerek cevap veren Mehmetçiğin de; telefonla irtibat kurduğu kadının hayata tutunması için canhıraş gayret eden gönüllünün de; insanüstü bir çabayla kurtarma faaliyetlerine katılan ekip personelinin de ellerinden öpülmeli. Bir de enkazdan çıkarılırken başörtüsü isteyen teyzemiz var: Rabbim cennet ve cemaliyle ödüllendirsin.
Aynı günlerde bütün dünyada büyük bir tedirginliğe sebep olan virüs de gündemimizi meşgul etmeye başladı. Çığ felaketi, uçak kazası peşi peşine geldi. Rabbimizden hayatını kaybeden tüm afetzedeler için rahmet diliyorum.
Bütün bu yaşananlardan ve yaşananlar üzerine yazılıp, çizilip, söylenenlerden almamız gereken dersler var kanaatimce.
Her olayı sadece maddi gözle değerlendirmek ibret almamızı zorlaştırabiliyor.
- Binalar sağlam yapılmalıydı…
- Demirden, çimentodan çalınmamalıydı…
- İnşaat yapılacak yerin zemin etütlerine özen gösterilmeliydi…
- Yollarda çığ tehlikesine karşı önlem alınmalıydı…
- Uçak pilotu piste sert iniş yapmamalıydı.
Bu liste böyle uzayıp gider.
Söylenenlerin tamamı insan ihmali veya insan ahlakıyla ilgilidir. Çimentodan çalmak, denetim görevini yapmamak ahlaksızlığın en çirkin örneklerindendir. Gerekli incelemeler elbette yapılmalı ve sorumlular cezalandırılmalıdır.
Ancak yaşamış olduğumuz her musibet ya da felaket sonrası sadece maddi gerekçelere yoğunlaşıp büyük hakikati kaçırdığımız da bir vakıadır.
Hikayeye göre; bir kral muhteşem bir saray yaptırıp halkın ziyaretine açar ve sarayın eksiğini bulabilene ödül vereceğini duyurur. İnsanlar büyük bir beğeni ile sarayı gezip hayranlıklarını ifade ederler.
Bütün ayrıntılar düşünülmüş, mükemmel bir saray olduğunu söylerler. Derviş meşrep bir zât da sarayı şöyle bir üstün körü gezdikten sonra, büyük bir eksik tespit ettiğini fısıldar. Kralın huzuruna çıkarırlar. Kral küçümseyen bir eda ile “ Ne eksiği varmış?” diye sorunca, derviş; “ Azrail’in girebileceği boşluk kapatılamamış” cevabını verir.
Bütün tedbirler alınsın, bütün eksikler tamamlansın… Yalnız, “ruh”un bizim kontrolümüzde olmadığı bilinsin. “ Muhkem kalelerde bile olsak” bir gün bedenimizi terk edeceği unutulmasın.
Musibete üzülmeli, kazaya ağlamalı ama imansız ölüme hıçkırıklara boğulmalıyız. Hayatın tekrarı yok. Ve ahiret bir defa yaşanan dünya hayatımıza göre şekilleniyor: Ya sonsuz rahmet… Ya ebedi azap..
Rabbimiz rahmetiyle muamele etsin!
Geçmişlerimize ve bize…