Rabbimizin yücelik ve ululuğunu en güçlü şekilde ifade eden isimlerden olan Azîz, izzet ve şeref, galebe ve üstünlük, şiddet ve kuvvet, yücelik ve ululuk gibi anlamlara gelir. “Zayıf ve güçsüz” manasındaki zelilin karşıtı olan aziz on kadar ayette özel isim olarak görünür ki bu onu “Rahmân” ve “Rab” vasıflarından sonra lafzatullah yerine en çok kullanılan isim durumuna getirir. (En’âm, 6/96; İbrâhîm, 14/1; Şuarâ, 26/217) Kur’an-ı Kerim’de yirmiden fazla ayette de Yüce Allah kendinden bahsederken “Azîz” ismini öne çıkarır. Bütün bunlar bize uluhiyetin başlıca özelliklerinden birinin “mutlak izzet” olduğunu göstermektedir. Sâffât suresi 180. ayet-i kerimede Cenab-ı Hak kendisini “İzzetin Rabbi” olarak tanımlar. Bu durumda O “izzet” namına akıl ve hayalimize gelebilen/gelemeyen ne varsa hepsinin sahibi ve kaynağıdır. O’nun aziz kıldığını zelil edecek; zelil kıldığına da izzet verecek hiçbir güç yoktur. Allah’ın izzetinin idrakinde olmayanlar şeytandan bile daha aşağı mevkidedirler. Çünkü o dahi yemin ederken Allah’ın izzetine yemin etmiştir. (Sâd, 38/82)
Kendisi yüce olan Allah’ın, kitabı da elbet sözlerin en şereflisidir. Böylece biliriz ki o da azizdir. (Fussilet, 41/41) Her sözün üstündedir. Kendine tabi olanı da aziz kılar. Azîz ismi Kur’an-ı Kerim’de 88 yerde, Allah’ın mutlak kudret ve üstünlüğünü belirten muhtevalarda ve daima bir başka isimle beraber kullanılmıştır. Azîz ismi ile bu isimler arasında birbirini teyit etme ve dengeleme münasebeti vardır.
İzzet, Allah Resulü’nün ve İman Edenlerindir
Yüce Allah, göndermiş olduğu Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde (Yûnus, 10/65; Fâtır, 35/10) izzet ve şerefin bütünüyle kendisine mahsus olduğunu vurgularken bir ayette (Münafikun, 63/8) “İzzet Allah’ın, Resulü’nün ve iman edenlerindir.” buyurarak Allah Resulü’nü ve müminleri kendi yanında izzetine ortak etmiştir. Bu mertebe Allah’tan başkasının veremeyeceği muazzam bir ikramdır. O’na iman edenin hangi derecelere yükseleceğini müjdeler. Nisâ suresinin 139. ayetinde ise Allah’tan başkasının yanında olmakla izzet ve şeref arayanların bu amaçlarına ulaşamayacakları haber verilir. Zira izzet ve şeref Allah’a kulluktadır. O’na her elimizi açışımızda izzetinin kapısında duruyoruz demektir. Her ibadetimiz, her zikrimiz, her duamız bize O’nun izzetini hatırlatan vesilelerdir. Bütün izzet ve haysiyetimiz O’nun vergisidir ve ancak O’nun lütfuyla artar, korunur. Haysiyetini O’ndan başkasının yanında arayanlar zillete düçar olurlar. Çünkü mahluk olan bir başkasına ancak kendinden aşağı düzeyde bir onur bahşedebilir. Bu da bizatihi zillettir. Ama Âlemlerin Rabbi’nin bahşettiği izzet insanı âlemlerin üzerine çıkarır. Bu ihsandan mahrum kalmak da zilletin ta kendisidir. (Âl-i İmrân, 3/26)
O’nun “Azîz” isminin izzetine değil de kendi nefsinde vehmettiği üstünlüğe (şişirilmiş bir egoya) sığınıp kibirlenenler bu hataları yüzünden Allah yolundan saparlar. (Bakara, 2/206) İnsanlığın ilk günlerinden itibaren içine düştüğü bir yanılgı olan üstünlüğün kaynağı konusunda (Habil-Kabil meselesine bu açıdan da bakılabilir) kafaları karışık olanlar Allah’ın peygamberlerinin dahi kıymetini takdir edememişlerdir. (Hûd, 11/91)
Bu isim ayrıca dört ayette, “azizün züntikam” (Âl-i İmrân, 3/4; Mâide, 5/95; İbrâhîm, 14/47; Zümer, 39/37) tamlamasıyla kullanılmıştır. Bu ifade Allah’ın suçluların cezasını vereceğini, kimsenin ettiğini yanına bırakmayan mutlak güç sahibi olduğunu ifade eder. Bu ayetlerin hemen hepsinde Allah’ın iradesine karşı gelenlerin, Hakk’ı alçaltmaya çalışanların, mazlumun ahını alan zalimlerin hiç beklemedikleri bir anda mutlaka Allah Teâlâ tarafından cezalandırılacağı hatırlatılır.
“Şahsiyet Sahibi Olmada Esmanın Yol Göstericiliği” isimli makalesinde Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Rabbimizin isimlerini insan kişiliğini oluşturmadaki etkileri açısından ele almış ve bu araştırmasında Kur’an-ı Kerim’de diğer isimlerle ilişkisinin yoğunluğu sebebiyle “Aziz” isminin insan şahsiyetinin merkezinde yer alması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Prof. Dr. Ayşen Gürcan’ın ifadesiyle Azîz isminin tecelli ettiği insan kendi gücünün ve Allah’ın ona bahşettiği şerefin farkında olmalıdır. Bu ismin Kur’an-ı Kerim’de diğer isimlerle birlikte en çok kullanılan isim olması şahsiyetin inşasında önceliğin kuvvet ve güç üzerine olması gerektiğini gösterir. Gövde olmadan güç olmayacağı gibi izzet olmadan diğer vasıflar da yerini bulmaz. Gürcan’ın tespitiyle bu ismin terkip oluşturduğu diğer isimlere baktığımızda merkezinde izzet olan şahsiyetin etrafının nelerle donatılması gerektiğini de öğrenmiş oluruz. Mesela Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda esma-i hüsnadan yalnızca “Azîz” ismiyle birlikte kullanılan iki isim görürüz: “Vehhâb” ve “Kavî”. Azîz ismiyle birlikte en çok kullanılan isimler ise “Hakîm”, “Rahîm” ve “Alîm”dir.
El-Azîz Tecelli Ederse
Bu ism-i şerif Kur’an-ı Kerim’de geçtiği 88 yerin 46’sında “Hakîm” ismiyle birlikte gelmiştir. Hakîm, “Kendisini gerçek dışı bilgilerden ve nefsani arzulardan alıkoyan, düşünce istikametine ve davranış selametine sahip bulunan kimse.” diye tanımlanır. Allah’a nispet edilince de “bütün sözleri ve fiilleri adalete, ilme ve teenniye (hilm) uygun olan” manasını kazanır. Buna göre ilim ve merhametle birlikte merkezinde izzetin bulunduğu şahsiyetin en önemli tamamlayıcı unsurlarından birinin hikmet olduğunu anlarız. Sonuç olarak şahsiyetinin merkezinde “izzet” olan insan, bilgiye değer verir, gücünü bilgisinden alır, bilmediği şeylerle güç gösterisine kalkışmaz. Azîz ile birlikte Rahîm ismi bize şahsiyet sahibi olmada ilme dayanan gerçek kudretin daima merhametle birlikte olması gerektiğini hatırlatır. İlimsiz, merhametsiz, hikmetsiz bir güç, sahibine de etrafına da hayır getirmeyen, yok edici bir güçtür. O nedenledir ki kâfirin ilme, hikmete dayanmayan izzeti onu Allah yoluna davet edenlerin çağrısına uymaktan alıkoyar. Buna karşın müminin ilme, hikmete dayanan izzeti de onu şer yolundaki insanların tesiri altında kalmaktan korur.
Bu ismin tecellisiyle kendisindeki izzetin bilincinde olan kişinin yaptığı her iş o izzete layık olur. Her ne üretiyorsa kalitelidir. Baştan savma, özensiz, rastgele iş yapmaz. Bilir ki yaptığı iş şahsiyetindeki izzetin temsilcisidir. Yine bu bilince sahip olan insan beraber yaşadığı ailesine, eğittiği çocuklarına/öğrencilerine, idaresine verilmiş elemanlarına asla onları aşağılayarak davranmaz. Bilir ki emri altındakilere kendilerini nasıl hissettirirse onlar öyle davranacak, öyle çalışacak, öyle üreteceklerdir. İnsan kendindeki izzet sayesinde başkalarının izzetini görür ve korur. Efendimiz (sas) de tevazunun kişinin izzetini artıracağını söylerken buna işaret etmiştir.