Sıla bağ kurmak demektir. Sıla-i rahim ise “Akrabalarla ilişkiyi sürdürme, haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, iyilik ve yardımda bulunma, ziyaret etme” şeklinde tarif edilen bir kavramdır. Aslına bakılırsa postmodern dünyanın bize sunduğu bazı imkanların hayatımıza dayattıkları, bu kavramlar ile olan ilgimizi sorgulatır vaziyette. Hal böyle iken kalabalıklar içinde yalnızlaşan insan fark etmekte midir ki nelerden giderek uzaklaştığını?
Hâlık-ı Mutlak ile sılayı güçlü tutmak
İnsanın yaratılış amacı beraberinde bir imtihan sürecini gerekli kılmıştır. Söz konusu bu süreçte mutluluk da keder de insanın yol arkadaşı konumundadır. Anlatamadığını ya da anlaşılmadığını düşünen insan sayısının arttığı günümüzde ne kadar kıymetlidir; kendisine herkesten ve her şeyden yakın ayrıca sınırsız bir merhametle yaklaşan bir varlığı taa yüreğinde hissetmek. Çaresiz olduğunu düşündüğü bir anda Hâlık-ı Mutlak olan Rabbinin varlığıyla aslında sahipsiz olmadığını fark etmek. Bu sebeple Rahim olan Allah ile sılayı güçlü tutmaktır aslında ihtiyacımız olan. Zira Yaratan ile yakın bir bağ kurmuş olanın, yaratılmışlarla iletişimi de bu minvalde ilerleyecektir.
“Hatır sora gitmek”
Gelenek ve göreneklerimiz var bizim. Yaşatılan, yaşatılmaya çalışılan… Vatani görev için askere giden gençleri uğurlarken onların ailesini tebrik etmek, dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebeğin ailesini ziyaret etmek ya da evlenme yaşı geldiğinde düğün merasimlerinde gönlümüzden kopan küçük hediyeler götürmek örf ve adetlerimizden bazıları. Bir taraftan birbirimizin varlığı ile huzur bulup bu dünyada yalnız olmadığımızı hissetmemize diğer taraftan da hediyeleşmenin verdiği muhabbetle aramızda gönül köprüleri kurulmasına vesile olan çok güzel alışkanlıklarımız arasındadır bunlar. Kültür ve medeniyetimizin kadim şehirlerinden biri ve aynı zamanda görev yaptığım şehir olan Afyonkarahisar’da da yaşayan bir gelenek: “Hatır sora gitmek”. Yerli halkın sıla-i rahimi ifade etmek üzere “Hatır sora gitmek” diye adlandırdığı bu gelenek, kuşaklar arasında köprüler kurulmasına da ayrıca katkılar sunuyor. 2020 yılının sözünü ettiğimiz ilimizde “Sevgi Yılı” ilan edilmesinin en temelinde sevgi, saygı, nezaket, akrabayı gözetme gibi değerlerimizin yaşatılması, gelecek nesillerimize aktarılması yer alıyor. Öyleyse İslam medeniyetinin bize bıraktığı izleri kaybetmemek adına ülkemizin her bir şehrinde sevgi ve saygı ikliminin geliştirilmesi, karşılıklı komşuluk, akrabalık ve dostluk ilişkilerinin pekiştirilmesi yine biz emaneti yüklenen insanoğluna bağlı olsa gerek…
Gönüllere yolcu olmak
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.” (Nisa, 4/1) buyuran Allah Teala akraba hukukuna riayetsizlikten bizleri men etmektedir.
Peki sıla-i rahim denince anlaşılan hususlar nelerdir? Akrabalara iyilik etmek, imkân ölçüsünde onlara kol-kanat germek, ihtiyacı olanlara tasadduk etmek, hasta olanları ziyaret etmek, davetlerine icabet etmek, sevinç ve üzüntülerini paylaşmak ve akrabalar arası ilişkileri güçlendirecek her türlü çabayı göstermek... Zor olan ise gelmeyene gidebilmek, vermeyene verebilmek… Sevgili Peygamberimiz, “Sıla-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe karşılık veren değil, akrabası kendisiyle ilişkiyi kestiğinde bile ona iyilik yapandır.” (Buhârî, Edeb, 15) buyururken akrabalarımıza doğru bir yolculuğa çıkmayı, adeta sıla yolcusu olmamızı tavsiye ediyor.
“Komşusu, akrabası ve arkadaşı tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir.” diyen Hz. Ömer, iyilerden olarak anılmamızın yolunun akraba ve yakınımızdakilerin yanında edindiğimiz değerimizden geçtiğine vurgu yapmaktadır. İnsanların gönlünde iyilerden olarak yer edinmek için o gönüllere sık sık uğramak gerektiğini hatırlatmaktadır. Fani dünya hayatımızın son yolculuğundan önce gönüllere doğru yolculuğa çıkmanın her dem en güzel işlerden biri olduğunu unutturmamaktadır. Dolayısıyla Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin “Dil nazargâh-ı Hudâ’dır sâf kıl kim dola nûr” beytinden mülhem gönlün nazargâh-ı ilahi olduğunun farkında olmak ve gönüllere yolculukta geç kalmamak gerekli.
Öyleyse mübarek bayram günlerini fırsat bilerek Hz. İbrahim’in tevekkülünü ve Hz. İsmail’in teslimiyetini kuşanıp, haklı olduğumuzu düşündüğümüz hususlar dahil her şeyi Rabbimizin adaletine teslim ederek, varsa kırgınlıkları, dargınlıkları ve küskünlükleri uzatmama zamanı. Kesilen kurbanların Rabbimize ne etleri ne de kanlarının değil ancak bizim takvamızın ulaştığı (Hac 22/37) bilinciyle, nefsimizi hiç dinlemeden tevazu ile donanma zamanı. Varsa affedemediklerimiz affedip ruhumuzdaki yükü hafifletme zamanı. En yakınlarımızdan başlayarak mutlu etme, onların mutlulukları ile huzur bulup Rabbimizin af ve mağfiretine nail olma zamanı.
Geçirmekte olduğumuz malum salgın sürecinden dolayı büyüklerimizin ellerini öpemediğimiz, küçüklerimizi kucaklayamadığımız bu bayramda, yüreklerdeki sılayı sımsıkı tutma zamanı...