Bu yüzden Kur’an, zulmü şiddetle yasaklar, zalimlerden ve zulümleri sebebiyle başlarına gelen kötü sonuçlardan bilgiler aktararak insanları uyarır. Firavun kıssası bunun en meşhurudur. Yeni doğmuş erkek çocukları katletmekten geri durmamış, adaleti hakim kılmayı isteyenleri yok etmek için her yola başvurmuş, ancak sonunda kaybeden ve pişmanlık yaşayan Firavun olmuştu.
Kur’an şöyle buyurur;
“Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: “Elhak inandım ki, Allah’tan başka ilah yokmuş! Ben de müslümanlardanım.” (Yunus, 90)
İnsanlık firavunlarla imtihan olmaya devam ediyor. Yakın zamanda dünyada ve coğrafyamızda yaşanan vahşet zihinlerde daha canlılığını korurken, bugün başta Filistin ve dünyanın birçok yerinde insanlar zalimlerin pençesinde can çekişiyorlar. Firavun’un yaşadığı hazin sonu bütün zalimlerin ve destekçilerin yaşayacağı noktasında tereddüt yok. Dikkat edilmesi gereken husus, zulme ve hiçbir haksızlığa ortak olmamaktır. Can, mal ve insan onurunu dokunulmaz kılan Yüce Allah, bu değerleri tehdit edenlere karşı Firavun’un hanımı Asiye’nin duruşunu örnek verir. Kendisini tanrı ilan etmiş, dediği dedik, dünyada şaşalı bir hayat bahşeden zalim kocasının karşısında durmuş, adaleti savunan Musa’nın yanında yer almıştı.
Kur’an şöyle nakleder;
“Allah iman edenlere Firavun’un karısını örnek gösterir: Firavun’un karısı,“Rabbim!” demişti, “Yüce katında, cennette benim için bir ev yap; beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar ve beni bu zalimler topluluğundan da selâmete çıkar!” (Tahrim, 11)
Firavunun sunduğu saray ona zindandı. Zulmün karanlığını gördü ve ölümü göze alarak kocasının zulmüne ortak olmadı. Anne, baba, eş, evlat da olsa zalimin sevilmeyeceğini, ucunda ölüm dahi olsa yanında durulmayacağını, zalimin sunduğu konfordan istifade edilemeyeceğini öğretti.
Yapılan duaların kabul olması ve cennette ev sahibi olabilmenin yolunun haksızlık yapmamaktan ve haksızlık yapanın yanında yer almamaktan geçtiğini öğretti. Bu nedenledir ki Allah, Firavun gibi zalimin hanımdan övgüyle bahsetmiştir.
Zulüm denildiği zaman ilk akla gelen, insan hayatına yapılan saldırıdır. Hak gaspı, alınteri kazanca çökmek, iftira ve dedikodularla insan onurunu ayaklar altında çiğnemek, dine ve dini değerlere yapılan her türlü saldırı ve Allah’a ortak koşmak da zulümdür.
Yüce Allah buyurur ki;
“Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”(Nisa, 10)
“İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm/haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”(Enam, 82)
“Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? ”(Bakara, 114)
“Allah hakkında yalan yanlış şeyler uydurandan daha zalim kim vardır!” (Hud, 18)
“Lokmân oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir zulümdür/haksızlıktır.”(Lokman, 13
Hz. Peygamber (sas) de Muaz’ı Yemen"e vali olarak gönderirken şu tembihte bulunmuştu:
“Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.”
(Buhârî, Zekât, 63; Müslim, Îmân, 29)