Günün her anında kulluk ahdini yenilemeyi ve dua etmeyi seven Peygamberimiz kimi zaman Rabbine şöyle yalvarırdı: “Allah’ım! Şikaktan, nifaktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 32)

“Şikak”, “nifak” ve “sû-i ahlâk” üçüz kardeş gibidir. Birbiriyle benzeşir, birbirinden beslenir. Her kimde bu üç nitelik varsa, onun felâketi gelmiştir. Şikak, parçalamayı seven, bölmeyi ve ayrıştırmayı huy edinen, insanları karşı karşıya getirmeye ve aralarına düşmanlık tohumu ekmeye çalışan insanın huyudur. Nifak, iki yüzlülük, sahtekârlık, güvenilmezliktir. Sû-i ahlâk ise kötü ahlâka dair ne varsa hepsini kuşatan simsiyah bir şemsiyedir.

Peygamberimizin en belirgin özelliklerinden biri, yıllarca menfaat çatışmaları yüzünden birbirine düşmüş olan kabileleri İslam çatısı altında birleştirmesi, barıştırmasıdır. Medine’nin iki büyük kolu olan Evsliler ile Hazrecliler ilk akla gelen örnektir. Kardeşleştirme, Peygamberimizin sıklıkla başvurduğu bir kaynaştırma yöntemidir.

Rahmet Elçisi Efendimiz, düşmanlık için değil, adı üstünde rahmet, sulh ve selamet için gelmiştir. Onun misyonu, insanların huzur ve güven içinde yaşayacağı bir toplum inşa etmektir. Hayatıyla, varlığıyla, çevresiyle barışık insanlar yetiştirmektir. O (s.a.s.), birbirine karşı öfkeyle bilenenlerin cahiliye çağrısına tepki gösterir; ayrı gayrılığı, haset fesadı yasaklar. Aksine mümin kardeşine karşı affedici ve hoşgörülü olmayı, müzakereyi, dinlemeyi ve anlamayı, anlaşmayı tavsiye eder.

Peygamberimizin en meşhur isimlerinden birisi de el-Emin’dir. Dürüst, doğru sözlü, kendisine güvenilir Muhammed! Bu ismin bütün Müslümanlar tarafından benimsenen bir erdeme dönüşmesi, onun muradıdır. Münafıklar ise onun baş düşmanı… Münafığa yakışan yalancı, hilekâr, emniyetsiz ve güvenilmez hâl, asla bir Müslüman’ın karakteri olamaz. Birine öyle, birine böyle konuşan, iki sürü arasında kalmış şaşkın koyun misali savrulan münafık, ahirette de ciddi bir cezanın kendisini beklediğini bilmelidir.

Bugüne gelip çevremize baktığımızda şikak ve nifakın kötü ahlâkla kol kola girerek kıtalar dolaştığını görüyoruz. Ekranımız, mahallemiz, okulumuz, pazarımız bu bozguncularla kuşatılmış durumda. Bunda bizim payımız var mı? Soralım kendimize. Çevremize baktığımız gibi, bir de kendimize bakalım…

Gerçek düşmanın kim olduğunu bilmekten aciz Müslümanların kendi din kardeşlerini düşman bilmeleri ne vahim! Düşmanı bilse de onunla mücadele etmeyi göze alamayan Müslümanların birbirleriyle uğraşmaları ne acı! Nifak tohumlarını kurutmak yerine onların yeşermesine izin veren Müslümanların vebali ne büyük! Kardeşini çekiştiren, yalan haberin peşine takılan, iftiraya dur demeyen Müslümanların kardeşlik bağları ne kadar zayıf!

İşte Gazze! 

Her türlü entrikanın, zorbalık ve düşmanlığın, iki yüzlülük ve çifte standardın dünyanın gözleri önünde yaşandığı Gazze…

Birbiriyle uğraşmaktan, apaçık düşmanla mücadeleye takati kalmayan zavallı Müslümanların bir başına bıraktıkları Filistin…

Şikak ve nifakla bölünmüş İslam toplumlarının tek yürek olarak yardımına koşamadığı Filistin…

Peygamberimizin dilinden dualarla biz de yalvaralım:

Yâ Rabbi, bizleri ayrışmaktan, bölünmekten, birbirine karşı bilenmekten muhafaza eyle.

Yâ Rabbi, iki yüzlülükten, riyadan, gösteriş uğruna birbirini kötülemekten sana sığınırız.

Allah’ım! Gazze’yi ve tüm mazlum müminleri gönülden destekleme azmi ver bizlere. Amin.