Câbir'in (ra) işittiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:
“Herkes öldüğü hâl üzere diriltilecektir.”
عَنْ جَابِرٍ قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَقُولُ: “يُبْعَثُ كُلُّ عَبْدٍ عَلَى مَا مَاتَ عَلَيْهِ.”
(M7232 Müslim, Cennet, 83)
***
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ:قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “يُحْشَرُ النَّاسُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثَلاَثَةَ أَصْنَافٍ: صِنْفًا مُشَاةً وَصِنْفًا رُكْبَانًا وَصِنْفًا عَلَى وُجُوهِهِمْ.”
Ebû Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar kıyamet günü üç grup hâlinde; kimi yaya olarak, kimi binitli olarak, kimi de yüzüstü sürünerek mahşer yerinde toplanır.”
(T3142 Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 17)
***
عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “لاَ تَزُولُ قَدَمَا ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَا أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ.”
İbn Mes'ûd'dan (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”
(T2416 Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 1)
***
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “الْكَوْثَرُ نَهْرٌ فِى الْجَنَّةِ حَافَّتَاهُ مِنْ ذَهَبٍ وَمَجْرَاهُ عَلَى الدُّرِّ وَالْيَاقُوتِ تُرْبَتُهُ أَطْيَبُ مِنَ الْمِسْكِ وَمَاؤُهُ أَحْلَى مِنَ الْعَسَلِ وَأَبْيَضُ مِنَ الثَّلْجِ.”
Abdullah b. Ömer'in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Kevser, iki kıyısı altından, yatağı inci ve yakuttan olan cennette bir nehirdir. Toprağı miskten hoş, suyu baldan tatlı ve kardan beyazdır.”
(T3361 Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 108)
***
عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ…قِيلَ:يَا رَسُولَ اللَّهِ! وَمَا الْجِسْرُ؟ قَالَ: “دَحْضٌ مَزِلَّةٌ فِيهِ خَطَاطِيفُ وَكَلاَلِيبُ وَحَسَكٌ تَكُونُ بِنَجْدٍ فِيهَا شُوَيْكَةٌ يُقَالُ لَهَا السَّعْدَانُ فَيَمُرُّ الْمُؤْمِنُونَ كَطَرْفِ الْعَيْنِ وَكَالْبَرْقِ وَكَالرِّيحِ وَكَالطَّيْرِ وَكَأَجَاوِيدِ الْخَيْلِ وَالرِّكَابِ فَنَاجٍ مُسَلَّمٌ وَمَخْدُوشٌ مُرْسَلٌ وَمَكْدُوسٌ فِى نَارِ جَهَنَّمَ…”
Ebû Saîd el-Hudrî'den (ra) nakledildiğine göre, “Sırat köprüsü nedir yâ Resûlallah?” diye soruldu. Resûlullah (sas) şöyle buyurdu:
“Kaypak ve kaygan bir şeydir. Onda kancalar, çengeller ve Necid'de bulunan sa'dân denilen dikene benzer dikenler vardır. Müminler (sırattan) kimi göz kırpacak kadar az bir zamanda, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr, kimi kuş gibi, kimi de iyi cins yürük at ve deve gibi hızla geçecekler. Bazısı bakarsın sapasağlam kurtulmuş, diğeri tırmalanmış da salınıvermiş, kimi de cehennem ateşine yığılmış kalmış…”
(M454 Müslim, Îmân, 302)
***
Veda Haccı günleriydi. Allah Resûlü’yle (sas) birlikte bütün hacılar Arafat’a çıkmıştı. Bir ara Allah Resûlü’nün (sas) yanında devesinin üzerinde oturan bir sahâbî, devenin ani bir hareketi ile yere düştü, boynu kırıldı ve öldü. Allah Resûlü (sas), "Onu su ve sidr ile yıkayın, iki ihram bezi ile kefenleyin. Ona koku sürmeyin ve başını örtmeyin. Çünkü kıyamet günü o, lebbeyk diyerek diriltilecektir." buyurdu.
Allah Resûlü’nün (sas) bahsettiği ‘ba’s’ yani diriliş, ‘Kıyamet koptuktan sonra sûra ikinci defa üfürülmesi ile bütün varlıkların hesap vermek üzere tekrar diriltilmeleri, yeniden canlandırılmaları’ demektir. Öldükten sonra dirilme inancı Mısır, İran ve Hint dinlerinde olduğu gibi Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da vardır. Câhiliye dönemi Araplarının büyük çoğunluğu yeniden dirilişi inkâr etmekteyse de bir kısmı kabul etmekteydi.
Kur’an’da ’yevmü’1-ba’s’ ve ’yevmü’l-hurûc’ diye isimlendirilen diriliş günü; kabirlerin açılacağı, yeryüzünün içindeki ağırlıkları dışarıya atacağı, Allah’ın (cc) insanları tekrar dirilterek yerden ot bitirir gibi topraktan çıkaracağı, ölmüş insanların ayağa kalkacağı, canlanacağı gün şeklinde tasvir edilir.
Kur’an, öldükten sonra dirilmeyi şaşkınlıkla ve hayretler içerisinde karşılayan ve bu hadisenin nasıl meydana geleceğini merak eden Hz. İbrâhim’e (as) Yüce Allah’ın (cc) hitabını ayrıntılı olarak şu şekilde zikreder: "Hani İbrâhim (as), "Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster!" demişti. (Allah (cc) ona), "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için." demişti. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki şüphesiz Allah (cc) mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."
Kur’ân-ı Kerîm, yeniden dirilişin mutlaka gerçekleşeceğini inkârcılara şu yöntemlerle anlatmaktadır:
Öncelikle, yoktan yaratmak ikinci kez yaratmaktan daha zordur. Kur’an’da Allah’ın (cc) ilk önce yoktan yarattığı, bu yaratmayı ölümden sonra diriltmek suretiyle tekrarladığı, Allah (cc) için ikinci kez yaratmanın daha kolay olacağı bildirilmekte; "İnsan, ‘Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?’ der. Daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?" buyrularak bu gerçek ifade edilmektedir. Yine Kur’an, öldükten sonra çürümüş bedenlerinin nasıl diriltileceğini anlayamayıp soranlara yaratmayı ilk defa yapan Yüce Allah’ın (cc) yeniden hayata döndürmeye de kadir olduğunu şu şekilde haber vermektedir. "Dediler ki: Biz bir yığın kemik, bir yığın toz olduğumuz zaman mı yeniden diriltilecekmişiz? De ki: (Şüphe mi var?) İster taş olun ister demir! Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun, (yine de diriltileceksiniz.) Diyecekler ki: Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek? De ki: Sizi ilk defa yaratan (hayata tekrar döndürecek)."
Diğer yandan, bir şeyin benzerini yaratan kendisini de yaratır. Kur’an’da Allah’ın (cc) yaş, yeşil ağaçtan ateşi çıkardığı, gökleri, yeri ve tüm kâinatı yoktan yarattığı, bütün bunları yaratan ve yaşatan olarak bu yarattıklarının benzerlerini tekrar yaratabileceği şu şekilde ifade edilmektedir: "O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın (cc), onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir."
Kur’an’da bu şekilde anlatılan diriliş gerçeği hadis rivayetlerinde daha ayrıntılı bir biçimde yer alır. Öncelikle Kur’an’da iman edilmesi gereken bir gerçek olarak sunulan dirilişi inkâr etmek Allah’ı (cc) yalanlamak olarak ifade edilir. Sevgili Peygamberimiz (sas) bir gün dirilişi anlatırken, "Kıyamet günü insanlar çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak diriltilecekler." deyince Hz. Âişe (ra) dayanamayıp, "Peki yâ Resûlallah, insanların avret yerleri ne olacak? İnsanlar birbirlerine bakmazlar mı?" diye sorunca Allah Resûlü (sas), "O gün onlardan her birinin kendine yetip artacak bir derdi vardır." buyurur.
Hadislere göre o gün diriltilecek ilk kişi Hz. Peygamber (sas), giydirilecek ilk insan da Hz. İbrâhim’dir (as). Ayrıca Allah Resûlü (sas) herkesin öldüğü hâl üzere diriltileceğini bildirmiş, meselâ, "Şehitleri kanlarıyla ve kanlı elbiseleriyle sarıp defnedin. Çünkü Allah (cc) yolunda yaralanan her kimse kıyamet günü yarası kanayarak Allah’ın (cc) huzuruna gelir. Yaranın rengi kan rengi, kokusu ise misk kokusu gibidir." buyurmuştur. Veda Haccı’nda Arafat’ta devesinden düşerek ölen sahâbînin telbiye getirerek (lebbeyk diyerek) diriltileceğini haber vermiştir. Hatta Peygamber Efendimiz (sas), Allah (cc) tarafından azaba uğramaları neticesinde toptan helâk edilen bir toplumun her bir ferdinin kendi ameline göre diriltileceğini ifade etmiştir.
Yeniden diriliş, çürümüş olan insan bedeninin parçalarının bir araya getirilmesi ve bu bedene ruhun iade edilmesi suretiyle ruhen ve bedenen gerçekleşecektir. Nitekim, "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyenlere cevap olarak, "De ki, onları ilk defa yaratan diriltecektir." buyrulması dirilişin hem ruh hem de beden ile birlikte gerçekleşeceğini göstermektedir.
Âhiret hayatında dirilişten sonraki merhale ‘haşir’ ve ‘mahşer’dir. Kıyamet gününde yeniden diriltilen bütün insanların hesaba çekilmek üzere bir meydana sevk edilip toplanmasına ‘haşir’, toplanılacak yere de ‘mahşer’, ‘mevkıf’ veya ‘arasat’ denir.
Kur’ân-ı Kerîm’de haşir ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Kur’an, insanların ve cinlerin hesaba çekilmek için haşredileceklerini haber vermektedir. Ayrıca bütün insanların bir araya toplanacakları bir günden ve o günün aldananların ortaya çıkacağı bir gün olacağından, Allah’ın (cc) bütün insanları bir gün kadar kısa hissettikleri bir zaman içerisinde bir araya getireceğinden, huzurunda toplayacağından bahsetmektedir. O gün yer yarılacak, insanlar süratle kabirlerinden çıkarak çekirgeler gibi kendilerini çağırana doğru koşacak, herkesin yanında, biri yaptıklarına şahitlik etmek, diğeri de onu mahşere götürmekle görevli iki melek bulunacak, kimsenin bir başkasına faydası veya zararı dokunamayacaktır. O gün, günahkârların gözlerinin korkudan gömgök olacağı, âmâ, dilsiz, sağır olacakları, yüzüstü sürünecekleri, suya koşan develer gibi susayacakları, zincire vurulup katrandan gömlek giydirilecekleri ve bu hâlde haşredilecekleri âyetlerde bildirilmektedir.
Hadislerde de haşrin şekli, inanç ve amelleri değişik olan insanların haşir esnasındaki durumları hakkında çeşitli bilgiler verilmektedir. Allah Resûlü (sas) haşir esnasında insanların yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olacaklarını, insanların kendi dertlerini ve sıkıntılarını düşünmekten birbirlerine bakamayacaklarını, kiminin binitli, kiminin yaya, kiminin de yüzüstü sürünerek mahşer yerinde toplanacaklarını haber vermiş, sahâbe-i kirâmın, "Ey Allah’ın Resûlü! Yüzüstü nasıl yürüyecekler?" diye sormaları üzerine de, "Onları ayakları üzerinde yürütmeye kadir olan (gücü yeten) Allah (cc), yüzleri üstünde de yürütmeye kadirdir." buyurmuştur.
Allah Resûlü (sas) ilk olarak haşredilecek kişinin kendisi olacağını ifade etmiş, insanların dünya hayatında yapıp ettiklerine göre farklı şekillerde haşr edileceklerini bildirmiştir. O gün haşrolunan insanlardan bir kısmı Allah’ın (cc) arşının gölgesinde barınacak, diğer bir kısmı ise ağız ve kulak hizasına kadar ter içerisinde kalacaktır. Başka bir hadiste de insanların üç grup hâlinde; birinci grubun binek üzerinde karnı tok ve giyinmiş; ikinci grubun melekler tarafından yüzükoyun süründürülerek cehenneme atılmış; üçüncü grubun ise Allah’ın (cc) arkalarından gönderdiği bir afetten kaçarak haşredilecekleri haber verilmiştir. Böylesine dehşetli sahnelerin yaşanacağı o günde Allah Resûlü (sas) kendisinin fakirlerle beraber haşredilmek istediğini ifade etmiştir.
İnsanların haşredileceği mahşer meydanı ise kepeksiz undan yapılmış ekmek gibi bembeyaz, hiç kimsenin saklanabileceği tümsek veya çukurun bulunmadığı dümdüz bir arazi ve bir kimseye yol gösterecek herhangi bir işaretin (dağ, taş veya ağacın) olmadığı bir yer olarak tasvir edilmiştir. O günün tek hâkimi olan Yüce Allah (cc), bu meydanda bütün insanları toplayacak, "Melik ancak benim! Deyyân (amellere karşılık veren) ancak benim!" diyerek onlara seslenecektir.
O gün dünyada insanın yapıp ettiklerini izleyip kaydeden meleklerin ortaya koyacağı amel defterleri herkese verilip okutulacaktır. Yaptıklarının eksiksiz olarak kaydedildiğini görerek hayretler içerisinde kalan insanın hâli Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır: "(O gün) Kitap (herkesin amel defteri) ortaya konmuştur. Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. ‘Vay hâlimize!’ derler, ‘Bu nasıl bir kitap! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!’ Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez." İnsanlardan bir kısmının kitabı sağ tarafından verilecek, bir kısmınınki de sol tarafından veya arkasından verilecektir. Kitabını sağ tarafından alanların hesapları kolay, sol tarafından veya arkalarından alanlarınki ise çok zor olacaktır.
Amel defterlerinin dağıtılmasından sonra adalet terazileri kurulacak ve hesap görülecektir. O gün tek hesap sorucu Allah’tır (cc). Yüce Allah (cc) hesabı eksiksiz ve son derece hızlı bir şekilde görecek, amellerin tartılması için teraziler kuracaktır. Bu husus Kur’an’da şu şekilde zikredilir: "Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz herkese yeteriz." Yüce Allah (cc) hesap anında asla haksızlık yapmayacak, zerre kadar iyilik yapan da zerre kadar kötülük yapan da yaptığının karşılığını görecektir. O gün sevap tartıları ağır basanlar kurtuluşa erecek, tartıları hafif gelenlerse kendilerine yazık etmiş olacaklardır.
Resûl-i Ekrem (sas), hesap öncesi bekleyişin sıkıntılı bir süreç olduğundan ve hesaba ilk önce Muhammed ümmetinin çekileceğinden O (sas), "Kıyamet gününde insan şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden." Bazı rivayetlerde Muhammed ümmetinden yetmiş bin kişinin hesaba tâbi tutulmadan cennete gireceği haber verilmiştir. Sorgusuz cennete gireceklerden bahsedilen rivayetlerde farklı rakamların zikredilmesi, bu sayının çokluktan kinaye olduğunu, gerçek sayıyı ifade etmediğini göstermektedir.
Kıyamet günü Müslümanların ilk hesaba çekileceği şey, farz namazlardır. Eğer farz namazlarında eksiklik varsa Yüce Allah (cc) meleklerine, "Kulumun nafile namazı var mı bakınız." buyuracaktır. Nafilelerle eksik farzların tamamlanmasını ve hesabın da ona göre yapılmasını emredecektir. O gün Yüce Allah (cc), vermiş olduğu tüm nimetlerin ve bu nimetler için şükredilip edilmediğinin hesabını soracak, Hz. Peygamber’in (sas) işaret buyurduğu üzere temel iki besin kaynağı olan su ve hurmanın hesabı dahi sorulacaktır.
İnsana kendi yaptığı kötülüklerin hesabının sorulması bir yana, başkalarının yaptığı kötülüklere neden engel olmadığı da sorulacaklar arasındadır. Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı bu günde insanlar arasında görülecek davaların ilki cinayet davaları olacaktır. Şüphesiz dünya, iş görme, âhiret de karşılık bulma yurdudur. Karşılık, yapılan işin türüne göre nimet veya azap şeklinde olacak, bu da hesapla tespit edilecektir. Bu tespit esnasında hesabı zorlu geçen kimse, hüsrana ve azaba uğrayıp helâk olacaktır. Hesabı kolay geçen ise kurtuluşa erecektir.
Sevgili Peygamberimizin (sas) bildirdiğine göre o gün Yüce Allah (cc) sorgulamayı doğrudan kendisi yapar, insana aracısız hitap eder. O zaman insan sağına bakar dünyada yaptıklarından başka bir şey göremez, soluna bakar dünyada yaptıklarından başka bir şey göremez, önüne bakar yüzünün karşısında ateşten başka bir şey göremez. Onun için herkes, Peygamber Efendimizin (sas) ifadesiyle, yarım hurma miktarı sadaka vermekle dahi olsa ateşten korunmanın yolunu aramalıdır.
Âhiret hayatındaki önemli duraklardan biri de ‘sırat’tır. Sırat, cehennemin üzerine kurulup herkesin üzerinden geçmek zorunda olduğu köprüdür. Kur’ân-ı Kerîm’de sırat kelimesi birçok yerde geçmesine rağmen akaid terimi olarak kullanıldığını gösteren herhangi bir işaret yoktur. Övgüye lâyık, dosdoğru ve düzgün gibi sıfatlarla nitelenen sırat kelimesi, Kur’an’da Allah’ın (cc) peygamberlerle gönderdiği doğru yol için kullanılmaktadır.
Hadis rivayetlerinde sırat, sa’dân denilen bir bitkinin dikenini andıran alevleri, kanca ve çengelleri olan, cehennemin iki yakası üzerine kurulan, insanların üstünden geçmeye çalıştıkları, kiminin sapasağlam geçip kurtulduğu, kiminin o diken gibi alevlerden yara alarak kurtulduğu, kiminin de o diken gibi alevlere takılarak tepetaklak cehenneme yuvarlandığı kaygan bir köprü olarak tasvir edilir. Sırat üzerinde müminin parolası; "Rabbim selâmet ver, selâmet ver!" olacaktır. Ancak dünyada sırât-ı müstakîm’den (doğru yoldan) ayrılan, yükünü günahlarla ağırlaştırıp isyan edenlerle, mümin olarak yaşayıp iyilikleri günahlarından fazla olanlar bu köprüden farklı şekillerde geçeceklerdir. Nitekim Hz. Peygamber (sas), "Müminler sırattan kimi göz kırpacak kadar az bir zamanda, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi de iyi cins at ve deve gibi hızla geçer. Bazısı (bakarsın) sapasağlam kurtulmuş, diğeri yara almış da salıverilmiş, kimi de cehennem ateşine yığılmış kalmış olarak geçer." buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir.
Âhiret hayatındaki duraklardan biri de ‘havz-ı kevser’dir. Havz, âhirette Allah Resûlü’ne (sas) tahsis edileceği bildirilen çok büyük bir havuzu; kevser de, Allah Resûlü’ne (sas) tahsis edilen bütün cennet ırmaklarının kendisinden doğduğu büyük bir su kaynağını veya nehri ifade etmekte, Arapçada ayrı ayrı kullanılan bu iki kelime Türkçede havz-ı kevser şeklinde bir tek terime dönüşmüş bulunmaktadır. Kur’an’da bir âyette geçen ve içinde geçtiği sûreye de adını veren ‘kevser’, Peygamberimize (sas) verildiği ifade edilen en önemli nimetlerdendir. Tefsirlerde konu özelindeki hadislere dayanılarak kevser kelimesine, "Hz. Peygamber’e (sas) cennette bahşedilen nehir" anlamı verilmekle beraber kelime daha çok Allah Resûlü’ne (sas) lütfedilen nübüvvet, hikmet, ilim, Kur’an, İslâm, dünyadaki ve âhiretteki ona mahsus tüm nimetler ve iyilikler şeklinde yorumlanmıştır.
Resûl-i Ekrem (sas), "Kevser, iki kıyısı altından, yatağı inci ve yakuttan olan cennette bir nehirdir. Toprağı miskten hoş, suyu baldan tatlı ve kardan beyazdır." buyurmuştur. Bu nehrin iki kıyısında inciden oyulmuş kubbeler mevcuttur. Kadehleri, gökteki yıldızların sayısı kadardır. Her kim ondan bir yudum içerse bir daha ebediyen susamayacaktır. O, Allah Resûlü’nün (sas) Müslüman kardeşlerini cennette karşılayacağı bir havuzdur. Köşelerinin düz olduğu belirtilen bu havuzun kenar uzunlukları ile ilgili bilgiler rivayetlere göre farklılık arz etmektedir. Havuzun kenar uzunluğu ile ilgili bilgiler bir aylık yol mesafesinde, Cerbâ ile Ezruh arası mesafede Aden’den Amman’a kadar, Eyle ile Yemen’in San’a şehri arasındaki mesafe gibi uzaklığı ifade eden farklı tanımlamalar yapılmıştır. Bu konuda nakledilen rivayete göre, Allah Resûlü (sas) bir gün bir mezarlığa uğradı ve "Ey müminler topluluğu, selâm olsun size! Biz de inşallah size katılacağız." diyerek, "Kardeşlerimi görmekten dolayı sevindim." buyurdu. Oradakiler, "Ey Allah’ın Resûlü! Biz senin kardeşin değil miyiz?" dediler. Allah Resûlü (sas), "Siz benim ashâbımsınız, kardeşlerim ise henüz gelmediler. Ben onları kevser havuzunun başında bekleyeceğim." buyurdu. Onlar da, "Ümmetinden senden sonra gelecekleri nasıl biliyorsun?" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (sas) şöyle buyurdu: "Düşünün bakalım bir adamın siyah atlar arasında alnı beyaz, ayakları beyaz sekili bir atı olsa onu tanımaz mı?" "Evet, tanır." dediler. O zaman Allah Resûlü (sas), "İşte benden sonra gelecek olan kardeşlerim kıyamet günü aldıkları abdestten dolayı yüzleri pırıl pırıl ve abdest organları da parlayarak oraya geleceklerdir. Ben de onları kevser havuzu başında karşılayacağım." buyurdu.
Rivayetlerde ayrıca Allah Resûlü’ne (sas) Mi’rac’da kevserin gösterildiği, onun, üzerinde pek çok hayır bulunan bir nehir, kıyamet günü Muhammed ümmetinin yanına geleceği bir havuz olduğu ifade edilmiştir. İbn Abbâs’ın (ra) ifadesiyle kevser, Yüce Allah’ın (cc) Peygamber Efendimize (sas) ikram ettiği engin bir hayırdır.
Hadis kaynaklarında kıyamet günü her peygamberin bir havuzunun olacağı, her birisinin oraya su içmeye gelen ümmetinin çokluğu ile övünecekleri, Peygamberimizin (sas) su içmeye gelen en çok ümmete sahip olmayı ümit ettiği ifade edilir.
Muhacirlerin fakirlerinden olup saçı başı dağınık, elbiseleri kirli, lüks yaşamı seven kadınlarla evlenemeyen, kendilerine kapıların açılmadığı ve kıt kanaat geçinen insanların kıyamet günü havzın başına ilk gelen kimseler olacağı bildirilmiştir. Öte yandan dinin aslında olmadığı hâlde sonradan onda ekleme ve değişiklikler yapan bid’atçıların, havzın başından Yüce Allah (cc) tarafından uzaklaştırılacakları ifade edilmiştir.
Kur’an’ın ve hadislerin ifade ettiği diriliş ve sonrası yaşanacak sahneler, dünya hayatındaki yaşantıya göre şekillenecek, dünyada Allah (cc) ve Resûlü’nün (sas) gösterdiği yolda yürüyenler âhiret hayatının bütün merhalelerinde rahat edecek, huzur bulacak ve Yüce Allah’ın (cc) kendileri için sunduğu kolaylıkları yaşayacaklardır. Kur’an’ın ve Allah Resûlü’nün (sas) âhiret hayatına dair konularda bizleri bilgilendirmesinin en önemli hikmeti, fâni olan dünyanın geçiciliğine insanın dikkatini çekmek, bu bilinçle dünya hayatını sürdürmesini ona telkin etmek ve âhiret hayatına hazırlıklı olmasını temin etmektir. Bundan dolayı Allah Resûlü (sas) akıllı kişiyi şöyle tarif etmiştir: "Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularının peşinde koşup da Allah’tan (cc) bağışlanma dileyendir." Hz. Ömer (ra) da "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin." diyerek bu gerçeğe dikkatleri çekmiştir.