Ebû Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah (cc), "Ben salih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hayal edemeyeceği birtakım nimetler hazırladım.”
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “قَالَ اللَّهُ أَعْدَدْتُ لِعِبَادِى الصَّالِحِينَ مَا لاَ عَيْنٌ رَأَتْ، وَلاَ أُذُنٌ سَمِعَتْ، وَلاَ خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ…”
(B3244 Buhârî, Bed'ü'l-halk, 8)
***
عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ قَالَ: هَذَا مَا حَدَّثَنَا أَبُو هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فَذَكَرَ أَحَادِيثَ مِنْهَا وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “إِنَّ أَدْنَى مَقْعَدِ أَحَدِكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ أَنْ يَقُولَ لَهُ: تَمَنَّ فَيَتَمَنَّى وَيَتَمَنَّى فَيَقُولُ لَهُ: هَلْ تَمَنَّيْتَ؟ فَيَقُولُ: نَعَمْ. فَيَقُولُ لَهُ: فَإِنَّ لَكَ مَا تَمَنَّيْتَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ.”
Hemmâm b. Münebbih (ra), “Bu, bize Ebû Hüreyre'nin (ra) Resûlullah'tan (sas) naklettiği hadislerdir.” diyerek birtakım hadisler zikretti. Onlardan birisi de şu idi: Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı ona Allah'ın, "Dile (ne dilersen)!" buyurmasıdır. Kişi dileklerini söyleyince Allah (cc) kendisine, "Diledin mi?" diye soracak, "Evet." cevabını verdiğinde ise, "Dilediklerinin hepsi bir kat fazlasıyla senindir." buyuracaktır.”
(M453Müslim, Îmân, 301)
***
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “مَنْ أَنْفَقَ زَوْجَيْنِ فِى سَبِيلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ نُودِيَ فِى الْجَنَّةِ: يَا عَبْدَ اللَّهِ! هَذَا خَيْرٌ. فَمَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الصَّلاَةِ يُدْعَى مِنْ بَابِ الصَّلاَةِ وَمَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الْجِهَادِ يُدْعَى مِنْ بَابِ الْجِهَادِ وَمَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الصَّدَقَةِ يُدْعَى مِنْ بَابِ الصَّدَقَةِ وَمَنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الصِّيَامِ دُعِيَ مِنْ بَابِ الرَّيَّانِ.”
Ebû Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Kim Yüce Allah (cc) yolunda malından çifter çifter harcamada bulunursa, cennette, "Ey Allah'ın (cc) kulu, işte hayır budur!" diye seslenilir. Namaz kılanlardan olan kimse namaz kapısından çağrılır. Cihad edenlerden olan kimse, cihad kapısından çağrılır. Sadaka verenlerden olan kimse, sadaka kapısından çağrılır. Oruç tutanlardan olan kimse ise Reyyân kapısından çağrılır.”
(N2240 Nesâî, Sıyâm, 43)
***
Resûlullah (sas) ashâbıyla birlikte oturuyordu. Onlara cennetteki güzellikleri anlatıyor, ashâb da can kulağı ile Kutlu Elçi’yi (sas) dinliyorlardı. Bu arada bir ses duyuldu. Bir adam Resûlullah’a (sas), "Ey Allah’ın Resûlü! Ben atları severim. Cennette at var mıdır?" diye sordu. Şöyle cevap verdi Sevgili Resûl (sas): "Cennete girersen sana kırmızı yakuttan iki kanatlı bir at getirilecek. Sen de o ata binecek ve dilediğin yere onunla uçup gideceksin." Bir başkası gönlünden geçeni şöyle sordu: "Ey Allah’ın Resûlü! Cennette deve de var mıdır?" Allah Resûlü (sas), dinleyenlerden her birinin zihinlerinden geçeni sormak istediğini fark etmiş olmalı ki bu soruya herkes için cevap mahiyetinde olan şu sözlerle karşılık verdi: "Allah (cc) seni cennete koyarsa canının çektiği ve gözüne hoş görünen her şey senin olacaktır."
Resûlullah (sas) böylece, kendisini dinleyenlerle beraber geçmişten günümüze bütün inananlara cennette tüm isteklerinin gerçekleşeceği müjdesini vermiştir. Zira Allah Teâlâ (cc), "Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin zevk aldığı her şey var..." âyetiyle cennet ehlinin istediği her şeye sahip olacağını ve görmek istediği her şeyi de görebileceğini bildirmiştir.
Allah Teâlâ (cc) iman edip de kendisinin razı olduğu işleri yapan kullarını bitmez tükenmez nimetlerle dolu cennetleriyle mükâfatlandıracaktır. "İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele." buyruğu doğrultusunda Hz. Peygamber (sas), kimi zaman Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerle kimi zaman da kendi ifadeleriyle insanlara cennet hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Buna göre;
Müminler âhiret yurtları olan cennete varınca sekiz kapıyla karşılaşırlar. Cennetin bekçileri tarafından ilk olarak âlemlerin efendisi Hz. Muhammed’e (sas) açılan bu kapılardan onlar, pazartesi ve perşembe günleri içeri alınırlar. Dünyada işledikleri amellere göre farklı bölümlerden girerler ebedî yurtlarına. Allah Resûlü (sas), kişilere özel olan bu cennet kapılarını şöyle anlatmıştır: "Kim Yüce Allah (cc) yolunda malından çifter çifter harcamada bulunursa, cennette, "Ey Allah’ın kulu, işte hayır budur!" diye seslenilir. Namaz kılanlardan olan kimse namaz kapısından çağrılır. Cihad edenlerden olan kimse, cihad kapısından çağrılır. Sadaka verenlerden olan kimse, sadaka kapısından çağrılır. Oruç tutanlardan olan kimse ise Reyyân kapısından çağrılır."
Cennette müminleri bekleyen nimetler çok çeşitlidir. Bunlar arasında çeşitli özelliklerdeki denizlerden, ’bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan nehirler’ kollar hâlinde ayrılır. Bunların dışında cennette, insana ferahlık veren ve devamlı akan pınarlar ile Allah Teâlâ’nın (cc) Resûlullah’a (sas) vaad ettiği, "Kevser ırmağı" vardır. İki kenarı altından olan bu nehrin toprağı miskten daha güzel kokar. Yakutlar ve inciler üzerinde akıp giden suyu, baldan daha tatlı, kardan daha beyazdır. Nehrin üzerinde, boyunları deve boynu gibi (besili) birtakım kuşlar vardır ki bu kuşların tadı, görünüşlerinden de güzeldir.
Cennetin toprağı tıpkı halis buğday unu gibi yumuşak, beyaz ve misk kokuludur. Yakıcı sıcaktan ve dondurucu soğuktan korunmuş mümin topluluğu gövdesi altından olan iri yapılı ağaçlar altında gölgelenir. Göz alabildiğine yeşilliklerle dolu bu mekânda dikensiz sidr (Arabistan kirazı) ağaçları, meyveleri salkım salkım dizilmiş muz ağaçları ve hurma ve nar gibi daha pek çok ağaç sıralanmıştır. Nimetlerle dopdolu olan bu ağaçların meyveleri, dileyenin rahatça toplayabilmesi için yakınlaştırılmıştır.
Cennetlikler nehirlerin yanı başında, rüzgâr esintisiyle sallanıp dalgalanan güzel kokulu yeşilliklerle çevrili, yüksek ve güvenli yerlerdeki köşklerde, saraylarda, ’güzel meskenlerde’, ’üst üste kurulmuş konaklarda’ ve ’evlerde’ bulunurlar. Bir kerpici altın, bir kerpici gümüşten olan bu binaların harcı keskin kokulu misk, çakılları inci ve yakut, toprağı ise za’ferândır. Değerli taşlarla süslenmiş bu ihtişamlı konaklar kişiyi rahat ettirecek şekilde hazırlanmıştır. Ayrıca müminler için her biri tek bir inciden yapılmış, olağanüstü güzellikte çadırlar kurulmuştur. Çok yüksek olan bu çadırlar, içinde yaşayan müminlerin dolaşırken birbirlerini göremeyecekleri kadar da geniştir.
Her biri kendisine ait özel konaklarda ikamet eden cennet ehli haftada bir gün Rableriyle (cc) görüşme şerefine ererler. Allah (cc) onlar için arşını açar ve cennet bahçelerinden bir bahçede kendilerine görünür. Burada cennetlikler için nurdan, inciden, yakuttan, zebercedden, altından ve gümüşten koltuklar kurulmuştur. Cennet halkının makam bakımından en aşağı olanı da misk ve kâfur tepecikleri üzerine yerleştirilir. Allah Teâlâ (cc), her biriyle ayrı ayrı ilgilendikten sonra onları, canlarının istediği her şeyi almaları için cennet çarşılarına yönlendirir. Herkesin göz kamaştıran giysilerle dolaştığı bu çarşılarda almak ya da satmak diye bir şey yoktur, isteyenin her istediği yanı başına getiriliverir. Müminler, bu buluşmadan güzelliklerine güzellik katan tatlı bir meltem ve üzerlerine serpilen güzel kokularla ayrılırlar.
Cennetlikler kılsız, tüysüz, sürmeli, otuz veya otuz üç yaşlarında ve benzersiz güzellikte yaratılır. Gençlikleri ve güzellikleri ebedî olan bu ay yüzlü müminler için ne hastalık, ne fakirlik ne de başka bir sıkıntı vardır burada. Dünyadaki sakatlık ve kusurlarından ise hiç eser kalmamıştır. Eşsiz güzellikte yaratılan cennetlikler, arzu ettiklerinde farklı görünümlere bürünebilir, istedikleri her surete girebilirler. Onlar için yorulmak ve sıkılmak da söz konusu değildir. Yalandan, kendilerini günaha sevk edecek diğer sözlerden ve faydasız işlerden uzakta, huzur ve esenlik içerisinde güven dolu bir yaşantı sürerler.
Her türlü nimetin kendisini çevrelediği âhiret yurdunda hiçbir mümin yalnız değildir. Herkes eşiyle birlikte zevk ve eğlence içerisinde yaşar, gölgeler altındaki koltuklara yaslanır. ’Yüksek tahtları, sıra sıra yastıkları ve serilmiş gösterişli yaygıları’ vardır. Dört bir yanlarında isteklerini yerine getirmek üzere görevlendirilmiş, saçılmış incileri andıran hizmetçiler yer alır. Ayrıca eşlerine çok düşkün ve kendilerine denk yaşta, el değmemiş, güzel ve iri gözlü, son derece zarif huriler vardır.
Cennetlikler, ince ipekten ve parlak atlastan yapılmış yeşil renkte, hiç eskimeyen elbiseler giyerler. Altın ve gümüş bileziklerle, incilerle süslenirler. Son derece parlak incilerle bezenmiş taçlar takan cennetliklerin tarakları altın, buhurdanlıklarının yakacağı da güzel kokulu çubuktur.
Kendilerine balık ciğeri ve Selsebîl adlı bir pınarın suyu ikram edilen cennet ehli hiçbir sınırlama olmadan canlarının çektiği her türlü yiyecek ve içecekten tadarlar. Her türlü meyve ve et çeşidi, bitmek tükenmek bilmeyen yemişler ve içenlere keyif veren berrak cennet şarabıyla ağırlanırlar. Etraflarında altın tepsiler ve bardaklar, gümüşten billur kaplar, ’içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları cennet pınarından doldurulmuş sürahiler, ibrikler ve kadehler, beğendikleri meyveler ve arzu ettikleri kuş etleri’ dolaştırılır.
Müminler âhirette hak ettikleri mükâfatlara uygun olarak nitelik bakımından farklı cennetlerde bulunurlar. Bu cennetlerin sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, Hz. Peygamber (sas) aralarında yer ile gök arası kadar mesafe bulunan yüz farklı derece bulunduğunu söylemiş, özellikle dört cennete dikkat çekmiştir. Bu cennetlerden ikisinin kap kacakları ve içindeki diğer eşyaları gümüşten, diğer ikisininkiler ise altındandır.
Cennetler içinde Firdevs ve Adn cennetlerinin özel bir yeri vardır. Nitekim Rahmân’ın (cc) arşı, cennetlerin tam ortasında yer alan Firdevs’in üzerindedir. Kurtuluşa eren müminlerin ebedî mekânı olan Firdevs, nehirlerin çıktığı yer olup cennetlerin en üstünüdür. Bir şehir gibi olan Adn cenneti ise peygamberlerin de barınacağı yerdir. Binaları altın ve gümüş tuğlalarla yapılmış olan bu şehirde Hz. Peygamber’in (sas) bir konağı vardır. Burada yaşayanlar ile Rablerinin arasında sadece, O’nun yüzündeki sonsuz azamet perdesi vardır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de iman edip salih ameller işleyenlere Me’vâ ve Naîm cennetleri vaad edilmiştir. Her biri birbirinden değerli olan bu cennetler, dünyadayken Rablerinin rızasına erişen kullar için türlü güzelliklerle donatılmıştır.
Cennetlikler akıllarına gelen, hoşlarına giden her şeyi isteyebilecek, istemeleriyle birlikte Allah’ın (cc) izniyle bunlara anında sahip olacaklardır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı ona Allah’ın (cc), "Dile (ne dilersen)!" buyurmasıdır. Kişi dileklerini söyleyince Allah (cc) kendisine, "Diledin mi?" diye soracak, "Evet." cevabını verdiğinde ise, "Dilediklerinin hepsi bir kat fazlasıyla senindir." buyuracaktır." Üstelik bu nimetler cennetliklerin bir ihtiyacını karşılamak, bir eksiğini gidermek veya bir kusurunu örtmek amacıyla da olmayacak, sadece Allah’ın (cc) bir ikramı olarak cennet ehlinin zevk almaları için verilecektir. Cennet ortamında bir kimse ne isterse yapabileceği için, dilediği takdirde çalışmaya ihtiyacı olmadığı hâlde zevk için tarımla uğraşması bile mümkündür.
Kur’an âyetlerinin ve bunlara ek olarak Hz. Peygamber’in (sas) verdiği bu bilgilerden anlaşıldığı üzere Allah’ın (cc) cennette yarattığı nimetler tüm duyulara hitap edecek ve böylece her şekilde insanı tatmin edecek niteliktedir. Nitekim Peygamber Efendimizin (sas) bize naklettiğine göre Allah Teâlâ (cc), "Ben salih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hayal edemeyeceği birtakım nimetler hazırladım." buyurmuştur. Allah Resûlü (sas), kişinin dünyadaki hâliyle idrakinin çok uzağında olan olağanüstü güzelliklerle ve nimetlerle dolu olan cenneti, anlaşılır örneklerden hareketle, muhataplarının zihinlerinde canlanacak şekilde ayrıntılarıyla tasvir etmiştir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiği üzere şekil olarak dünyadakilere çok benzeyen cennet nimetleri, insanların hayalini kuramayacağı kadar güzel ve üstün niteliktedir. Ancak bu nimetlerin gerçek renk, lezzet veya şekilleri insanların tasavvurlarını da aşan güzelliktedir. Cennetin bu eşsiz güzelliğini vurgulamak isteyen Resûlullah (sas), "Cennetteki nimetlerden bir tırnağın taşıyabileceği kadar az bir şey dünyaya gösterilmiş olsaydı gökler ve yeryüzü her tarafıyla süs içerisinde kalırdı. Cennetliklerden bir kişi dünyaya bir baksa ve bileziklerinden biri dünyaya görünse güneşin yıldızların ışığını silip süpürdüğü gibi o da güneşin ışığını silip süpürürdü." buyurmuştur.
"Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin zevk aldığı her şey vardır." âyetinde veciz bir şekilde ifade edildiği üzere cennette arzu edilen her şey fazlasıyla mevcuttur. Mümin kişi cenneti ve nimetlerini kazanmaya çaba sarf ederek yaşar. Ancak asıl olan kişinin Rabbi kendisinden, kendisi de Rabbinden (cc) razı olarak cennete girmeye lâyık olmasıdır. Zira cennet, Allah Teâlâ’nın (cc) salih kullarına âhirette vereceği mükâfattır.