“Bilgili kimselerin bulunmadığı (bir) yerde cahil kişilerin bilgiçlik taslayacağını” belirtmek için “Alçak yerde tepecik kendini dağ sanır.” deriz. Gerçekten de yetenekli kişilerin olmadığı ya da pek az bulunduğu bir yerde, az becerikli olan bazı insanlar kendilerini üstün yetenekliymiş gibi göstermeye çalışırlar ve üstelik bunu bir övünç meselesi hâline getirirler. İşte bu atasözünü onların böbürlenmesinin yersiz olduğunu dile getirirken kullanırız.
Gerçekten de böbürlenmek yersiz bir şeydir. Önemli olan tevazu sahibi olabilmektir. Şunu da aklımızdan çıkarmayalım ki bugün “eşeğe binip hava atanlar” yarın “ata binince aklını kaybedebilir.”
Sizin anlayacağınız, kibre kapılmak akıllı bir kimsenin yapacağı iş değildir. Hem kibirlenmek şeytana ve onun gibi düşünenlere ait bir yol olup, Peygamberlerin ve onları takip eden iyi huylu insanların izlediği yol, güzel ahlaktır. Bu iki yol arasında ince bir çizgi vardır ki bu çizginin adına “haddini bilmek” deriz. Her kim haddini bilmezse veya haddini aşarsa çizginin öbür tarafına geçmiş olur. Çizginin öbür tarafı kendini dağ gibi gören tepecikler ile doludur. En iyisi mi biz çizginin diğer tarafındaki yerimizi muhafaza etmeye bakalım. Bunun için de güzel ahlakın merkezine inmeye çalışalım. Sahi, güzel ahlakın merkezinde ne vardır?
Tabii ki “Allah’ın rızası” vardır.
O’nun rızasını elde eden kimseye Yüce Allah’ın dostluğu ikram edilir.
“Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler. Onlar ki iman etmişler ve takvaya ermişlerdir, işte onlara hem bu dünya hayatında hem de âhirette müjdeler olsun! Allah’ın sözlerinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur.”
O hâlde bütün yeteneğimizi bu kazancı elde etmek için kullanmaya ne dersiniz? Nihayetinde hepimiz şu dünya konağından uçup gideceğiz. Henüz elli iki yaşındayken bu konaktan giden ve kanser hastasıyken duygularını dile getiren bir şairin de dediği gibi:
“Hala yaşım genç ama vücudum ölgün gibi,
Bütün acı günlerim aklımda, bugün gibi.
İçim hayata küskün, dış yüzüm düğün gibi,
Elli iki yıl geçti; elli iki gün gibi…”
Bizim de sayılı günlerimiz geçmekte olup, açık bir yerde tepecik kurmaya veya çizginin diğer tarafında bilgiçlik taslamaya ayıracak vaktimiz yoktur.
Dünya ve ahiret hayatında alacağımız müjdeler kesintisiz olsun.