Hanefi mezhebine mensup bir kimsenin bir yeri kanarsa abdest konusunda şâfii mezhebini taklit edebilir mi?
Herhangi bir yeri kanayan Hanefi mezhebine mensup bir kişinin, abdest almada zorluk yaşama, cuma, cenaze ve bayram namazlarına yetişememe gibi endişelerle Şâfiî mezhebini taklit etmesinde bir sakınca yoktur. Zira mezhepler arasında ihtilaf olan konularda, belli bir mezhebe bağlı kalmak zorunlu olmayıp mazerete binaen başka bir mezhebin görüşü ile de amel edilebilir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 177.)
“Allah” ismi yerine “tanrı” kelimesini kullanmak caiz midir?
“Tanrı” kelimesi, Arapça “ilah” kelimesinin karşılığıdır. “İlah” daha çok, Allah’tan başka ibadete layık görülen varlıklar için kullanılır. “Allah” kelimesi onun bizzat kendisini ifade eden özel ismidir. Bu bakımdan, kelâm âlimlerine göre “Allah” kelimesi, Cenab-ı Hakk’ın yüce zatına ve bütün kemal sıfatlarına delalet eden özel ismidir. Hiçbir dilde bu kelimenin ifade ettiği özel manayı kapsayacak bir kelime bulunmamaktadır. Öte yandan “Allah” kelimesi bütün Müslümanlar için tevhid inancını temsil eden ortak bir bağ niteliğindedir. Bu sebeple Müslümanların, ibadet ettikleri tek yaratıcılarını “Allah” diye anmaları daha doğru olur. Dolayısıyla “Allah” bu adla veya “esma-i hüsna” adı verilen 99 isminden biriyle anılmalıdır. Bununla birlikte dinimizin bildirdiği mutlak kemal sahibi, noksanlardan münezzeh olan yüce Allah’ı “tanrı” diye anmak da İslam inancına aykırı olmaz.
Abdest aldıktan sonra giyilen meste ayrıca mesh etmek gerekir mi?
Mestler, ayaklar yıkandıktan sonra abdestli iken giyildiğinde, tekrar abdest alınıncaya kadar üzerlerine mesh etmek gerekmez. Ancak abdesti bozulan kişi, yeni bir abdest alacağı zaman mest üzerine mesh yapar. (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 90-91.)
“Mevlana” kelimesi ne anlama gelir? Allah, peygamber ve insanlar için bu ifadenin kullanılması doğru olur mu?
Mevlâ sözlükte; “Rab, efendi, dost, arkadaş, yardımcı, sahip ve malik, köle azat eden, azat olmuş köle, bir işi gören, idare eden” gibi birçok farklı anlamlara gelir. Allah’a izafe edildiğinde “sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulundurma” gibi anlamları öne çıkar. Mevlâ kelimesinde asıl olan mana, sevgi ve manevi yakınlıktır. (ibnü’l-Esîr, en-Nihâye, “vly” md.; İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, “vly” md.) Mevlâ kelimesi, Kur’an’da hem Allah için hem de insanlar için kullanılmıştır. Bu kelime, “Biliniz ki Allah sizin Mevlâ’nızdır (sahibinizdir). O ne güzel Mevlâ (sahip) ve ne güzel yardımcıdır!” (Enfal, 8/40.) ve “Sen bizim Mevlâmızsın.” (Bakara, 2/286.) ayetlerinde Allah için; “O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz.” (Duhan, 44/41.) ayetinde ise insan için kullanılmıştır. Çeşitli hadislerde de mevlâ Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir; “Allah bizim Mevlâmızdır.” (Buhari, Cihâd, 14, Meğâzî, 17.) Buna göre “mevlâ” kelimesinin sonuna eklenen ve “bizim” anlamına gelen “nâ” zamiri ile birleşerek oluşan “mevlânâ” ifadesi; hem Allah hem peygamber hem de insanlar için kullanılabilir. Allah için “Mevlânâ” denildiği zaman “Rabbimiz, sahibimiz”; Peygamber veya insanlar için denildiği zaman ise “dostumuz” veya “efendimiz” anlamları kastedilmiş olur.
Namazda ta’dîl-i erkânın hükmü nedir?
Ta’dîl-i erkân, namazın rükünlerini düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir. Ta’dîl-i erkâna yakın anlamda kullanılan “tuma’nîne” kelimesi, yapılmakta olan rükne hakkının verildiğine kanaat getirilmesi ve yapılan işin içe sinmesi hâlini ifade eder ki ta’dîl-i erkâna riayetin sonucudur. Ta’dîl-i erkân özellikle rükûda, kavmede (rükûdan kalktıktan sonraki duruşta), secdede ve celsede (iki secde arasındaki oturuşta) söz konusu olur. Hanefî mezhebindeki kuvvetli görüşe göre, sayılan dört yerde ta’dîl-i erkân vaciptir. Diğer bazı mezheplere ve Hanefîlerden de İmam Ebû Yûsuf’a göre ise ta’dîl-i erkân farzdır. (Merğînânî, el-Hidâye, I, 204,205; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 157-158; İbn Rüşd, Bidâye, I, 135.)