Filistinliler İsrail tarafından işgal edilen toprakları için yıllardır sapan taşlarıyla mücadelesini sürdürüyor. Peki Filistinlilerin taş atmasının ardındaki sır ne?
İşgalciler karşısında Filistin halkı bazen sapanla bazen de attıkları taşlarla direnişlerini sürdürmüşlerdir. Bu direniş esnasında çocukların gözlerindeki emin duruş hepimizin dikkatini çekmiştir.
Herkes tarafından merak konusu olan "bir taşla ne olur ki ?" sorusunun cevabı ise Kerim olan kitabımızda;
Tarihin en çetin savaşlarından biri gerçekleşecekti. Az sayıdaki bir topluluk, kendisinden sayıca üstün ve güçlü bir orduyla karşı karşıya gelecekti. Talut, o zamanın mümin melikiydi. Onun komutasındaki İsrailoğulları, zalim hükümdar Calut’a karşı harekete geçmişti. Yol, oldukça uzundu. Askerler susuzdu. Yol üzerinde susuzluklarını giderecek bir nehir vardı. Lakin Talut, şehirden ayrılırken askerlerini şöyle uyardı: “Şüphesiz, Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” (Bakara, 2/249.) Bu bir samimiyet ve sadakat sınavıydı. Allah’ın emrine tabi olmanın sınavıydı. Bu imtihanı ancak Allah’a gönülden bağlı olanlar kazanabilirdi. Nihayetinde Talut’a söz verenlerin çoğu, nehre gelince verdikleri sözü bozdu. Sudan kana kana içtiler. Bitkin bir şekilde yerlere serildiler. Savaşmaktan vazgeçtiler. Allah’ın emirlerine uymakta samimi olan çok az kişi ise sudan sadece bir avuç içti. Su, onlara canlılık ve cesaret verdi. Talut’a verdikleri sözü tutanlar, onunla beraber ırmağı geçti. Geride kalanlar da “Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı savaşacak gücümüz yok, dediler.” Oturup beklediler. “Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/249.) Böylece birbirlerine şevk ve cesaret verdiler. Azalan sayılarına rağmen bütün samimiyetleriyle Rablerine yönelerek şöyle dua ettiler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/250.)
İki ordu karşı karşıya geldi. Calut, kendisiyle teke tek vuruşacak bir asker istedi. Karşısına cesur, yiğit bir genç olan Davut (as) çıktı. Herkes şaşırdı. Çünkü Calut, güçlü, kuvvetli, iri yapılıydı. Harp sanatını çok iyi bilen bir komutandı. Üstelik savaş teçhizatı tamdı. Davut (as) ise kısa boylu ve zayıftı. Elinde de sadece sapanı vardı. Calut, gücüne güvendi, onu küçümsedi. Davut (as), onun tam alnına nişan aldı, besmeleyle sapanındaki taşı fırlattı. Taş, Calut’un başına isabet etti. Onu yere serip öldürdü. Davut (as) bir taşla devirmişti Calut’u. (Taberi Tarih, II, 684-686.)
Bugün, Filistin’in çocukları unutmadı o taşın, sadece bir taş olmadığını. Bir sapanla zalime karşı haykırıyorlardı, direnişin başladığını.
Yüce Allah, sözlerinde sadık olan müminleri, zalimlere karşı yalnız bırakmadı. Allah’ın yardımıyla Calut’un ordusu bozguna uğradı. Davut’un (as) Calut’u öldürmesinin akabinde “Allah, ona hükümranlık ve hikmet verdi. Ona dilediği şeyleri öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile diğer kısmını engellemesi olmasaydı yeryüzünde düzen bozulurdu. Fakat Allah’ın âlemler için büyük lütufları vardı.” (Bakara, 2/251.)
Her çağda zalimi durduracak sayıları az da olsa inananlar daima olacaktır. Allah kendisine gönülden bağlananlara Kur’an-ı Kerim’de şöyle vadetmiyor muydu? “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139.) Yeter ki mümin, imanının gereğini yerine getirsin. Gelen sıkıntıları sabırla göğüsleyip üstesinden gelebilsin. Azim ve kararlılıkla sırat-ı müstakim üzere yaşantısına devam etsin. İşte o vakit Allah’ın yardımına ve rahmetine mazhar olacaktır.