Abdullah b. Ömer kimdir?
İbn Ömer diye de anılan Abdullah, nübüvvetin üçüncü yılında Mekke’de doğdu. Adaletiyle öne çıkan dört halifeden birisi olan Hz. Ömer’in oğludur.
Peygamberimizin (sas) eşi Hz. Hafsa ile kardeştir. Abdullah b. Ömer babasıyla birlikte Müslüman olmuştur. Medine’ye hicret etmiştir.
Abdullah b. Ömer’in Peygamberimiz (sas) ile hatıraları
Allah Resûlü bir gün on kişilik bir toplulukla beraber oturuyordu. Bu sırada kendisine hurma ağacının tepe kısmındaki tomurcuklardan çıkan ve süte benzeyen hurma özü ikram edildi. Resûl-i Ekrem hurma özünün tadına baktıktan sonra etrafındaki topluluğa şöyle buyurdu: “Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç Müslüman'a benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da hiçbir zaman dökülmez.” (Buhârî, Edeb, 89)
Bunun üzerine insanlar çölde yetişen ağaçları saymaya başladılar. Ancak kimse Allah Resûlü"nün Mü'mine benzettiği ağacı doğru tahmin edemedi. Bu arada orada bulunan genç Abdullah'ın içinden, "Bu, hurma ağacıdır." demek geçti. Fakat söylemeye utandı ve sustu. Çünkü oradaki on kişinin en küçüğüydü. Üstelik hemen yanı başında babası Hz. Ömer ile Hz. Ebû Bekir vardı ve onlar da bu konuda bir şey söylememişlerdi. Abdullah onların bulunduğu ve konuşmadığı mecliste konuşmayı uygun bulmadı. Bu arada topluluktaki diğer insanlar doğru cevabı bulamayınca, Allah Resûlü'nden sorunun cevabını söylemesini istediler. Bunun üzerine Resûlullah (sas), “Bu, hurma ağacıdır.” buyurdu.
Topluluk dağılınca Abdullah, babası Hz. Ömer’e, “Babacığım! Aslında bu ağacın hurma ağacı olduğu aklımdan geçmişti.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, “Peki, bunu söylemeni ne engelledi? Eğer söylemiş olsaydın gerçekten çok sevinirdim.” dedi oğluna. Abdullah da, “Senin ve Ebû Bekir’in konuşmadığınızı görünce ben de konuşmak istemedim.” cevabını verdi. Babasına ve onun yakın dostu olan Hz. Ebû Bekir’e duyduğu derin saygı nedeniyle susan genç Abdullah ne Hz. Peygamber’in (sas) mümini hurmaya benzetmesini ne de babasının kendisine gösterdiği sıcak ilgiyi asla unutmadı; bunları kendisinden sonrakilere aktararak bizlere kadar ulaşmasını sağladı.
Abdullah b. Ömer, babası Hz. Ömer ile Sevgili Peygamberimiz'i (sas) buluşturan hatıralarından bazılarını şöyle anlatır:
Allah'ın Elçisi (sas) bir gün Ömer'in (ra) üzerinde beyaz bir elbise görür. “Bunu yeni mi aldın, yoksa yıkandı mı?” diye sorar. “Yok” der Hz. Ömer (ra), “Yıkandı da ondan böyle görünüyor yâ Resûlallah.” Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle dilekte bulunur: “Yeni elbiseler giyesin, hamdederek yaşayasın ve şehit olarak ölesin. Ve Allah seni dünyada ve âhirette göz aydınlığı ile rızıklandırsın.” (İbn Hanbel, II, 87)
Bir yolculuk esnasındaydı. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, bindiği hırçın deveyi zapt edemiyordu.
Deve birden hızlanıyor ve kafilenin önüne geçiyordu.
Devenin sahibi Hz. Ömer ise, biraz da kızarak oğlunun bindiği deveyi durduruyor ve onu tekrar arka tarafa sürüyordu.
Bu durumu gören Peygamber Efendimiz (sas), Hz. Ömer’e, “Bu hırçın deveni bana satar mısın?” buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer derhâl, “Deve senindir ey Allah'ın Resûlü.” dedi. Ancak Peygamberimiz sözünü yineleyerek deveyi kendisine bedeli mukabilinde satmasını söyledi.
Hz. Ömer de emre uydu ve deveyi sattı. Hz. Resûl (sas), Abdullah’a seslenerek, “Ey Abdullah! Şimdi bu deve senindir. Artık ona istediğini yapabilirsin.” buyurdu. (Buhârî, Büyû’, 47)
Hz. Abdullah bu duruma çok sevinmişti, artık bindiği deve onundu. Hem de çok sevdiği Resûlullah'ın kendine hibe etmesiyle devenin kıymeti bir kez daha artmıştı gözünde. Satın aldığı deveyi Abdullah’a hibe ederek onu sevindiren Allah Resûlü, bu hâdise ile kendisine bir şey bağışlanan kişinin, o şey üzerinde tam yetki sahibi olduğunu da beyan etmişti.
Allah Resûlü (sas), dünyada bir yolcu gibi olmayı ashâbına da tavsiye ediyordu. Nitekim bir gün Abdullah b. Ömer'in omuzunu tutarak, “Dünyada (kimsesiz) bir garip, yahut bir yolcu gibi ol!” buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in hayat tarzına harfi harfine uyma ve onun emirlerini aynen yerine getirme hususunda ashâb-ı kirâm içinde İbn Ömer’in müstesna bir yeri vardır.
Hz. Abdullah bir gün, gördüğü bir rüyayı Hz. Peygamber’e tâbir ettirmeyi arzu etmiş, ablası Hz. Hafsa’nın aracılığı ile rüyasını Resûl-i Ekrem’e arzetmiş, onun, “Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!” (Buhârî, “Fezâʾilü ashâbi’n-Nebî”, 19) demesi üzerine, o günden itibaren gece namazını hiç terketmemiş, gecesini her daim aydınlatmıştır.
Abdullah b. Ömer'in en belirgin özellikleri
Resûl-i Ekrem’in (sas) vefatından sonra ona olan sevgisinden dolayı namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı.
Abdullah’ın bu halini görüp yadırgayanlar bile olurdu. Hz. Peygamber’in selâmlaşma konusundaki buyruklarını yerine getirme hususunda son derece titiz davranırdı. Bundan dolayı hiçbir işi olmadığı halde sadece müslümanlarla selâmlaşmak için sokağa çıkar, büyük küçük karşılaştığı herkese selâm verirdi.
Abdullah b. Ömer Ashâb-ı kirâmın ileri gelen zenginlerindendir. O, servetinin fazla birikmesine izin vermez, malını sık sık yoksullara dağıtırdı. Sahip olduğu şeyler içinde en çok beğendiklerini, Allah yolunda kurban edilmek veya sadaka olarak verilmek üzere ayırmaya özen gösterirdi.
Kibir duygusuna kapılma endişesiyle sade giyinir ve ayrıca az yemek yerdi.
İnsanlara asla hakaret ve küfür etmezdi.
Bir gün peşine takılarak kendisine hakaret eden bir adama tek kelime söylememiş, sadece evine girerken, “Ben ve kardeşim Âsım kimseye sövmeyiz” demekle yetinmiştir.
İbn Ömer’in fazilet bakımından tıpkı babası gibi olduğunu söyleyen Ebû Seleme b. Abdurrahman, "Ömer’in yaşadığı devirde onun benzerleri vardı; fakat Abdullah’ın zamanında onun gibisi yoktu." demiştir.
Resûl-i Ekrem’in terbiyesi ile büyümüş, onun ahlâkını kendine rehber edinerek aydınlanmış, ona olan aşırı bağlılığıyla tarihte iz bırakmış mümtaz şahsiyetlerden birisi olan Abdullah b. Ömer, sofrasında bir yetim bulunmadan yemek yememeye özen gösterirdi.
Ayrıca O, hayatında her durumda güvenilir olmayı ve asla ihanet etmemeyi düstur edinmiştir. Hatta ihanet etmemek o kadar yüce bir erdemdi ki ona göre, emanet imtihanına tâbi tutulup da dünyevî menfaatleri elinin tersiyle itebilen kişi mutlaka ödüllendirilmeliydi.
Abdullah b. Ömer bir gün arkadaşlarıyla beraber gezinmek için Medine’nin dışına çıkar.
Uygun bir yerde oturup sofra kurarlar. O sırada sürüsünü oradan geçiren bir çoban selam verir yemek yiyenlere. Hz. Abdullah çobanı beraber yemek için sofraya davet eder. Çoban oruçlu olduğunu söyler. Bunun üzerine Hz. Abdullah, "Böyle şiddetli sıcağın olduğu bir günde, bu dağlarda bu sürüye çobanlık yaparken oruç tutuyorsun, öyle mi?" diye sorar.
Çoban zamanını değerlendirdiğini söyler. Aldığı bu cevaptan dolayı Abdullah çobanın ne derece samimi olduğunu sınamak ister: "Bu sürüden bir koyunu bize satar mısın? Sana parasını veririz, etinden de veririz böylece akşam iftar edersin."
Çoban, "Koyun benim değil efendimin." karşılığını verir.
Abdullah, "Koyunu kurt yedi desen efendin bunu nereden bilecek?" diye sorar.
Çoban arkasını dönüp giderken bir taraftan da parmağını semaya kaldırarak şu sözleri söyler: "(İyi ama) Allah nerede?"
Çobanın güvenilirliği ve hiç kimsenin görmediği ıssız bir yerde emanete ihanet etmekten kaçınması Abdullah’ı oldukça etkiler. Varlıklı bir sahâbî olan Abdullah, Medine’ye dönünce sürünün sahibinden sürüyü çobanla beraber satın alır, çobanı azat edip sürüyü de ona bağışlar. (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, IV, 329)
Yine O, Sevgili Peygamberimizin (sas), kişinin baba dostuna yaptığı iyiliği, "iyiliklerin en iyisi" olarak nitelendirdiğini işiterek bu beyanı kendisine ilke edinmiştir.
Abdullah b. Ömer, Mekke yolunda karşılaştığı bir bedevîyi kendi bineğine oturtmuş ve başındaki sarığı da ona giydirmişti. Çünkü bu bedevînin babası Hz. Ömer’in arkadaşıydı. Yanında bulunanlardan biri, "Bu adama iki dirhem para versen ona yetmez miydi?" dedi. Bunun üzerine İbn Ömer Allah Resûlü'nün şu sözlerini nakletti: “Babanın dostunu gözet, onunla ilgini kesme. Yoksa Allah senin nurunu söndürür.” ve "İyiliklerin en iyisi, evlâdın baba dostlarını ziyaret etmesidir." (Müslim, Birr, 11)
Peygamber Efendimiz (sas) ile akraba olması sebebiyle hane-i saadeti sık sık ziyaret ederdi. Bu sebeple de birçok sahâbînin görüp duyma imkânını bulamadığı davranış ve sözleri duyma bahtiyarlığına erişmiştir. Rivayet ettiği 2630 hadis ile Ebû Hüreyre’den sonra en çok hadis rivayet eden yedi sahâbînin (müksirûn) ikincisi olarak zikredilir.
İbn Ömer’in en önemli özelliklerinden birisi de, hadisleri Hz. Peygamber’den (sas) duyduğu lafızlarla rivayet etmeye son derece dikkat etmesi, bunların benzer kelimelerle değiştirilmesine asla izin vermemesidir. Geniş hadis bilgisine rağmen bu titizliğinden dolayı ihtiyatla hadis rivayet ederdi.
Ashabın fakihleri arasında da önemli bir yeri olan Hz. Abdullah, en çok fetva veren yedi sahâbîden de birisidir.
Altmış yıl boyunca fetva vermiştir. Özellikle sahâbenin yaşlıları vefat ettikten sonra insanların fetva için baş vurdukları kişilerin başında İbn Ömer ve İbn Abbas gelmekteydi.
Abdullah b. Ömer fetva verirken önce Kitâb’a, sonra Sünnet’e baş vurur, bu kaynaklarda aradığı hükmü bulamazsa ileri gelen sahâbenin ittifak ettiği ictihadlara göre hareket ederdi.
Abdullah b. Ömer (85) seksen beş (veya seksen yedi) yaşlarında Mekke’de vefat etmiştir.