“Çok güzel sesi var, hele bir Kur’an okusun, insan kendinden geçiyor”
Seni hayran bırakan sesin güzelliği mi, mananın ifade ettiği mi?
Seni kendinden geçiren nağmeler mi, hükümleri mi?
Seni etkileyen musiki mi, mesaj mı?
“Ne zaman anarsam seni
Kararım kalmaz Allah’ım
Senden gayrı gözüm yaşı
Kimseler silmez Allah’ım
”Güzel sesiyle yukarıdaki dizeleri seslendiriyor. Sizi bir düşünce alıyor. “Allah Allah! Kararı kalmasa sesi bu kadar gür çıkmazdı herhalde” diye geçiyor içinizden.
Salon dolu, hatip etkileyici. Öyle güzel anlatıyor ki, kendinizi asr-ı saadette zannediyorsunuz. Takvadan bahsediyor, diğergâmlıktan ve zühtten. Ne güzel insan! Örnek şahsiyet diye düşünüyorsunuz. Aaaa birde ne göresiniz… Üçüncü tatil kasabasında da bir yazlık almış Gayri menkullerinin gelirini iki muhasebeci takip ediyormuş… Bindiği arabayı alabilmek için 6 ay önceden sıraya yazılmak gerekiyormuş. Konferans vermek için davetinizi menajerine iletip fiyatı onunla konuşmanız icap edermiş…
“ Hocam bu kadar okuyoruz, anlatıyoruz; salonlar dolu, televizyon, radyo ve iletişim araçları akşama kadar dini meselelerin konuşulduğu programlarla dolu, neden etkimiz sınırlı oluyor?“ sorusunun cevabını yukarıdaki satırlarda aramamız gerektiği kanaatindeyim.
Elbette biz seferle sorumluyuz, zafer Allah’ın takdiriyledir. Ancak sefer esnasında kullandığımız araçlar Allah’ın rızasına uygun olmalı değil mi? “İhlas” kitapların sayfalarında kaybolan bir kavram olmamalı.
Güzel sesiyle “ Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah” diyerek kaside okuyanımız yanmadan söylüyorsa bu bir vebaldir.
Asr-ı saadetin güzellikleriyle dinleyenlerin göz yaşı dökmesine vesile olan hatibimiz, asr-ı saadetten fersah fersah uzak yaşıyorsa bu bir vebaldir.
Kitabı, sünneti konuştuğumuz mekan ve mekanın sahipleri, halleriyle kitabı ve sünneti istihfaf ediyorsa bu bir vebaldir.
Rabbimizin katında kıymetli olan, güzle ses, kuvvetli nefes, etkili hitabet değil; ihlaslı gönül, salih amel ve güzel ahlaktır.