El Muksıt ne demektir?
Sözlükte “hisse, ölçü, insaflı olma, adalet, adaletli pay” gibi anlamlar ifade eden kıst kökünden türemiş bir sıfat olan el-Muksıt “adaletli, herkese payını adil bir şekilde veren” demektir. Türkçede aynı kökten gelen “kıstas” kelimesi ölçü ve kriter anlamında kullanılır. El-Muksıt ismi, Rabbimizin hiçbir işinin rastgele olmadığını; olup biten her şeyin bir ölçüt ve hakkaniyet çerçevesinde sürdürüldüğünü ifade eder.
Baştan beri okuduğumuz bütün ilahi isimlerden biliyoruz ki Yüce Rabbimizin isimlerinin her biri diğerini destekleyen bir bütündür. O, her işini ölçülü bir denge içinde ve liyakate göre yapar. Zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar da olsa hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz. İnce ayarın, hassas ölçünün adı olan el-Muksıt ismi, O’nun mazluma acıyıp onu zalimin elinden kurtarırken ölçüyü aşarak zalime de haksızlık etmediğini, bu düğümü iki tarafın hayrına olacak şekilde çözdüğünü ifade eder. Bu durum adalet ve ihsanın en üst derecesidir. Bunu ancak ölçü ve insafa uyma konusunda ayarı hiç şaşmayan, etki altında kalmayan, her şeye muktedir, yüceler yücesi Rabbimiz yapabilir.
Kur’an-ı Kerim’de El-Muksıt
El-Muksıt ismi -bu kalıpla- Kur’an-ı Kerim’de Allah’a nisbet edilmemekle birlikte “kıst” kavramı Rabbimizi anlatan on beş kadar ayette çeşitli kalıplarda kullanılmıştır. Kıst, bu ayetlerin tamamında “adalet” manasına gelmekte veya ona yakın anlamlar ifade etmektedir. Bu ayetlerin bir kısmında ahirette Allah’ın insanlara adaletle (bi’l-kıst) muamele edeceği bildirilir. (Yûnus, 10/4, 47; Enbiyâ, 21/47) Kâinatı yaratan ve yöneten mutlak kudret ve hikmet sahibi varlığın birliğine bizzat Allah’ın, meleklerin ve ilim erbabının şehadet ettiğini ifade eden ayette yer alan “adaleti ayakta tutan (kâimen bi’l-kıst)” nitelemesinin (Âl-i İmrân, 3/18) Allah’a raci olduğu müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir. Mâide suresinde (8. ayette) İslam’ın temel ahlak ve hukuk ilkelerinden biri şöylece beyan edilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Benzer bir ilkeyi ortaya koyan Nisâ suresinin 135. ayetinde yine müminlere hitap edilerek kendilerinin veya ana babalarıyla akrabalarının aleyhine bile olsa adaletten asla sapmamaları, Allah (cc) için şahitlik etmeleri, bu konuda zengin fakir ayrımı yapmamaları, duygularına uyup adaletten ayrılmamaları emredilmektedir. Bu ayette kıst kelimesiyle adl kökünden bir fiilin aynı bağlamda kullanılması iki kelime arasındaki anlam birliğini göstermektedir.
Kıst kelimesi bir ayette, iman edip faydalı işler yapanların adaletle mükâfatlandırılacağının bildirilmesi bağlamında zat-ı ilahiyyeye nispet edilmiş (Yûnus, 10/4), iki ayette de ahirette insanlar arasında hakkaniyetle hükmedileceği beyan edilirken kıst kavramı dolaylı olarak Yüce Allah’a izafe edilmiştir. (Yûnus, 10/47, 54)
Aynı muhteva diğer bir ayette, “Biz kıyamet gününde doğru ve hassas teraziler kurarız, artık kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz.” şeklinde ifade edilmiştir. (Enbiyâ, 21/47) Bazı ayetlerde kıst kelimesi mizanla birlikte “tartıyı adaletle yapmak” anlamında geçmektedir. (En’âm, 6/152; Hûd, 11/85; Rahmân, 55/9) Bunlardan başka borçlanmalarda küçük büyük her şeyin kayıt altına alınmasının gerektiğini (Bakara, 2/282) ve Allah’ın adaleti emrettiğini bildiren ayetlerde de (A’râf, 7/29) O’na yönelik bir muhteva taşımaktadır.
Ebu Mansur el-Mâtürîdî, ahiret hayatının mevcudiyetinin hikmetlerinden birinin Allah’ın iman ve salih amel sahiplerine adl ile karşılık vermesinden ibaret olduğunu beyan eden ayetin tefsirinde (Yûnus, 10/4) kıst kavramını şöyle açıklar: “Yüce Allah dünyada ayrım yapmadan dostunu da düşmanını da rızıklandırmış, buna karşılık hiç kimsenin fizik yapısında dost veya düşman olduğunu gösteren bir alamet yaratmamıştır. Ahirette ise dost ile düşman ayrı muamelelere tabi tutulacak, el-Muksıt isminin tecellisi olarak dostlar hak ettiklerinin fazlasıyla mükâfatlandırılırken düşmanlar sadece yaptıklarının karşılığında cezaya çarptırılacaktır; ayrıca Allah’ın dostları ve düşmanları bu durumlarını gösteren alametler taşıyacaklardır.”
El-Muksıt Tecelli Ettiğinde
Ebu Abdullah el-Halîmî, el-Muksıt ismine “kullarına kendi zatından adalet duygusu lütfeden” veya “kullarından her birine kendi fazlından pay ayıran” anlamını vermiştir. Esma-i hüsnayı mistik yaklaşımlarla da yorumlayan Gazzâlî muksıta “mazlumun hakkını zalimden alan” manasını vermiş, bunun en mükemmel şeklinin ise mazlumun yanında zalimin rızasını elde etmek suretiyle gerçekleştiğini söylemiş ancak böyle bir şeye sadece Allah’ın muktedir olduğunu belirtmiştir. Gazzâlî kulun muksıt isminden edinebileceği nasibi de şöyle açıklamıştır: “Önce mazlumun kendisinde bulunan hakkını vermek, ardından başkasında olan hakkını alıp ona teslim etmek ve nefsi için başkasından intikam almamak.”
Rabbimizin her yaptığının bir ölçü ve nizam dâhilinde olduğunu bilmek bize müthiş bir güven duygusu verir. Buradan da teslimiyet ve rıza doğar ki içsel barışın olmazsa olmaz şartıdır. İnsanları idare etme mevkiinde olanların bu isimden çıkaracağı ilke bir nizam içinde herkesten istifade edebilmeyi başarmaktır. Yanlış yapanı küstürmeden hatasını düzeltmesini sağlamak, böylece hiç kimseyi kaybetmemek; birini bir mevkie getireceği zaman da bunu bir ölçütle ve hakkaniyetle yapmaktır. Bu da ancak el-Muksıt isminin tecelli ettiği yüksek vicdan ve hassas ölçüt sahiplerinin başarabileceği bir seviyedir.