AİLE

İşte Boşanmaların Birinci Nedeni

Diyanet İşleri Başkanlığı Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanı Akbulut, "Ülke genelinde yapılan çalışmada, boşanmalarda birinci derecede aile içi iletişimsizlik görülürken, ikinci sırada aile içi şiddet geliyor. Sonra ekonomik sorunlar." dedi.

Abone Ol

Diyanet İşleri Başkanlığı Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanı Sedide Akbulut, "Ülke genelinde yapılan çalışmada, boşanmalarda birinci derecede aile içi iletişimsizlik görülürken, ikinci sırada aile içi şiddet geliyor. Sonra ekonomik sorunlar." dedi.

Akbulut, AA muhabirine yaptığı açıklamada, aile içinde tespit ettikleri en büyük sorunun etkili iletişim yoksunluğu olduğunu, iletişim kopukluğunun sorunların başlangıcını oluşturduğunu söyledi.

Bireylerin birbirleriyle ortak dili konuşmamaları sonucu kavga ve tartışmanın boşanmaya kadar gittiğine işaret eden Akbulut, "Ülke genelinde yapılan çalışmada, boşanmalarda birinci derecede aile içi iletişimsizlik görülürken, ikinci sırada aile içi şiddet geliyor. Sonra ekonomik sorunlar. Babanın sorumluluklarını taşımaması da ailelerin bozulmasına, boşanmaya neden oluyor. Bir başka husus ise sadakatsizlik, ahlaki dejenerasyon." ifadelerini kullandı.

Toplumda erkek dışında son dönemde kadın sadakatsizliğinde de artış gözlemlendiğini belirten Akbulut, bu durumun İslam ahlakı ve öğretilerinden uzaklaşan toplumlarda görüldüğüne dikkati çekti.

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak aile ve dini rehberlik bürolarının bu yönde önemli çalışmalar yaptığını anlatan Akbulut, "Kur'an kurslarında eğitimler yapılıyor. Sevgi evlerinde, çocuk yuvalarında, kadın sığınma evlerinde değerler eğitimi yaparak toplumda farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. En çok üzerinde durduğumuz konu, Peygamber örnekliğinde ailede iletişim modeli, sevgi ve merhamet dili oluşturmak. Rahmet ve merhamet endeksli bir aile hayatı kurmak. Ailede hiyerarşik, ben özellikli, reis kavgası yaşanan bir aile değil, sevgi ruhunu hakim kuracağımız aile yapısını oluşturmanın gayretindeyiz." diye konuştu.

Hazreti Muhammed'in eşini dinlediğini, ona değer verdiğini her fırsatta gösterdiğini vurgulayan Akbulut, şöyle devam etti:

"Aile yapımızdaki en büyük handikapımız, eşlerin birbirlerini değerli görmemeleri. Bunun da altında sevgi dilini kullanmamaları yatıyor. Peygamber efendimizin hayatına baktığımızda, eşleriyle olan ilişkisinde öncelikli olarak muhabbet görüyoruz. Peygamberimiz hanımına seslenirken 'Hümeyra' diye güzel bir isim vermesi, 'Nasıl seviyorsun?' ifadesine, 'Seni gördüğüm gibi seviyorum ya Ayşe' diyebiliyorsa, bugün Müslüman erkek Peygamberini örnek alıp, 'Seni gördüğüm gibi seviyorum' diyebilmeli."

Sedide Akbulut, toplumun sevgisini ifade etmekten çekinen bir yapıda olduğunu, "sevgi" sözcüğüyle karşı tarafın şımaracağının düşünüldüğünü dile getirdi.

"Hedefimiz Efendimizin ailesindeki huzuru yuvalarımıza yansıtmak"

Hazreti Muhammed'in, "Sizden biriniz sevdiğini Allah rızası için kardeşine söylesin" dediğini aktaran Akbulut, "Arkadaşını, komşunu sevdiğini duymaya layık görüyor Peygamber Efendimiz de hayat arkadaşımız sevdiğimizi duymaya daha layık değil mi? Bu sadece sözle duymak olarak anlaşılmamalı. Sevgi dili her daim sözel değildir. Fizikseldir, davranışsaldır. Eşimizin sevdiği bir davranış, sevdiği bir yemek, ilgilendiği bir eşyaya karşı tavrımız aslında bir nevi sevgi dilimizdir. Hedefimiz, Efendimizin ailesindeki huzuru yuvalarımıza da yansıtmak." değerlendirmesinde bulundu.

Akbulut, ailede eşler arasında adaletli ve hakkaniyetli bir rol dağılımı yapılması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Günümüzde kadın, ev ve çocukların bakımının yanı sıra iş hayatında da etkili. Bu kadar yük yüklenen kadınımız eşi tarafından hem manevi hem de fiziksel iş ortaklığı anlamında desteklenmediği zaman elbetteki o evde adaletsiz rol paylaşımı sonucu kavga olacaktır. Efendimizin ailesinde gördüğümüz, kendi söküğünü dikerdi, kendi ekmeğini yapmaya çalışırdı. Bu demek değildir ki erkeklerimiz söküklerini diksinler, yemeklerini yapsınlar ama eşit kulvarda hayata katkıda bulunduklarını iddia ediyorlarsa sofra hazırlanıyorken bir bardak, çatal bıçak konulması hiçbir erkeğe zul değildir. O yuvanın ortak bir yuva olduğunu gösteren işaretlerdir."