İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı Kanlıca semtinde, Beykoz İskelesinin hemen yanı başında Kanlıca Gazi İskender Paşa Camii, Mimar Sinan'ın eseridir.
İlk yapıldığında cami, medrese, türbe ve hamamdan meydana gelen külliye şeklinde olan bir eserdir. Bu külliye Mimar Sinan’ın eseri olup bânisi “Magosa fâtihi” lakabı ile meşhur, Kanûnî Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinin devlet ricâlinden Gazi İskender Paşa’dır. Günümüzde külliyeden ayakta kalan kısımlar cami ve türbedir. 1917 yılında geçirdiği yangın sonrası harap bir duruma gelen hamam, 1925’te Üsküdar-Beykoz yolunun genişletilmesi çalışmaları kapsamında külliyenin çevre duvarları, üç adet avlu kapısı, mihrap duvarının arkasında yer alan ahşap imam meşrutası, yanındaki imaret ve camiyi üç yönden çevreleyen hazîre ile birlikte ortadan kaldırılmıştır. Hadîkatü’l-cevâmi‘de (II, 161) Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi’nin caminin sağ tarafında medfun olduğu yazılıdır.
İçinde Abdullah Efendi ve eşi Afîfe Hanım’ın mezarlarının da bulunduğu hazîredeki mezar taşları Kanlıca Mezarlığı’na nakledilmiştir. Mimar Sinan’a ait eserlerin dökümünün yapıldığı tezkirelerde adı geçmesine rağmen caminin çevresinde külliyenin bir birimi olan medresenin izine rastlanmamıştır.
Enine dikdörtgen planlı, kâgir bir harimle sonradan ahşapla kapatılmış bir son cemaat yerinden meydana gelen cami Mimar Sinan’ın çatılı camilerindendir.
Caminin duvarları moloz küfeki taşı ile örülmüş olup cephelerde klasik Osmanlı üslûbundaki düzene uygun olarak iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Bu pencerelerden alt sıradakiler, kesme küfeki taşından sövelerle çerçevelenmiş dikdörtgen bir forma sahiptir ve tuğla örgülü sivri hafifletme kemerleriyle taçlandırılmıştır. Üst sıradaki pencereler ise alçı şebekeli revzenlerle kaplı, sivri kemerli tepe pencereleri şeklindedir. Yapının yan cephelerinde bu pencere gruplarından ikişer adet, kuzey cephesinde dört adet, mihrap cephesinde ise altta iki, üstte üç adet bulunmaktadır.
Aslında ahşap direklerle taşınan bir mekân olarak tasarlanan son cemaat yeri, sonradan ahşap duvarlarla kapatılıp içine bir kat ilâve edildiğinden orijinal halini kaybetmiştir. Cümle kapısının bulunduğu kuzeye bakan bu cephede üstte yedi, altta altı adet dikdörtgen pencere yer almaktadır. Yan cephelerden biri tamamen sağır bırakılmış, diğerine ise dikdörtgen biçimli bir pencere açılmıştır.
Harimin kuzeybatı köşesinde yer alan minare dışa taşkın, kare tabanlı bir kaideye oturan çokgen kesitli bir gövdeye sahiptir. Petek kısmı 1894 depreminden sonra yenilenmiştir. Şerefenin altındaki mukarnaslar ince işçiliğiyle dikkat çekmektedir. Kesme küfeki taşı ile örülmüş olan bu tek şerefeli, kurşun külâhlı minare oran ve detayları bakımından tam anlamıyla klasik üslûbu yansıtır.
Günümüzde kiremit kaplı bir çatıya sahip olan caminin harim kısmı “çubuklu” tâbir edilen türde ahşap bir tavanla örtülüdür. Evliya Çelebi ise çatının kurşunla kaplı olduğunu ve altında da bir kubbenin yer aldığını nakletmektedir (Seyahatnâme, I, 165).
Caminin mukarnaslı bir yaşmak ve sütunçelerle donatılmış olan mihrabı da klasik üslûbu yansıtırken orijinal ahşap minber günümüze ulaşmamıştır. Caminin alt kat pencereleri klasik üslûpta kalem işleriyle taçlandırılmış, üst kattakiler de aynı tarzda süslemeyle çerçevelenmiştir. Harim kısmının kapısı üzerinde sülüs hatla yazılmış ve üç beyitten meydana gelen 967 (1559-60) tarihli Arapça kitâbe bulunur.
Caminin bahçesinde İskender Paşa ile oğlu Ahmed Paşa’nın medfun bulunduğu türbe de bulunmaktadır.
Türbenin hemen yanında ise Kanlıca Muvvakithanesi bulunmaktadır.
Kanlıca Muvvakithanesi
1851 yılında Rifat paşa tarafından yaptırılmıştır. Sekiz köşeli üstü kurşun kaplı olan muavvikthane binası denize bakan cephesinde mermer sövelerle kuşatılmıştır Üç adet penceresi bulunmaktadır. Kapının üzerindeki kitabe levhasına hatla "ESER-İ RIFAT PAŞA 1266" ibaresi yazılıdr.
Kanlıca Muvvakithanesi tarihte ne için kullanılmıştır?
Bu mekanlarda çalışan muvakkitler, senelik takvim ile Ramazan ayı için imsakiye hazırlardı.
Muvakkitlerin hemen hemen tamamı basit astronomi aletlerini kullanmayı bildikleri gibi içlerinde bu sahada eser verecek seviyede bilgi sahibi olanlar da vardı. İsteyenlere basit astronomi derslerinin de verildiği bu muvakkitlerin bilgisine göre hem bir astronomi eğitimi yeri ve hem de basit bir gözlem evi idi. Aynı zamanda Muvakkithanelerde ayrıca astronomi, astroloji ve takvim gibi ders verilir, vakit tayiniyle ilgili basit aletlerin yapımı da öğretilirdi. Bazı muvakkithaneler dönemin küçük birer rasathanesi çalışmaktaydı.