Hayatımızda, cevapları yalnızca kalbimizde saklı sorular vardır. Bizden başka hiç kimsenin cevap veremeyeceği, vicdanımızın asla gerçeği gizleyemeyeceği sorular…
Hadi bu sorulardan birkaç tanesini soralım kendimize. Birazcık mahşere hazırlayalım gönüllerimizi. Hesaba çekilmeden önce, hesaba çekelim nefsimizi. Rabbimizle yakınlığımızı artıran namaz hayatımızın kalbinde mi? Kalbimiz namazda mı? Namaza olan muhabbetimiz hangi derecede? Yokluğunda namaza derinden bir hasret duyuyor muyuz? İhmal ettiğimiz, ertelediğimiz, terk ettiğimiz namazımız yüreğimizde bir keder, bir acı, bir sızı oluşturuyor mu?
Göz nuru, kalp aydınlığıdır namaz. Dünya ve ahiret mutluluğudur. Huzursuzluk girdabında bocalayan gönüllerin yegâne sığınağıdır. Daralan ruhların teselli makamıdır namaz. Gam, keder ve tasanın ilacıdır. Sevgili Peygamberimiz’in (sas) ifadesiyle “Namaz, dinin direğidir.”. (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 3, 39)
Hiç şüphesiz ki müminin miracı ve cennetin anahtarıdır namaz. Kulun Yüce Mevla’yla buluşmasıdır. Kul her gün aşkla hazırlanır o büyük buluşmaya. O en büyük Sevgili’nin huzuruna durmaya. Kendisine sayısız ikramları bahşedenin rahmetine sığınmaya.
İslam’ın beş temel esasından biridir namaz. Canla başla Allah’ın zikrine koşmaktır. O’nun yoluna revan olmaktır. O’nun huzurunda korku ve ümitle gönül huzuru ve sadece O’na itaat etmenin şuuruyla elde edilen bir yakınlıktır namaz. Rabbinin huzurunda huşu ile eğilen bedenlerin ve kalplerin Mevlasına yakınlaşmasıdır.
Bir yolculuktur namaz. Durdum divanına, uydum Kur’an’ına, niyet ettim Rabbimin huzuruna diyerek O yüceler yücesinin emrine amade olabilmektir.
Mülkün sahibi, âlemlerin Rabbi, hayatın ve ölümün hâkimi olan Yüce Allah’a yöneliştir namaz. Her türlü meşgale ve hengâmelerle daralan her yolcunun razı olunan bir hayatla Cenâb-ı Hakka dönüş gayretidir namaz. İşte böylesi bir namaz, topraktan yaratılmış âdemi tevazuuyla alnını her secdeye koyduğunda Hak Teâlâ’yla buluşturan kulluk mertebelerine ulaştıran vuslat zamanıdır.
Tekbirle başlayıp selâmla son bulan, belirli hareket ve dualardan oluşan özel bir ibadettir namaz. Sevgili Peygamberimiz’in (sas) “Bir Müslüman, vakti geldiğinde güzelce abdest alıp, kendisini Allah’a vererek rükû (ve secdesiyle) farz namazı kıldığında, -büyük günah işlemedikçe- bu onun önceki günahlarına kefaret olur.” (Müslim, Tahâret, 7) hadis-i şerifiyle tüm müminlerden istenen ihlas, samimiyet ve teslimiyetin şiarıdır namaz.
Sevenin sevdiğinin davetine koştuğu, yalnız O’nun için kalplerin çarptığı icabettir namaz. “Nerede olursam olayım, o beni kutlu ve bereketli kıldı; yaşadığım sürece bana namazı, zekâtı emretti.” (Meryem, 19/31) diyen Hz. İsa’nın zikridir namaz. Zira kıyamıyla sadece Allah’ın huzurunda olan, rükûuyla yalnız Allah’a teslim olan, secdesiyle kulluğun zirvesine yükselen her gönül, meşru bir mazereti olmaksızın namazını ihmal edemez. “Daha sonra kılarım.” diyerek kazaya bırakamaz. Çünkü mümin, namaza derinden biz özlem duyar, namazı vesile kılarak Rabbiyle hasret giderir.
Davettir namaz. Maddi ve manevi dünyamızı güzelliklerle ve iyiliklerle kuşatan Rabbimizin davetine icabettir. Günde beş defa Allah’ın huzuruna ayrı bir heyecan ve muhabbetle çıkan kadın-erkek, genç-yaşlı, herkes için farz olan bir ibadettir. Rahmet Elçisi (sas)’in “Beş vakit namazın Allah’ın emri olduğunu kabul eden; abdestlerine, vakitlerine, rükûlarına ve secdelerine özen göstererek beş vakit namazı kılmaya devam eden kimse cennete girer.” (İbn Hanbel, IV, 266) buyurduğu şekliyle fani dünyanın ebediyete uzanan en kârlı yoludur namaz.
Nimettir namaz. Aynı imanla, aynı kıbleye yönelen yüreklerin aynı safta heyecanla, aynı Rabbe secde etmenin buluştuğu en güzel beraberliktir namaz. “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle.” (İbrâhim, 14/40) yakarışıyla Hz. İbrahim’in kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla tüm inananların Kur’an’ın hayat veren ikliminde yankılanan niyazıdır namaz.
Bazen, kulluğumuzu ve hesaba çekileceğimizi unutuveriyoruz. Bazen dünyaya dalıyor, son vakte bırakıyoruz yüceler yücesinin huzuruna varmayı. Oysa kul ancak namazla kendine gelir. Ruhu ancak namazla arınır. Durulmak için bir secde kâfidir. Binbir rengi, dili, yüreği bir tekbirle kaynaştırmak yeterlidir. Hayatta asıl kazananlar, zamana kapılmadan, şartlara esir olmadan, vaktin peşinde olanlardır. Vaktini namaza göre ayarlayanlardır.
Gelin bugün milat olsun hayatımızda, söz verelim kıyamette ilk olarak hesaba çekileceğimiz namazlarımıza (Nesâî, Muhârebe, 2) gerekli özeni göstereceğimize, ihlas ve huşu ile Rabbimizin huzurunda divana duracağımıza; eşlerimizle, çocuklarımızla ailece rükûlarda, secdelerde buluşacağımıza.
Unutmayalım ki namazsız bir hayat, Rabbimizden uzak kalmaktır.
Unutmayalım ki, namazsız bir hayat, yalnızlığa, acizliğe ve ümitsizliğe mahkûm olmaktır.