Hz. Hânsa'nın Hayatı
Hansâ, “çekik ve kalkık burunlu” demek olan ahnes kelimesinin müennesidir.
Ḫansâ’ sözcüğü, “kalkık burunlu” manasına gelen ve dişi sığırlarla ceylanların eşsiz güzelliğinden ilham alınarak, güzel kızlar için kullanılan bir övgü nitelemesidir. Hz. Hansa'nın asıl ismi, Ümmü Amr Tümâdır bint Amr b. el-Hâris b. eş-Şerîd 'dir.
Hz. Hansâ'nın doğum tarihi net olarak bilinmemektedir. O'nun Milâdî 575 yılına doğru dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Birçok şair yetiştirmiş olan Benî Süleym kabilesine mensuptur. Babası, Amr ibni Şerîd'dir.
Güzelliği, zekâsı ve zarafetiyle dikkati çeken Hansâ, İslâm’dan önce varlıklı ve nüfuzlu bir aile içinde yetişmiştir.
Hz. Hânsa, Revâha b. Abdüluzzâ veya babası ile evlendi ve ondan Abdullah adında bir oğlu oldu. Hz. Peygamber (sas)’in vefatından sonra ortaya çıkan irtidad hareketlerinin önlenmesinde Abdullah’ın önemli katkısı olmuştur. Hz. Hansâ, Revâha’nın vefatı üzerine yine kendi kabilesinden Mirdâs b. Ebû Âmir ile evlendi ve bu evlilikten de Yezîd, Muâviye ve Amr adlarında üç oğlu ile Amra adında bir kızı oldu.
O, İslâm'ın ortaya çıktığı ilk dönemlerde çocuklarıyla birlikte müslüman oldu.
Dört Şehit annesi Hz. Hânsa
Hz. Ömer zamanında 16 (637) yılında dört oğluyla beraber Kādisiye Savaşı’na katılan Hansâ oğullarına, ebedî hayatta Allah’ın nimetlerine erişebilmek için savaşın en şiddetli anında ileri atılmalarını ve İslâm dini uğruna ölünceye kadar savaşmalarını tavsiye etmiş, bu savaşta dört oğlu da şehid olmuştur.
Oğullarının ölüm haberini alınca, “Onların şehâdetiyle beni şereflendiren Allah’a hamdolsun. Yüce rabbim, beni de onlarla beraber rahmetinin gölgesinde birleştirsin!” diye dua etmiştir.
Arap edebiyatının en meşhur kadın şairi Hz. Hansa Hansâ Arap edebiyatında kadın şairlerin en önde geleni kabul edilir.
Hansâ’nın biri öz kardeşi Muâviye, diğeri baba bir kardeşi Sahr olmak üzere iki kardeşi vardı. Kabileler arasında yapılan savaşlarda birbirinin intikamını almaya çalışırken öldürülen kardeşlerinin ve özellikle Sahr’ın ölümüne çok üzülen Hansâ, mezarlarının başında onların mertlik ve cömertliklerini sayıp dökmüş, mersiyeler söylemiş ve bu mersiyeleriyle edebiyat tarihinde büyük şöhret kazanmıştır.
Kaynaklarda belirtildiğine göre (İbn Hacer, IV, 287) Resûl-i Ekrem onun şiirlerini beğenir ve, “Haydi Hunâs!” diyerek kendisine şiir okumasını isterdi. Hz. Ömer de onun şiirlerini ve belâgatını beğendiğini ifade etmiştir.
Şiirlerinin çoğunu Câhiliye devrinde ve müslüman olmadan önce söylediği için bunlarda İslâm dininin etkisi görülmez. Erkeklerle beraber katıldığı savaşlarda gördüğü kahramanlık sahnelerini kadın duygusallığı ile ve sade bir dille anlatmış, özellikle mersiye türünde sembol haline gelmiştir. Kardeşlerinin ölümü üzerine duyduğu derin elem ve kederi anlatan şair, samimi hisleriyle bütün şairlik ustalığını ortaya koymuştur. Hansâ’nın şiirleri beyitler, kısa kasideler ve parçalar halinde olduğu için Câhiliye devrinin uzun kaside türünden ayrılır. Fakat bu husus, ayrıca konularının mersiye, methiye, harp sahneleri ve tabiat tasvirleriyle sınırlı olması onun şiirlerinin edebî değerine bir noksanlık getirmemiştir.
Hansâ’nın Ukâz panayırına katıldığı, kardeşi Sahr için söylediği kasideyi Nâbiga ez-Zübyânî’ye okuduğu ve kasidenin onun tarafından beğenildiği rivayet edilmekteyse de Nâbiga’nın Sahr’dan on yıl kadar önce öldüğü dikkate alınırsa bu rivayetin gerçek olmadığı anlaşılır. Ancak Hansâ, vaktiyle Nâbiga ez-Zübyânî’nin başkanlığını yaptığı heyet tarafından Ukâz’da düzenlenen şiir yarışmasına katılmıştır. Hatta bu yarışmaların birinde Hassân b. Sâbit’in bir beytinde sekiz hata bulması (İbn Kuteybe, I, 344) onun titiz bir şiir tenkitçisi olduğunu gösterir ki bu olayın Arap şiir tenkidi tarihinde müstesna bir yeri vardır.
Şiirlerin çoğunu Sahr için söylenen mersiyelerin oluşturduğu Hansâ’nın divanı günümüze kadar gelmiştir.