Dr. Hafsa Fidan Vidinli

İlkokul öğretmeni olan bir arkadaşım, geçen gün öğrencilerinden pek bir müşteki, dert yandı bana. Meğer öğrencileri, bilgisayar derslerinde ortak kullanılan sınıftaki bilgisayarların klavyelerine çim ekmiş. Arada sırada sulayıvermişler ki harflerin araları yeşersin. “Ah şu çocuklar, ah şu bir şakaları!” diye sızlanıp durdu arkadaşım. “Ama nasıl olur. Senin zihnin de şakayı seviyor!” dedim ona, ama yüzü yine de gülmedi. “Şaka konusunda ciddiyim ben!” dedi. “Nasıl yani?” dedim, “Şaka sevmez misin?”. “Şaka yapılmasını sevmem!” deyince durumu anladım. Aslında mevzu, taraf olmakla ilgili.

Belki de pek çok kimse için genel bir tutum aslında bu, yani kendine yapılan kötü, alaycı, kerih veya beklenmedik bir davranışı sevmemek. Şakayı yapan veya seyreden tarafta isek duruma gülenlerin yakasında kalıp eğlenebiliyoruz, şaka yapılan tarafta olmak ise kimsenin tercih edeceği bir seçenek olmuyor. İyi de “men dakka dukka” demiş kadim bilgeler; “Kapıyı çalanın kapısı çalınır.”, yok yok “Çalma kapıyı çalarlar kapını.” demek daha uygun olur. Dramatik çevirisi “eden bulur, etme bulma dünyası” şeklinde olur. “Ne ekersen onu biçersin.” de bu anlamda atasözümüzdür. Romantik bir çevirisi “Gönül çalanın gönlü çalınır. Gönül çelenin gönlü çelinir.” vb. de olur. Bu çeviriler daha çok yere gider ama bir yerde durmalı. Ne demek “men dakka dukka”?

Rivayet olunur ki bir halifenin bahçesinde çok sevdiği bir gül fidanı varmış. Halife, bahçıvanına bu fidana çok iyi bakmasını, açınca gülleri kendisine getirmesini emretmiş. Tabii halifenin emri üzerine, bahçıvan fidanı özenle büyütmüş. Bir sabah bakmış ki fidan açılıp gözlere şenlik veren güzel bir güle dönüşmüş. Tam halifeye haber verecekmiş ki bir de ne görsün? Bir bülbül gelip gülün yapraklarını gagalamış ve gülü mahvetmiş. Bahçıvan hem çok üzülmüş hem de halifeye ne diyeceğini düşüne düşüne yola koyulmuş. En iyisi olanı olduğu gibi anlatmak demiş ve bülbülü halifeye şikâyet etmiş. Halife bahçıvana sadece “men dakka dukka” demiş. Bahçesine dönen bahçıvan, bir süre önce gülü gagalayan bülbülü bir yılanın kaptığını görünce bunu da hemen halifeye bildirmek istemiş. Halife bahçıvanı dinlemiş ve yine cevap olarak sadece “men dakka dukka” demiş. Bahçıvan huzurdan ayrılıp bahçesine dönmüş. Günlerden bir gün bahçıvan, toprağı çapalarken bülbülü kapan yılanın ayağına dolandığını görmüş. Kendisine zarar vereceğini düşündüğü için yılanı bir hamlede öldürmüş. Bunu da halifeye bildirmiş ve aldığı cevap yine aynı olmuş; “men dakka dukka”! Gel zaman git zaman, bahçıvanın halifeye karşı bir hatası olmuş, bu hatasının bir bedeli olacağını çok iyi biliyormuş. Huzura çıkınca halife ondan bir açıklama beklemiş, bahçıvan ise ona sadece “men dakka dukka” diyebilmiş. Bunu duyan halife ise herkesin yaptığının karşılığını göreceğine inandığı için bahçıvana kötü bir ceza vermemiş, onu affetmiş.

Ben de öğretmen arkadaşımın hikâyesinin sonunu merak ettim. “Çocuklara çok kızmamışsındır umarım. Onlar daha masum yavrucaklar!” dedim. Sonra “Biz de o yaşlarda öğretmenlerimize şaka yapmak isterdik, pek beceremezdik ama!” diye lafı geveledim. Hatta bir de “Bizim şakalarımızı öğretmenlerimiz yutmazdı vallahi. “Şakaya karışanlara sözlüden zayıf not verdim, sınavlarından da puan kıracağım! Daha da ne etsem?” demez mi? İşte halife ile bahçıvanın hikâyesini anlatmanın tam da zamanı gelmişti, ona da uzun uzun anlattım bahçıvanın başından geçenleri. Arkadaşım beni dikkatle dinledi, belki fikrini değiştirir diye umutla beklemekteydim. “Ne sözlüsü ne zayıf vermesi! Tabii ki böyle deyip şaka yaptım çocuklara…” demez mi? Anlaşılan ben de şakaya gelmiştim, bundan sonraki aşamada neler yapacağımı düşünmekteyim…

Şaka konusunu bu kadar ciddiyetle ele almak da şaka gibi oldu öte yandan. Sahi şaka konusunda siz de ciddi misiniz?