Aslında ülkemizde olumlu ya da olumsuz en çok konuşulan ve ilgi gören konunun din ve dinle ilişkili pratikler olması dahi İslam'ın hayatımızda ne kadar merkezi bir yer işgal ettiğinin kanıtı. Oysa uzun bir süredir adeta bir proje gibi bazı internet hocaları ve özellikle kendilerini "ehl-i sünnet"in kalesi gibi gören din adamları ülkemizde "deizmin yaygınlaştığı" şeklinde felaket tellallığı yapıyor.
Onlara göre gençler hızla dinden uzaklaşıyor. Bu durumun en büyük sorumlusu ise hükümet ve Diyanet. Çözüm? Elbette "kendilerine" kulak verilmesi.
Gerçek şu ki, gençler bilgiye ulaşımın yaygınlaştığı günümüz dünyasında artık hurafelerle yoğrulmuş, dini kendi tekelinde gören bu kişilerden uzaklaşıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın GENAR'a yaptırdığı araştırma aslında bu gerçeği ayan beyan ortaya koyuyor. 18 yaş üzeri 2.500 kişi ve geniş bir coğrafi örneklem üzerinde yapılan çalışmaya göre iddianın aksine ülkemizde kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 51. Çok dindar olarak görenlerin oranı ise yüzde 9,6.
Araştırmada dindar değilim diyenler yüzde 8 iken hiç dindar değilim diyenlerin oranı ise yüzde 7. Yani Türkiye'de insanların yüzde 85'inin hayatında din az ya da çok ama "belirleyici" durumda. Hiçbir dine inanmayan ya da "din beni ilgilendirmiyor" diyenlerin toplam oranı ise sadece yüzde 5. Yine araştırmaya göre insanların yüzde 44'ü ibadetlerini yerine getirmeye çalıştığını yüzde 88'i ise İslam'a aidiyetinin tam olduğunu ve az ya da çok ibadet etmeye gayret ettiğini ifade ediyor.
Öyleyse gençler arasında deizmin yani "bir yaratıcının olduğunu kabul etmek ancak herhangi bir dine inanmamak" şeklindeki yaklaşımın arttığı iddiası nereden çıkıyor? Aslında cevap çok açık: Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar dindarlaşmış durumda. Belki bu zaman dilimini son üç yüz yıla kadar genişletmek dahi mümkün. Fakat gençler küçük meseleleri büyüten, sürekli cinsellik, kadın ve haramlar üzerinde konuşan, güven vermeyen din adamlarından uzaklaşıyorlar. Üzerinde konuşulan bu konular her ne kadar popüler olsa da, kişiyi dinin asıl maksadından uzaklaştıran ve gerçek gündemlerden kopartan meseleler. Özellikle gençler bu durumun farkında.
"Dini bilginizi hangi kaynaktan elde ediyorsunuz?" sorusuna verilen cevaplar da bu gerçeği ortaya koyuyor. Buna göre insanımızın yüzde 24'ü referans olarak "dini kaynak eserleri" aldığını söylerken, yüzde 17'si internette araştırma yaptığını, yüzde 15'i aile büyüklerine sorduğunu, yüzde 14'ü ise cami imamlarını referans aldığını ifade ediyor. Yani gençler okuyor, araştırıyor ve sorguluyor.
15 Temmuz darbe girişimini ülkenin en yaygın "dini cemaati" olarak bilinen bir örgütün gerçekleştirmiş olması, bazı cemaatlerin seçimlerde "ilkeler" yerine "çıkarlarını" önceleyen tutumlar sergilemesi vatandaşın cemaatlere karşı mesafe koymasını sağladı. Buna karşılık devlete ve devletin dini kurumlarına karşı güven arttı. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı tüm eksikliklerine rağmen çok daha sahih bir dini düşünceyi temsil ediyor. Yaygın Kur'an eğitimiyle pek çok "merdiven altı din bezirgânı" yapının alanını daraltıyor. Sürekli olarak hem sol muhalefetin hem de bu sözde dini yapıların hedeflerine Diyanet'i koymalarının sebebi bu.
Gençlerin "akın akın deist oldukları" iddiası koca bir yalan. Gündemde kalabilmek için ekranlarda sürekli kavga edip, dini ticari bir meta haline getirenlerden akın akın kaçtıkları ise gerçek.
Murat Özer