Hudeybiye Antlaşmasının önemini anlatan Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mustafa Irmaklı, “Hudeybiye’de, Müslümanların ne olursa olsun, kim olursa olsun antlaşmalarına sadık kaldıklarını, her halükarda barışın, sulhun, barış ortamının yanında olduklarını çok açık bir şekilde görüyoruz.” dedi.
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mustafa Irmaklı, İslam tarihinin önemli olaylarından Hudeybiye Antlaşmasını, antlaşmanın önemini ve antlaşmanın bugüne dair mesajlarını Diyanet Haber okuyucuları için anlattı.
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Irmaklı, “Bugün Hudeybiye Antlaşması, Müslümanların Allah Resulüne teslimiyeti, antlaşmalarına sadık kalmaları, antlaşmaya karşı ihanet edenlerin karşısında sağlam bir şekilde durarak ihanetin bedelini takip etmeleri ve uluslararası ilişkiler anlamında sahip oldukları evrensel perspektif, barış ufku açısından önemlidir.” dedi.
Hudeybiye Antlaşmasının yapıldığı bölgede Diyanet Haber’e açıklamalarda bulunan Irmaklı, antlaşmanın yapıldığı Hudeybiye’nin Mekke’ye yaklaşık 20 km mesafede olduğunu ve İslam tarihi içerisinde önemli olaylara şahitlik ettiğini ifade ederek, “Hudeybiye musalahası diye bildiğimiz antlaşmanın imzalandığı yer. Burası adeta Ashab-ı kiram efendilerimizin Peygamber efendimize bağlılığının, biatinin, sadakatinin bir kez daha destanlaştığı bir yer. Burada Peygamber Efendimizin yanında bulunan, ona biat eden insanları, Cenâb-ı Allah Kur’an-ı Kerim'de Fetih Suresi’nde razı olduğunu beyan ederek tanıtmış ve tebcil etmiştir.” diye konuştu.
Irmaklı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Peki, ne oldu Hudeybiye’de? Kısaca bakarsak, hicretten yaklaşık 6 yıl sonra, yani 628 yılında Medine’de adeta Müslümanlar ve Peygamber Efendimiz için Beytullah sevgisi, Kâbe muhabbeti dayanılmaz hale gelmişti. Kâbe Müslümanların gözünde tüterdi. Peygamber Efendimiz bir gece gördüğü bir rüyanın da etkisiyle Müslümanların Kâbe’yi tavaf etmeleri için hazırlık yapmalarını söyledi. 1400 - 1500 civarında Müslüman Peygamber Efendimiz ile beraber Mescid-i Nebi’den Mekke’ye Kâbe’yi tavaf etmek üzere yola çıktılar. Zülhuleyfe’de ihrama girdiler. Yanlarına 70 kurbanlık deve aldılar. Sadece yol güvenliğini sağlayabilecek basit silahlarını, kılıçlarını kuşandılar.”
“Niyetinin sadece Kâbe’yi tavaf etmek olduğunu beyan eden elçiler gönderdi”
Hazret Peygamberin Mekke'de durumun nasıl olduğunu öğrenmek amacı ile elçiler gönderdiğini, onlardan bilgiler aldığını belirten Irmaklı, “Bu bölgeye geldiklerinde Efendimiz doğrudan Mekke’ye girmek istemedi. Burada konakladı. Niyetinin sadece Kâbe’yi tavaf etmek olduğunu, başka bir amacının olmadığını, Kâbe’yi tavaf ettikten sonra Medine'ye geri döneceklerini beyan eden elçiler gönderdi. İfadelerini kullandı.
“İlk elçi olan Hiraş b. Ümeyye’ye kötü davrandılar”
Mekkeli müşrikler, Müslümanların Mekke’ye gelişini hiç hoş karşılamadılar. Çok kaba, hoyrat ve sert bir tavır takındılar. Hatta Peygamber Efendimizin gönderdiği ilk elçi olan Hiraş b. Ümeyye’ye kötü davrandılar, canına kast edeceklerdi, bineğini öldürdüler ve nihayetinde Efendimiz bundan başka elçiler gönderdi. Karşılıklı elçiler gitti geldi.” diye konuştu.
“Hazreti Osman elçi olarak Mekke'ye gönderildi”
Irmaklı, Hazreti Peygamberin Hudeybiye’de yaklaşık 20 gün kaldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
“En son gidecek elçi olarak Efendimiz önce Hazreti Ömer'i gönderecekti ama Hazreti Ömer kendi fikrini beyan etti ve dedi ki, ‘Ya Resulallah ben öfkeli, hiddetli birisiyim. Mekkelilerin de bana intikamla dolu olduğunu biliyorum. İsterseniz Hazreti Osman'ı gönderelim. Onun Mekke'de dostları ve yakınları daha fazladır. Nitekim başta Mekke’nin liderlerinden Ebu Sufyan olmak üzere Hazreti Osman’ın Mekke’de pek çok akrabası vardı. Bunun üzerine Hazreti Osman elçi olarak Mekke'ye gönderildi. Mekkeliler Hazreti Osman’ı iyi karşıladılar, ona iyi davrandılar, hatta Kâbe’yi tavaf edebileceğini söylediler ama Hazreti Osman’ın tavrı oldukça ibret verici ve netti, ‘Hazreti peygamber Kâbe’yi tavaf etmediği sürece ben asla kâbe'yi tavaf etmeyeceğim’ dedi. Kızdılar Hazreti Osman'a ve nihayetinde Hazreti Osman Mekke'de 3 günden fazla kaldı. Oysa Peygamber Efendimiz ona demişti ki, ne olursa olsun üç günden fazla kalmadan geri dön, sonuç ne olursa olsun.
“Rıdvan Biatı gerçekleşti”
Hazreti Osman’ın elçi olarak gittiği Mekke’den dönmesinin gecikmesi üzerine onun şehit edildiğine dair haberlerin yayıldığını anımsatan Irmaklı, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
“Bu haber yayıldığında Müslümanlar burada bir ağacın altında, şu anda yanımızdaki mescidin yerinde bulunan bir ağacın altında Peygamber Efendimizin elinin üzerine ellerini koyarak biat ettiler. Bey’atürrıdvan denilen Rıdvan Biatı gerçekleşti. Hazreti Osman'ın intikamı alınıncaya kadar kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarına dair yemin ettiler, söz verdiler. Efendimize senin kalbinden geçen her neyse sonuna kadar yanındayız diye söz verdiler. Fetih Suresindeki, ‘İnnellezine yubayiuneke innema yubayiunallah, yedullahi fevka eydihim’ ayeti bundan bahseder ve bu ayet derki, ‘Müminler sana biat ettiklerinde Allah'a biat etmişlerdir. Onlar ellerini senin eline koyup biat ettiklerinde Allah'ın eli onların elinin üzerindeydi’ diye çok çarpıcı bir benzetmeyle bu biatı Kur’an-ı Kerim bize tanıtır. Yine Fetih Suresi’nin ‘Lekad radiyallahu anil mu'minine iz yubayiuneke tahteş şecereti’ ayetinde, ‘İşte o ağacın altında sana biat edenlerden Allah razı olmuştur.’ diye yine bu olayı ayet-i kerime kıyamete kadar gelecek bütün müminlere anlatır.”
Müslümanların bu keskin ve net tavrı üzerine Müşriklerin endişeye kapıldıklarını ve antlaşma teklif ettiklerini aktaran Irmaklı, “Tabi bu esnada Halit b. Velid komutasında yaklaşık 200 kişilik bir süvari ordusu da Müslümanların çevresini kolaçan ediyordu. Mekkeli müşrikler, Süheyl bin Amr başkanlığında yanında iki kişiyi Peygamber Efendimiz ile antlaşma yapmak üzere gönderdiler. Süheyl b. Amr Mekkeliler adına, Peygamber Efendimiz ve Müslümanlar burada bir antlaşma yaptılar, işte bu antlaşmaya Hudeybiye Antlaşması diyoruz.” şeklinde konuştu.
Hudeybiye Antlaşmasının ana çerçevesi
Antlaşmanın arka planında çok önemli mesajların olduğunu dile getiren Irmaklı, antlaşmanın maddeleriyle ilgi şu detayları paylaştı:
“Bu antlaşmanın ana çerçevesi şöyle; Müslümanlar o yıl Kâbe'yi tavaf etmeyecek, geri dönecekler. Gelecek yıl aynı tarihte 3 günle sınırlı olmak kaydıyla aynı insanlardan oluşan bir heyet, Kâbe'yi tavaf edecek. Bu antlaşma 10 yıl sürecek ve 10 yıl boyunca karşılıklı ziyaret ve ticaret alanında güvenlik sağlanacak. Üçüncü bir madde var ki bu Müslümanların kabullenmekte zorlandığı bir madde, şayet bu esnada Medineli Müslümanlardan Mekkeli müşriklere sığınanlar olursa iade edilmeyecek. Ama Mekkeliler’den Müslüman olup da Medine’ye sığınanlar olursa iade edilecek. Civar kabilelerden isteyen kabile tarafını kendisi seçebilecek ama Mekkeliler ve Medineli Müslümanlar birbirlerinin müttefiki olan kabileler aleyhine yardımlaşmayacak. Ana çerçeve bu.”
Irmaklı, Hudeybiye Antlaşmasının maddeleri arasında yer alan, Mekkeli Müşrikler içerisinden iman ederek Müslümanlara sığınanların Mekke’ye iadesi konusunu Müslümanların kabullenmekte zorlandıklarını dile getirerek, şu başlıklara değindi:
“Ya Resulallah neden Müslümanları küçük gören bir antlaşmayı imzalıyoruz?”
Hazreti Ömer'in sesini yükselttiği madde buydu. Efendimize gelip ‘Ya Resulallah neden bizi aşağılayan, Müslümanları küçük gören bir antlaşmayı imzalıyoruz’ diye adeta feryat ettiği madde buydu. Efendimiz onu teskin etti, ‘Ben Allah'ın Resulüyüm ve bunda bizim bilmediğimiz faydalar vardır.’ mealinde sözler söyledi.
“Vallahi, katiyen ben Resulallah kelimesinin üzerini çizmem”
Bu esnada çok enteresan olaylar yaşandı. Antlaşmayı Müslümanlar adına yazan Hazreti Ali efendimiz adeta antlaşmanın katibiydi. Peygamber Efendimiz Hazreti Ali'ye, ‘yaz ya Ali bismillahirrahmanirrahim’ dediğinde, Süheyl b. Amr itiraz etti, dedi ki, ‘bismike allahumme yazacağız, ikimizin de ortak bildiği bir şey olsun.’ Efendimiz dedi ki, ‘olur biz onu da severiz.’ Allah'ın ismiyle. Daha sonra antlaşmada, ‘işte bu Mekkeliler adına Süheyl b. Amr ile Medineli Müslümanların adına Allah’ın Resulü Muhammed arasında yapılan antlaşmadır.’ şeklindeki sonuca da Süheyl b. Amr itiraz etti, dedi ki, ‘Biz senin Allah'ın Resulü olduğunu kabul etseydik zaten sana müsaade ederdik, antlaşma yapmazdık, savaşmazdık. Biz buna itiraz ediyoruz.’ ‘Peki ne olacak?’, ‘Muhammet b. Abdullah olacak, Abdullah'ın oğlu Muhammed yazacaksınız.’ Efendimiz dedi ki, ‘Ben babamın ismi ile anılmayı da severim, öyle olsun’ bu defa Hazreti Ali’ye dedi ki, ‘Peki, sen Resulallah kısmını çiz, Muhammet b. Abdullah olsun.’ Hazreti Ali dedi ki, Ya Resulallah, vallahi katiyen ben Resulallah kelimesinin üzerini çizmem, çizmiyorum.’ Bu defa Efendimiz, ‘öyle ise bana göster’ dedi. Hazreti Ali ona gösterince kendisi onu çizdi ve Hazreti Ali Muhammed b. Abdullah yazdı.
“Sabret Allah bir çıkış yolu gösterecektir”
Tabi bütün bunlar oradaki Müslümanların, ashab-ı kiramın kabullenmekte zorlandıkları şeylerdi, hatta o esnada öyle olaylar yaşandı ki antlaşma yazıldı, henüz daha imzalanmamıştı. Hızlıca topluluğun içerisinden elleri ayakları zincirli halde bir insan geldi. Kendini Müslümanların arasına attı ve dedi ki, ‘beni kurtarın bunlardan’ gelen Ebu Cendel, Süheyl bin Amr’ın oğlu, iman etmiş, Mekke de hapsedilmiş, bir yolunu bulmuş, oradan kurtulmuş, Mekkelilerin göremeyeceği arka yollardan gelmiş, Hudeybiye’de Müslümanların önüne kendini attı. Süheyl b. Amr dedi ki, ‘Ya Muhammed, işte bu antlaşmanın ilk gereği burada ortaya çıktı. Bana iade edeceksin’ Efendimiz dedi ki, ‘henüz antlaşmayı imzalamadım.’ ‘Ama antlaşma bitti’ dedi. ‘Eğer iade etmezseniz bu antlaşma burada biter.’ Efendimiz ona dedi ki, ‘Bu sefer müsaade etsen Ebu Cendel bizde kalsa’, Süheyl b. Amr’ın oğlu ve asla söz dinlemiyor. ‘Bari içinizden birisi onu himaye etse’ dedi. Birisinin himayesine verildi. Bir nebze vicdanlar rahatladı ama bu manzara karşısında Müslümanlar adeta infilak ettiler. Hazreti Ömer yine yüksek sesle ‘Ya Resulallah iman eden bir mümini biz müşriklere nasıl teslim ederiz?’ Ebu Cendel de, ‘Beni kurtarın diye feryat ediyor.’ Efendimiz hepsini teskin etmeye çalıştı ve Ebu Cendel’e dedi ki, ‘Sabret Allah bir çıkış yolu gösterecektir.’ Daha sonra Hazreti Ömer’e döndü dedi ki, ‘Biz bir antlaşma yaptık. Müslümanlar vaadinden dönmez. Antlaşmalarını ihlal etmez.’ Ebu Cendel teslim edildi. O esnada Ebu Basir diye bir Müslüman geldi. Yine o da müşriklerin ellerinden kaçmış, onu da iade ettiler. ‘Biz antlaşmamıza riayet ederiz’ diye. Bütün bunlar karşısında Müslümanlar adeta vicdanları altüst olmuş vaziyette baka kaldılar.
“Kavmin benim dediklerimi yapmıyor”
O esnada antlaşma tamamlandı. Peygamber Efendimiz Müslümanlara dedi ki, ihramdan çıkacaklar, geri dönecekler. ‘Kurbanlıklarınızı kesin. Saçlarınızı tıraş edin. Geri döneceğiz.’ Müslümanlarda çıt yok. Herkes olduğu gibi duruyor, ikinci defa yine söyledi. Yine bir hareket yok. Üçüncü defa söyledi. Yine bir hareket yok. Efendimiz üzgün vaziyette, yanında Ümmü Seleme annemiz var. Medine'den yola çıkarken hanımı Ümmü Seleme ile gelmişti. Döndü ona dedi ki, ‘Kavmin benim dediklerimi yapmıyor.’ oldukça üzgün. Ümmü Seleme annemiz büyük bir hikmet, feraset sahibi, bilge bir hanım efendi, dedi ki, ‘Ya Resulallah, onlar ne yaptıklarının farkında değiller. Adeta şoktalar, sen çık onlara hiçbir şey demeden kurbanını kes, tıraşını ol. Onlar seni takip edecekler.’ Efendimiz çıktı, hiç kimseye bir şey söylemeden kurbanını kesti, tıraş oldu ve ihramdan çıktı. Peşinden bütün Müslümanlar aynı şekilde yaptılar ve Medine'ye geri döndüler.”
“Medine’nin güvenliği için Mekkeli müşrikler ile yapılacak bir antlaşmanın faydası var”
Bu sürece baktığımızda anladığımız şey şu, öncelikle Peygamber Efendimizin Mekkelilerle bir antlaşma yapmada gördüğü fayda var. Çünkü Medine’nin güvenliğinin sağlanması lazım. Hendek Savaşı’ndan çıkılmış, Hendek Savaşı’nda Müslümanlara ihanet eden Yahudiler Haybere sürülmüş, Katafan kabileleri var. Medine'nin güvenliği anlamında sıkıntılar var. Dolayısıyla önce Medine’nin güvenliğinin sağlanması için Mekkeli müşrikler ile yapılacak bir antlaşmanın Müslümanlara faydası var.
“Bir ay sonra Efendimiz Hayber’i fethetti”
Nitekim oradan dönüşte, bir ay sonra Efendimiz Hayber’i kuşattı ve Hayber’i fethetti. Daha sonra Mekkeli müşrikler ile yapılan bir antlaşma, Müslümanların müşriklerle savaş halinde olduğu için Müslümanlara yakın duramayan bir takım kabilelerinin Müslümanlarla tanışmasına, iletişime geçmesine zemin hazırladı. Bu güvenlik ortamında pek çok kabile Müslümanlarla bir araya geldi, İslam'ı kabul etti.
“İslam'ın çok hızlı genişlediği bir dönemin kapıları açıldı”
Müslümanlar Mekke’ye rahat gidip gelebildikleri için İslam'ı anlatma fırsatı buldular. Mekkelilerin pek çoğu Müslüman oldu. Hatta bu esnada Halit bin Velid, İslam'a teslim olanlardan. İslam'ın çok hızlı genişlediği bir dönemin kapıları açıldı. Hudeybiye Antlaşmasıyla Mekke'nin Fethi arasındaki 2 yıllık dönem önceki 18 yılda Müslüman olanlardan daha çok insanın Müslüman olduğu bir dönem oldu. Arap yarımadası adeta tamamen İslam’la tanıştı ve Müslüman oldu. Müslümanlar Mekkeliler tarafından resmen tanınmış oldular ve bunun daha pek çok faydası oldu. Görünüşte Müslümanların aleyhine gibi görünen antlaşma adeta Müslümanlar için büyük bir imkân alanına dönüştü.
“İslam tarihine Müslümanların asaleti olarak çok keskin çizgilerle kaydedildi”
Müslümanların antlaşmalarına sadık kaldıkları İslam tarihine Müslümanların asaleti olarak çok keskin çizgilerle kaydedildi. Daha sonra müşrikler bu antlaşmayı ihlal ettiler. Özellikle himayelerindeki kabilelere karşı birbirlerini desteklememeleri kısmını ihlal ettiler. Huzaa Kabilesi Müslümanların, Beni Bekr Kabilesi ise müşriklerin müttefikiydi ama Beni Bekr Kabilesi Müslümanlara saldırdığında Mekkeli müşrikler tebdili kıyafet Beni Bekr kabilesinin yanında Huzaa Kabilesine saldırdılar. Kadın, çocuk, ihtiyar pek çok insanı öldürdüler. Bu antlaşmadan 16, 17 ay sonraydı. Huzaa’lı, şair ruhlu Amr bin Salim, Efendimize geldi, dokunaklı bir şekilde Medine’de bunu anlattığında Efendimiz Mekke’nin fetih hazırlıklarına başladı.
“Burada Peygamber Efendimizin siyasi ferasetinin tezahürlerini görüyoruz”
Bu antlaşmayı Müslümanlar bozmadı. Mekkeli müşrikler ihlal etti ve o ihlalin neticesinde Mekke’nin fetih süreci başladı. Biz ana hatlarıyla baktığımızda burada Peygamber Efendimizin siyasi ferasetinin tezahürlerini görüyoruz adeta. Peygamber Efendimizin, Müslümanların barışa, musalahaya, sulha yatkınlığını deklare ettiğini görüyoruz. Müslümanların ne olursa olsun, kim olursa olsun antlaşmalarına sadık kaldıkları görüyoruz. Müslümanların her halükarda barışın, sulhun, barış ortamının yanında olduklarını çok açık bir şekilde görüyoruz.
“Hudeybiye Antlaşması, Müslümanların güçlü olduğu bir zamanda yapılmıştı”
Burada Müslümanların Efendimize itaatinin destanlaştığına şahit oluyoruz. Hazreti Osman'ın Peygamber Efendimize teslimiyetinin destanlaştığına bir kez daha şahit oluyoruz. Pek çok açıdan Hudeybiye Antlaşması tarihi süreç içerisinde konuşulmuş. Bu, şartlar ne olursa olsun Müslümanların düşmanlarıyla antlaşma yapabileceği ile ilgili yorumlara da konu olmuş ama burada dikkatimizi çekmesi gereken, göz ardı edilmemesi gereken bir husus var. O da şu, Hudeybiye Musalahası Müslümanların güçlü olduğu bir zamanda yapılmıştı. Yani Müslümanlar, düşmanlarıyla, müşriklerle yaptıkları bu antlaşmada güçlüydüler esasında. İsteselerdi Medine'den gelecek kuvvet ve silahla beraber Mekke’ye girebilirler, silahla Kâbe'yi tavaf edebilirlerdi. Güçlü oldukları halde bu antlaşmayı imzalamışlardır. Ve nitekim müşrikler antlaşmayı ihlal ettiklerinde Müslümanlar ihaneti cezalandırmıştır. Zayıf olanların güçlülerle aleyhine antlaşma yapması değildir bu.
“Onları İslam adına teslim almak için Hudeybiye’de bunu tercih etmedi”
Müslümanlar Hudeybiye’de güçlüydüler, isteseler antlaşma yapmadan Mekke ye girebilirlerdi. Ama Efendimiz Mekkeli müşrikler hayatını kaybetmesin, heder olmasın, İslam'a teslim olsun diye Mekke’nin fethi gibi büyük bir planla adeta onları İslam adına teslim almak için Hudeybiye’de bunu tercih etmedi. Tercih etseydi savaşla yine girebilirlerdi. Güçlü oldukları zaman kendi aleyhlerine dönebilecek bir antlaşma yapmışlardı. Bu antlaşmayı ihlal ettiklerinde Mekke'nin müşrikler paniğe kapıldı. Ebu Süfyan'ı Medine'ye gönderdiler. Biliyorlardı ki Hazreti Peygamber ihaneti karşılıksız bırakmazdı ve nihayetinde Mekke'nin fethine giden süreç böylece başlamış oldu.
Hudeybiye’nin 3 farklı açıdan önemi
Bunun hatırasına bugün Hudeybiye’de o ağacın altında imzalanan antlaşmanın hatırasına bir mescit var. Tabi o zaman burası, Hudeybiye bilinen bir yer değildi. İsmini bu ağaçtan veya şu 100 metre ilerideki kuyulardan alan bir yerdi. Bu musalahadan sonra Müslümanların dikkatini çeken bir yer, bir mekân haline geldi. Bugün Hudeybiye antlaşması hem Müslümanların Allah Resulüne sadakati, teslimiyeti açısından önemlidir. Müslümanların antlaşmalarına sadık kalmaları açısından önemlidir. Müslümanların antlaşmaya karşı ihanet edenlerin karşısında sağlam bir şekilde durarak antlaşmaya ihanetin bedelini takip etmeleri açısından önemlidir. Müslümanların uluslararası ilişkiler anlamında sahip oldukları evrensel perspektif, barış ufku açısından önemlidir ve üzerine konuşulmaya devam edecektir.