Şehîd (çoğulu şühedâ) dinî bir terim olarak Allah yolunda öldürülen Müslümanı ifade eder.
Fıkıh alimleri Hz. Peygamber’in şehidlerle ilgili söz, fiil ve uygulamalarını değerlendirerek şehidleri genellikle hem dünya hem âhiret hükümleri bakımından şehid, sadece dünya hükümleri bakımından şehid ve sadece âhiret hükümleri bakımından şehid olmak üzere üç kısma ayırmışlardır (Şirbînî, I, 350; İbn Âbidîn, II, 252).
Din İşleri Yüksek Kurulu fetvasına göre;
Hakikî Şehid (Dünya ve Ahiret Şehidi): İslam’ın yücelmesi, vatan müdafaası için savaşırken ölen müslümanlara denir. Bu kimseler, yıkanmazlar, kefenlenmezler, namazları kılınıp kanlı elbiseleri ile defnedilirler.
Sadece dünya hükümleri bakımından şehid: Kalbinde nifak bulunmakla birlikte müslümanların saflarında yer aldığı sırada düşman tarafından öldürülen kişi sadece dünya hükümleri itibariyle şehid sayılır. Savaştan kaçarken veya ganimet, gösteriş vb. dünyevî amaçlarla savaşırken öldürülen kişiler de böyledir (İbn Âbidîn, II, 252). İç yüzlerini yalnız Allah’ın bildiği bu kişilere dış görünüşleri dikkate alınarak şehid muamelesi yapılır. Fakihler, sırf dünyevi amaçla savaşırken öldürülen kişiye ahirette sevap verilmeyeceğini, hem dünyevi hem uhrevi maksatla savaşırken öldürülen kişiye ise tam şehid kadar olmamakla birlikte ahirette sevap verileceğini söylemişlerdir.
Hükmî Şehid (Ahiret şehidi): Hakiki şehidin şartlarından bir kısmını taşımaması sebebiyle yıkanıp kefenlenen ve ahiret itibariyle şehid sayılanlardır.
Birçok hadiste; deprem, yangın, sel gibi tabii afetler ve ağır hastalıklar gibi sebeplerle ölen müslümanlar hükmî şehid sayılmışlardır. (Bkz., Mâlik, Cenâiz 36; Buhârî, Cihâd 30, Tıb 30; Müslim, İmâre 164-166; Ebû Dâvûd, Cenâiz 11, 16; Nesâî, Cenâiz 14)
İlgili hadislerden, söz konusu kimselerin hükmî şehid sayılmalarının nedeninin ölüm anında çektikleri sıkıntı ve acılar olduğu belirtilmiştir.