#KEŞFET

Yücelerin Yücesi, Efendilerin Efendisi: El Kerîm

El Kerîm anlamı nedir? Kerîm: Kur’an-ı Kerim’de Kerem. El Kerîm ismi tecellisi ne anlam ifade eder?

Abone Ol

Kerim sözlükte “cömert, iyi, ahlaklı; asil ve değerli olmak” anlamındaki kerem kökünden türemiş bir sıfattır. Allah’a nispet edildiğinde kime ve ne verdiğine aldırmadan veren, kendisinden isteyenleri boş çevirmeyen, kendisine sığınanları terk etmeyen, bir yanlışlık gördüğünde onu açığa vurmadan düzelten, bir iyilik yapıldığında karşılığını fazlasıyla veren, eksiksiz ve kusursuz, övgüye layık ne kadar vasıf varsa hepsine sahip olan demektir. O’nun kereminin sayısız lütuflarının başında da sınırsız affı gelir.

Kerem sözcüğü, bütün iyilikleri, güzellikleri ve bağışları kapsayan bir sözcüktür. Bazıları onu cömertlik diye tanımlasalar da onun içerdiği ikramlar cömertlikten çok daha zengindir. Cömertlik verilen kişinin istek ve ihtiyacını karşılamaya yönelikken kerem verilenin durumundan bağımsız olarak tamamen verenin ahlakının bir sonucudur. Kerîm “isteyene ve istemeyene, hak edene ve etmeyene ihtiyacından kat kat fazlasını veren”dir. Gazzâlî’nin Kerîm ismiyle ilgili olarak kaydettiği manalar bu konuda söylenenlerin en kapsamlısıdır: “Kerîm muktedirken affeden, vaadini yerine getiren, kendisinden umulanın ötesinde ikramlarda bulunan, kime ne kadar lütufta bulunduğunun hesabını yapmayan, kendisinden başkasına başvurulmasına rıza göstermeyen, vefasızlığa sitemle mukabelede bulunup dostluğu bozacak bir karşılık vermeyen, kendisine sığınanı yüzüstü bırakmayan, aracı ve şefaatçilere muhtaç kılmayandır.”

Kerîm: Kur’an-ı Kerim’de Kerem

Dilciler kerim kökünün insanlar hakkında kullanıldığında “cömertlik, müsamaha, asalet ve necabet”; diğer varlıklar içinse “bereket, hürmet ve ihtişam” gibi anlamlar içerdiğini söylerler. Kur’an-ı Kerim’de kerim sıfatının cansız varlıklar için de kullanılması bu nedenle olsa gerek. Mesela Kur’an’ın bize bildirdiğine göre bu dünyada yerin bitirdiği rızıklar da kerimdir (Şuarâ, 26/7), cennette ikram edilecek rızıklar da. (Sebe’, 34/4; Enfâl, 8/4) Bazen sözler kerim olur (İsrâ, 17/23), bazen de o sözlerin yazıldığı satırlar. (Neml, 27/29) Vâkıa suresi 77. ayette Rabbimiz kendi kelamı olan Kur’an’ı “kerim” vasfıyla niteler. Kerîm olan Rabbimizin kerim kelamını yine kerim olan elçi insanlara ulaştırmıştır. (Hâkka, 69/40; Abese, 80/16; Tekvir, 81/19) Söyleyenin, aktaranın ve bizatihi sözün kendisinin taşıdığı bu keremden ötürü bu sözle (Kur’an) meşgul olmak insanı şerefli kılar. Gerçi insan daha en başta kereme mazhar olmuştur (İsrâ, 17/70) ama bu peşin kereme kendisinin de eklemesi gerekenler vardır. Bunun yolu takvadır ve bu yolla ulaşılan kerem insanı diğer insanlar içinde en makbul olan kişi yapar. (Hucurât, 49/13) Bu noktada Rabbimiz indirdiği ilk ayetlerde kendisi için kullandığı “Ekrem (en kerim)” sıfatını (Alak, 96/3) vahyin son günlerinde nazil olan ayetlerde insan için kullanmıştır. (Hucurât, 49/13)

Kerîm’in Keremine Aldanmak

Allah’ın kullarının işledikleri günahları gizlemesi, kusurlarını örtmesi ve yaptıklarını görmezden gelmesi O’nun kerem sahibi oluşunun bir sonucudur. Rabbimizin affının büyüklüğünü anlatan bütün isimleriyle birlikte Kerîm ismi de Allah ile aramızdaki ilişkide ümitsizliğe asla yer olmadığını gösterir. Haşa mahrum koyar mı? Çoktur Hüdâ’nın keremi…

Bir kul ne kadar kötülük işlemiş ve kadar günaha batmış olursa olsun asla Allah’ın af ve kereminden ümidini kesemez. Bu durum insanın akıl ve ruh sağlığı açısından esma-i hüsnayı bilmenin ne büyük ehemmiyet taşıdığını gösterir. Rabbimizin keremi bizim bütün hatalarımızdan daha büyüktür. Bunu bilmek ve buna yürekten inanabilmek kendimizden ve insan türünden ümidimizi kesmemek ve kendimizin de içinde olduğu insana saygımızı koruyabilmek için şarttır. Buradaki hassas nokta hatasını, eksiğini kabul eden bir alçak gönüllülük içinde Kerîm olan Allah’a iltica etmekle, sözde O’nun keremine dayanıp gemi azıya almak arasındaki farkı görebilmektir.

Gelin görün ki insan kendini yokken var eden, binbir aşamadan geçire geçire kemale erdiren Kerîm Rabb’ine karşı alabildiğine nankördür. Bu nankörlüğün sebebi de ya kendinde vehmettiği güç veya az önce bahsettiğimiz gibi Rabb’inin keremine güvenme konusundaki aldanıştır: “Ey insan, nedir seni o Kerîm Rabb’in hakkında aldatan?” (İnfitâr, 82/6) Bu ayet-i kerimede geçen gurur kelimesinin köken olarak aldanış anlamına gelmesi yukarıda yaptığımız her iki yorumu desteklemesi bakımından ilginçtir. Elmalılı merhum bu ayet-i kerimenin yorumunda gururun nasıl bir aldanış olduğunu açıklarken özetle şunları söyler: “...Keremin muktezası ona karşı mağrurlanarak hürmetsizlik edip günahlar işlemek değil, bilakis o keremin yüksekliği nispetinde iman ve şükran ile taat ve tazimi artırmak, küfran ve isyandan kaçınarak yüksek ahlaka yükselmektir. Şeytan insanı Allah’ın keremine güvendirerek hatalara sevk eder. Böyle bir laubalilik yanlış bir kıyas ile aldanmaktır. O fazl u kereme layık olup hak edilmediğini gösterir. Gerçi kerim olan keremine bir karşılık beklemez. Lakin keremini layıkıyla yerinde kullanmayan da kerim değil müsriftir.”

Kerîm Tecelli Ederse

Allah Teâlâ insan cinsinin tamamına keremiyle muamele etmekle (İsrâ, 17/70) beraber esma-i hüsnanın her birinde olduğu gibi cinsimiz içinden bazı fertler bu isimden daha ziyade hissedar olmuşlardır. Kerîm isminin özel olarak tecelli ettiği bu kişiler her hâlleriyle asil, vakur ve şereflidirler. Böyle olmak için kendilerini zorlamalarına gerek kalmaz. Birine iyilikleri dokunmadığı gün içleri sıkılır, huzur bulamazlar. Onlar kışkırtmalara kapılmayan, kendilerine hâkim; duygularıyla değil, ilkeleriyle hareket eden olgun insanlardır. Bu ismin tecelli ettiği kullar sadece ahlaki güzelliklerle donanmakla kalmaz boş işlerden dahi uzak dururlar. (Furkân, 25/72) Yaratılıştan cömerttirler. İnsanın şerefiyle bağdaşmayan her şeyden arınmış gibidirler.

Bu karakterdeki bir Müslümana söylenecek şey iyiliği ahlak edinenlerin insanlar tarafından çokça rahatsız edileceği, kendisinden sürekli bir şeyler talep edecek olanların başına üşüşeceği konusunda onu ikaz etmektir. Bilinmelidir ki bu durum Allah’ın büyük bir iltifatıdır. Mevlâ’nın keremini kullara eriştirmekte kendisini kullanması acizlik getirip yakınılacak bir hâl değil; aksine sevinilecek, şükürler edilecek bir nimettir. Hasbelkader insanlar içinde öne geçmiş olanlar bu ismin gerektirdiği ahlaka en çok muhtaç olanlardır. Varlıklı, güçlü, iktidar sahibi ve her türlü imkânı geniş olup da kerim sıfatının eksikliği yüzünden bunu ilişkilerine yansıtamayan düşük tabiatlı kişinin toplum nazarında ve gerçekte hiçbir değeri yoktur. Sözün özü kerim olmak bir imkân meselesi değil, bir kişilik meselesidir.