Aylık Dergi

1071 Malazgirt Meydan Muharebesi

Abone Ol

Emin GÜNAYDIN

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, hükümdar olduktan sonra, İslam dünyasının başına bela olan Hasan Sabbah’ın kurduğu eli kanlı Bâtıni terör örgütünü yok etmeye yönelik bir siyaset takip etti. Bu örgütün temel amaçlarından biri, Sünni İslam dünyasının ve Abbasi halifeliğinin askerî koruyuculuğunu üstlenen Büyük Selçuklu Devletini içten fitne, karışıklık ve suikastlarla yıkmaktı. Haşhaşilerin en önemli destekçisi Mısır’da bulunan Şiî Fatımi Devleti idi. Sultan Alparslan, bu örgüte destek olan Fatımi Devleti’ne son vermek için Mısır seferine çıktı. Sultan, Halep’e geldiğinde Bizans imparatorunun doğuya doğru yürüdüğünü öğrenince Mısır’a gitmekten vazgeçti. Önce Hoy kentine, oradan da Ahlat’a geçti. Bizans imparatoru, Türkleri Anadolu’dan tamamen atmak üzere büyük bir ordu hazırladı. Bu ordu, Bizans tarihinin en büyük ordularından biriydi. Ordu içinde Balkan Anadolu halklarından Ermenilerin yanı sıra Slav, Bulgar, Alman, Frank, Gürcü, Hazar, Peçenek, Oğuz, Kıpçak gibi Türklerden ücretli askerler bulunuyordu. Bizans ordusu, aralarında birlik olmayan bir yapıya sahipti. Sultan Alparslan, Bizans imparatoru ile aralarında sağlam bir dostluk ve daimî barış kurulmasını istiyordu. Onun bu teşebbüsünün temel hedefi düşman kuvvetleri hakkında bilgi sahibi olmaktı. Bizans imparatoru bu teklifi reddederek Sultan Alparslan’ın teslim olması ve çadırlarını söküp uzaklaşması gerektiğini tavsiye ediyordu. Romen Diyojen, kışlayacağı yer olarak İsfahan’ın mı yoksa Hemedan’ın mı daha güzel olduğunu Selçuklu elçisine sorar ve elçilere, “Bana sadece bundan haber verin.” dedikten sonra “Hemedan’ın soğuk olduğunu öğrendik, biz İsfahan’da ve hayvanlarımız da Hemedan da kışlarız.” diye ilave eder.  Bu kibir karşısında dayanamayan Selçuklu elçisi, “Hayvanlarınız orada kışlar ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem.” tarzında tokat gibi bir cevap verir. 
Sultan Alparslan, 24 Ağustos 1071 Çarşamba günü ret cevabını alınca savaş hazırlıklarını tamamlamaya niyetlendi. Sultan Alparslan’ın endişeli olduğunu gören Buharalı İmam Muhammed bin Abdülmelik, kendisine, “Ey Sultan! Sen, Allah’ın başka dinlere karşı zafer vadettiği İslamiyet uğrunda cihat yapıyorsun. Bütün Müslümanların camilerde sana dua ettiği cuma günü savaşa giriş. Ben, Allah’ın fetih ve zaferi senin adına yazdığını umuyorum.” cümleleriyle Sultan Alparslan’ın maneviyatını yükseltti. Halife de İslam dünyasının bu önemli gününde tüm Müslüman ülkelerin camilerinde okunması için hutbe gönderdi: “Allah’ım! İslam’ın sancaklarını yükselt ve hayatlarını sana kulluk için esirgemeyen mücahitlerini yalnız bırakma! Ya Rabbi, Alparslan’ı düşmanlarına karşı muzaffer kıl ve onun askerlerini meleklerin ile kuvvetlendir. Zira o senin rızanı kazanmak için varlığını, canını ve her şeyini feda etmekten kaçınmıyor. O senin yolunda ve dininin üstünlüğü için nasıl cihat ediyorsa sen de onu öylece koru ve düşmanlarını kahret.”

Müslümanların “âmin” nidalarıyla ve şevkle iştirak ettiği duadan sonra camilerde toplanan halka hitaben, "Ey Müslümanlar! Temiz bir kalp ile Sultan’a dua ediniz. Küfrün kökünü kazımak, İslam’ın bayraklarını yükseltmek için Allah’a yalvarınız.” cümleleri ilave ediliyordu. İslam dünyasından yükselen bu duaların, sultan ve ordusunu daha da cesaretlendirdiği aşikârdır. Alparslan ve ordusu perşembe gününden cuma sabahına kadar tekbir sesleri, davul ve boru gürültüleri, askerlerin haykırışları ve ok yağmurları ile Bizanslıları uykusuzluk ve şaşkınlık içinde bıraktılar. 

Alparslan, savaşa başlamadan evvel cuma günü askerlerini toplayarak atından indi ve secdeye kapanarak “Ya Rabbi! Senin azametin karşısında yüzümü yere sürüyor; seni kendime vekil yaparak senin uğrunda cihat ediyorum. Allah’ım, niyetim halistir; bana yardım et, sözümde hilaf varsa beni kahret!” sözüyle başını secdeden kaldırdı. Buna binaen beylerine komutanlarına ve askerlerine şu konuşmayı yaptı: “Burada Allah’tan başka bir sultan yoktur; her emir ve kader, tamamıyla O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta veya savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz.” Bu heyecanlı sözlerden sonra askerler hep bir ağızdan “Asla emrinden ayrılmayacağız.” cevabını verdiler. 

Sultan, beyaz elbisesini giydi atının kolanlarını sıktı. Eski Türklerden gelen âdet üzere atının kuyruğunu bağladı; elindeki ok ve yayını bıraktı, kılıç ve topuzunu alıp atına bindi ve şu sözleri söyledi: “Ey askerlerim; eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır.” Selçuklu ordusu, savaşa hazır vaziyette “Allah Allah” nidaları, tekbir, kös ve boru sesleri ile düşman üzerine hücuma kalktı. Bizans imparatoru da çadır kilisede, papazların önderliğindeki bir ayine katıldıktan sonra çan sesleri eşliğinde karşı saldırıya geçti. Böylece tarihin bir dönüm noktası olan o büyük meydan savaşı başladı. Bizans ordusunda sağ ve sol cenahı tutan Uz ve Peçenek süvari birlikleri, “Kan kardeşi, can kardeşi, şan kardeşiyiz; biz birbirimizin kanını dökmeyiz.” deyip Selçuklu tarafına geçtiler. Bizans ordusu, çok geçmeden dağıldı ve savaşı kaybetti. Bizans imparatoru, Selçuklu’ya esir düştü.

Malazgirt Meydan Muharebesi, manevi kuvvetin askerî üstünlüğe galip gelişinin en güzel örneklerinin başında gelmektedir. Bu zafer sadece Türk İslam dünyası için değil dünya tarihinde de dönüm noktası olmuştur.

XI. yüzyılda Abbasi Devleti’nin merkezî otoritesini kaybetmesi, İslam dünyasında siyasi, fikrî ve dinî alanlarda tam bir buhranın hüküm sürmesi gibi etkenler, İslam dünyasını manevi bir çöküş ile karşı karşıya getirmişti. Selçuklu Türklerinin Malazgirt zaferi sayesinde tarihin bu seyri de değişecek, böylece İslam dünyasının kaderi yeni bir istikamet alacaktır. Bundan sonra Türk İslam ordularının önünü kesecek bir kuvvet kalmayacaktır. Anadolu kapıları artık sonuna kadar açılacak ve Türkmenler akın akın Anadolu’ya gelip yerleşeceklerdir. Çok geçmeden Anadolu’nun nehri, dağı, şehri, taşı, toprağı Türk yurdu hâline gelecektir. Bu topraklar, bu eşsiz yurt, artık tamamen Müslüman Türk’ün olacak ve dünya döndükçe de böyle kalacaktır.