Prof. Dr. Özcan GÜNGÖR
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi
Ağır bir doğal afet yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerin oluşturduğu psikososyal etkiler ve ortaya çıkaracağı sonuçlar kadar özellikle kurumlar, gruplar ve aktörlerin göstereceği etkinlik boyutlarıyla da ileride çok konuşulacaktır. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere kamu otoriteleri ve STK’lar depremde oluşan zararları telafi etmek adına pek çok önlem alırken bu önlemlerin etkinleşmesi için görev yapan aktörlerin hiç şüphesiz pozitif desteklere ihtiyaçları vardır. Bilhassa kriz zamanlarında dinî aktörlerin göstereceği doğru etkileşimler, kurumsal dinin daha sonra toplumda oynayacağı role doğrudan etki edecektir. Yer yer resmî olmayan yollardan dinî aktörlerin gösterdiği tutumlar toplumda hoş görülmemekte ve bazen de sahih din anlayışına aykırı düşebilmektedir. Bu yüzden dinî aktörlere -müftü, vaiz, imam, manevi danışman, kanaat önderi- bu dönemde etkin ve doğru rehberlik yapabilmeleri için bazı hususlara dikkat çekmek amacındayım.
Samimi dinleme
Afet anlarının ilk günlerinde psikolojik ilk yardımın gereği olarak dinî bir içerik aktarmak, tebliğ veya irşat etmek, doğrudan sorulmadıkça uygun değildir. Bu aşamada öncelikle fiziksel ihtiyaçlar ki bunların içinde samimi bir şekilde elinden tutmak, sarılmak ve dinlemek de vardır. Zaten muhataplar dinî aktörleri bilinçaltlarına işleyecek ve onların varlığından güç alacaklardır. Unutulmamalı ki depremler bütün toplumda ama özellikle depremzedelerde bir yas hâlidir ve yası tutulmayan her kaybın ve travmanın toplumsal hafızada derin izler bırakacağı ve kötü hatırlanacağı bilinmelidir. O nedenle şimdi ve daha sonra yüzyılın felaketinin yası tutulmalı, toplumun duygularını bastırmasına veya ertelemesine neden olunmamalıdır ve onlara, samimiyetle tıpkı Hz. Peygamber’in çocuğunu kaybeden kadının tepkisine rağmen onu anlayıp daha sonra onu samimi bir şekilde dinleyerek bilgilendirmesi gibi muamele edilmelidir.
Zamanında bilgi temelli iletişim
Dinî aktörlerin, deprem ve depremin oluşturduğu yıkıma ilişkin dezenformasyon, söylenti ve önleyici tedbirlere dair yanlış bilgilerin farklı ve eksik kanallardan takip edildiğinde ortaya çıkabilecek olumsuz tablo karşısında dikkatli ve konu hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Bu nedenle, dinî aktörler afet anlarında önleyici tedbirler hakkında doğru bilgiye sahip olduklarından emin olmak için kamu kurumları yetkilileri ile uyumlu ve sürekli iletişim hâlinde olmalıdırlar. Diyanet İşleri Başkanlığının depreme dönük hazırladığı broşürlerin bu konuda oldukça yerinde olduğu görülmektedir. Özellikle sosyal medya mecralarında kaynağı belli olmayan ve hatta kimi zaman art niyetli olma ihtimali olan kimselerin yaydıkları bilgilerin etkisinde kalmamaları için alınabilecek tedbirleri, ahlaki ilkeler çerçevesinde ve mümin bilinci özelinde soranlara ve nüfuz edebilecekleri kesimlere aktarmaları gerekmektedir.
Gençlerin dinî radikallere karşı uyandırılması
Bilhassa kriz dönemlerinde bireylerin ama bilhassa gençlerin marjinal iş ve gruplara yönelme tehlikeleri olabilmektedir. Bu yüzden ekonomik olarak zorluk çeken veya toplumun dışında kalan gençlerin bu türden zararlı gruplara katılma eğilimleri artabilecektir. Bu yönüyle radikal dinî grupların gençleri etkileme stratejilerini geliştirmek ve yeni insanlar kazanmak adına toplumsal fay hatlarıyla oynamak için depremle ortaya çıkan sorunlar çerçevesinde bir dil kullandığına dair bazı kanıtlar vardır. Bundan dolayı dinî aktörler, deprem bölgesi dışındakiler öncelikli olmak üzere bilhassa gençleri anlamlı bir amaç duygusu yaratmak için karşılıklı yardım ağlarında gönüllü aktif olarak katılmaya teşvik edebilirler. Böylelikle ümitsizlik ve belirsizliğin oluşturacağı maddi yıkım elden geldiğince maddi yardım ve manevi unsurlarla hep beraber telafi edilip alternatif uygulamaların yolları bulunmalıdır.
"Komşuya" desteğe çağrı
İslam dini, Müslümanları komşularına karşı nazik ve destekleyici olmaya bizzat Kuran’daki ayetlerle teşvik eder ve bunu Hz. Peygamberin hadisleriyle de pek çok defa teyit eder. Deprem yaralarını sararken gönüllü ve görevliler eliyle özellikle de en savunmasız olan ihtiyaç sahipleri ve yaşlılara yardımcı olmak için kaynaklar sağlanmalı ve fiilî olarak bu kesimlere her yörede dokunmanın yolları bulunmalıdır. Bu bağlamda Diyanet’in de içinde olduğu STK’ların ilk günlerden itibaren çocuklara, yaşlılara ve ihtiyaç sahiplerine gıda, çadır, sağlık malzemesi ve gerekli olan diğer temel ihtiyaçları sağlaması takdire şayandır. Bunun yanında daha düşük risk grubunda olan genç ve orta yaşlı kimseleri bu türden faaliyetlere katılmaya teşvik etme, organize etme ve bizzat güzel örneklerle bunu destekleme imkanları bulunmalıdır.
Topluma sosyal hizmetin yolları bulunmalı
Her şeyden önce İstanbul’da bir cami imamının gıda bankası oluşturarak halka hizmet etmesi her türlü takdirin üstünde olan doğru bir harekettir. Bunun yanında cemaatle namaz kılma imkanı yoksa da dua etme, başka yerlerde hatim okuma ve iyilik için organize olmaya mani bir durum yoktur. Bunu yaparken bilhassa daha bireysel içerikli formatlarda üretimin olması yalnızlaşan bireyi kuşatacaktır. Herkese aynı formda uygulanacak bir dinî üretimin çok kısa bir süre sonra kimseyi etkilemeyeceği unutulmamalıdır.
Zararı engellemede kalkan
İster bizzat bölgede çalışanlar isterse yardım alan, getiren herkes için toplumun vicdanında en büyük şekilde yara açan şey, yardımların israf edilmesi veya uygunsuz şekilde kullanılmasıdır. Bu durumda müminlere en büyük takipçimiz olan melekler hatırlatılmalı, “kul hakkı” üzerinde durulmalı ve bu yardımların zerresinde bile toplumu ümitsizlik ve özensizliğe sevk edecek davranışlardan uzak durulması için gayret edilmelidir. Sonuç olarak ağır bir afet, bizlere pek çok sorumluluk yüklemiş ve bilhassa dinî aktörler için Müslümanların motivasyon ve bilgi kaynaklarını doğru yerden edinmelerinin de ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu dönemlerde dinî aktörler; toplumsal ahlak, huzur, rahat ve güvenli uygulamaları teşvik etmek için başta Kur’an’ı Kerim’den olmak üzere dinî metinlerimizde bulunan içerikleri uygun araç ve yöntemlerle üreterek toplumun felahına yönelmelidirler. Bu tür tedirgin edici zamanlarda, ahlaki davranış, dua ve ibadetler Müslümanların iyiliği, neslinin selameti, milletinin bereketi ve devletinin devamı için kritiktir. Geçmişte yaşanmış toplumsal kırılma, kırgınlık ve ayrışmaları bir yana bırakarak güzel ahlak sahibi müminlerce gösterilecek bu tür çabalar toplumun bütün üyeleri için artırılmalıdır.