فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) شَبَابًا لاَ نَجِدُ شَيْئًا، فَقَالَ لَنَا رَسُولُ اللَّهُ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ! مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ…”
Abdullah (b. Mes'ûd) (ra) anlatıyor: Evlenmeye imkân bulamayan gençler olarak Hz. Peygamber'in (sas) yanındaydık. Allah Resûlü (sas) bize şöyle buyurdu: “Ey genç topluluğu! Aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan korumak ve iffeti muhafaza etmek için en iyi yoldur…”
(B5066 Buhârî, Nikâh, 3; M3398 Müslim, Nikâh, 1)
***
عَنْ أَبِى مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “إِذَا أَنْفَقَ الرَّجُلُ عَلَى أَهْلِهِ يَحْتَسِبُهَا فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ.”
Ebû Mes'ûd'dan (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Bir kişi, sevabını Allah'tan (cc) umarak ailesine harcama yaptığında, bu harcama onun için sadaka olur.”
(B55 Buhârî, Îmân, 41; M2322 Müslim, Zekât, 48)
***
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “كَفَى بِالْمَرْءِ إِثْمًا أَنْ يُضَيِّعَ مَنْ يَقُوتُ.”
Abdullah b. Amr'ın (cc) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.”
(D1692 Ebû Dâvûd, Zekât, 45)
***
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ. وَأَنَا خَيْرُكُمْ لِأَهْلِى.”
İbn Abbâs'tan (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.”
(İM1977 İbn Mâce, Nikâh, 50)
***
Allah Resûlü (sas), kızı Fâtıma’nın (ra) evine geldi. Ali’yi (ra) aradı gözleri... Rahmet Peygamberi (sas), yanlış giden bir şeyler olduğunu derhâl hissetmiş olmalı ki kızına, "Ali nerede?" veya "Eşin nerede?" diye sormadı. Tıpkı, Tûr’dan dönen ve gördükleri karşısında öfke ve hayal kırıklığı yaşayan Musa Peygamber’e (as), kardeşi Harun’un (as), "Annemin oğlu!" diye seslenişi gibi, "Amcanın oğlu nerede?" diye sordu.
Hz. Fâtıma (ra) ile eşi tartışmışlardı. Oysa Hz. Ali (ra) eşini ne de çok severdi. Bir defasında Hz. Peygamber’e (sas) onun derdini anlatmamış mıydı? Hani Allah Resûlü’nün (sas) yanına beraberce gitmişlerdi de utancından meramını dile getirememişti Fâtıma (ra)... Ali (ra) hemen atılmış, onun adına: "Ey Allah’ın Resûlü! (Onun söyleyemediğini) sana ben anlatacağım." demişti. "Kızın Fâtıma’nın (ra) elleri, değirmende buğday öğütmekten nasır tuttu...Tulumla kuyudan su çekmekten, kovanın ipi boynunda iz yaptı... Evini elleriyle süpürüp temizlerken, eteği toz oldu... Yemek tenceresinin ateşinden üstü başı is oldu." demişti.
Hz. Fâtıma (ra) babasının sorusuna, "Aramızda bir şey var. Bana kızdı, çıkıp gitti. Gündüz uykusunu yanımda uyumadı." diye cevap verdi. Allah Resûlü (sas) Ali’yi (ra) arattı. O da üzülmüş olmalıydı. "Ali (ra) mescitte." dediler, "Mescidin bir köşesinde uzanmış uyuyor." Allah Resûlü (sas) mescide vardığında Hz. Ali’nin (ra) üstündeki giysinin sırtından kaydığını ve sırtının toz toprak içinde olduğunu gördü. Allah Resûlü (sas) ona yaklaştı, bir taraftan Hz. Ali’nin (ra) üzerindeki toprağı silkelerken diğer taraftan, "Kalk Ebu’t-türâb! (topraklı)" diye ona latife ediyordu. O günden sonra Hz. Ali (ra) bu lakapla da anılacaktı.
Huzursuzluk, Peygamber’in (sas) sevgi ve rahmet eliyle sükûnet ve ferahlığa dönüştü. Taraf olmadan barıştıran, incitmeden birleştiren Allah Resûlü (sas), küslüğün üstünü sevgi ile örtmüş, bir anlık öfkeden doğan kırgınlığı merhametle silmişti. Hz. Ali (ra) ve Hz. Fâtıma’ya (ra) bir aile olduklarını yeniden hatırlatmıştı.
Allah Resûlü’nün (sas) aileyle ilgili yüzü aşkın sözü vardır. Hepsi de ailenin önemini anlatır bize...
Aile, insan için çok önemlidir elbette! Anadolu’da ve Hint Yarımadası’nda gelenekselleşmiş bir nikâh duası vardır! "Allah’ım! Bu anlaşmayı bereketli ve mübarek kıl. Yeni evlenen çifti ülfet, muhabbet ve bağlılık duygularıyla kaynaştır. Aralarına nefret, fitne ve ayrılığın girmesine izin verme. Tıpkı Âdem (as) ile Havva’yı (ra), Muhammed (sas) ile Hatîcetü’l-Kübrâ’yı (ra) ve Ali (ra) ile Fâtımatü’z-Zehrâ’yı (ra) kaynaştırdığın gibi..." Biz bu duada Hz. Ali’nin (ra) Fâtıma’ya (ra) olan sevgisini görürüz. Hz. Fâtıma’nın (ra) eşine olan aşkını duyarız. Her nikâh kıyıldığında duamız, Âdem (as) ve Havva’nın (as), Allah Resûlü (sas) ile Hatice (ra) validemizin ve Hz. Ali (ra) ile Hz. Fâtıma’nın (ra) mutlu yuvalarının yâdı olur...
Bütün peygamberler aileleriyle bütünleşmiştir. İbrâhim Peygamber’in (as) baba şefkati ile bereketli sofrasının etrafında ailesini ve misafirlerini toplaması, herkesten önce babası Azer’i tevhide davet etmesi... Yusuf Peygamber’in (as) yaptıkları her şeye rağmen kardeşlerini affetmesi, Yakub Peygamber’in (as) çocukları Yusuf ve Bünyamin için çırpınışı ve döktüğü gözyaşları... Nuh Aleyhisselâm’ın oğlu için yalvarıp yakarması, hep aile bağlarının izah edilemeyen gizli gücünün ifadesi değil midir? Aile olmak nereden alıyordu gücünü?
Allah Teâlâ’nın (cc), "Ben Allah’ım. Ben Rahmân’ım. (Ana) rahmini ben yarattım. Ona kendi (Rahmân) adımdan ad verdim. Kim akrabalık bağlarını gözetirse ben de onu gözetirim. Kim de akraba ile bağını keserse ben de onunla bağımı keserim." buyurduğunu dile getiren Peygamber Efendimiz (sas), bu bağın arkasındaki mânevî güce işaret eder gibidir aslında. Bu güç, Rahmân olan Allah’ın inayetidir.
Sıla-i rahim kelimesi, aile bağını Allah’ın (cc) rahmet ipine bağlayarak bize yüksek bir hakikati ilham ediyor işte...
Arapça bir sözcük olan ‘üsre’ kelimesi de aile demektir... Üsre, aslında köken olarak ‘zırh’ demektir... Aile de tıpkı korunaklı bir zırh gibi insanı maddî ve mânevî bakımdan dış dünyadan gelecek olumsuzluklara karşı korumasından dolayı bu ismi almış olsa gerek.
Peygamber Efendimizin (sas), "Evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur." şeklindeki hadisi bizlere evliliğin insanın hürmet ve saygınlığını koruduğunu, iffetli bir hayatı koruma altına aldığını apaçık ifade etmektedir.
‘Aile’ sözcüğü de insana her an muhtaç olduğunu hatırlatan bir kelimedir... "Rabbin seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?" âyetinin anlamlarından biri de aile sıcaklığına, aile içindeki korunmuşluğa işaret eder. Zenginliğin aile içinde saklı olduğunu anlatır. Kur’an, "Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de Allah’ın (cc) (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." demektedir. Aile, Allah’ın (cc) varlığının en çarpıcı alâmetlerindendir.
Aile, Allah’ın (cc) rahmeti ile desteklenen, çocuklar ve temiz rızıklar bahşedilerek güzelleştirilen mukaddes bir insanî yapıdır.
İlk aile Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’nın (as) ailesi, daha ilk andan başlayarak insanın varlığının ailede değer bulduğunu hatırlatır bize... Kendisine kötülük yapmak istemesine rağmen kardeşine el kaldırmayan, babasının öğüdüne kulak veren, aile bağlarını önemseyen Hâbil, Allah’ın (cc) rızasını kazanır, onun duası, adağı bir anda makbul olur Allah (cc) katında. Hani kardeşleri Yusuf’a (as), "Demek Allah (cc) seni bize tercih etmiş. Çünkü biz hata ettik." demişlerdir ya! Sıla-i rahimi kuvvetlendirmek Allah’ın (cc) desteğini almaktır aslında. Aile bağlarını koparmak ise, adım adım felâkete sürüklenmektir Kâbil gibi...
Tarih, zaman zaman aile bağlarının koptuğuna da şahittir. İslâmiyet öncesinde normal evliliklerin yanında, zina edenler, sapık cinsel ilişkilere girenler, geçici bir süreliğine evlilik sözleşmesi yapanlar, çocuk sahibi olmak için eşini asil bir erkeğe sunanlar ve hatta babasının ölümünden sonra üvey annesiyle evlenenler insanlığa kara bir leke çalmışlardır. Ayrıca aile hayatının unutulduğu sosyal çevrelerde cinsel sapkınlık ve eğilimlere de rastlanır. İslâm dini ailenin varlığını tehdit eden tüm gayri meşru ilişkileri yasaklar. Allah (cc) bu tür gayri meşru beraberlikleri kaldırmış, mutlu bireylerden oluşan huzurlu bir toplum için, "Aranızdan bekâr olanları evlendirin..." âyeti ile aile yuvaları kurmayı öğütlemiştir insanlığa. Resûlullah (sas) da, "Ey gençler! Aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur..." sözüyle evlilik dışındaki tüm anlamsız ve nefsanî beraberliklere set çekmiştir.
Aile olmak, bir bütünü tamamlamak demektir. Kur’an’ın ifadesiyle eşlerin birbirlerine örtü olmaları demektir. Eş olmak, kişinin kendi eksikliğini kabul edip eşiyle tamamlanması, kemale doğru adım atması, eşinin onu bir örtü gibi sarıp sarmalamasıdır. Aile Allah’ın (cc) en büyük nimetlerindendir. Muhabbetin, neşenin ve lezzetin paylaşılarak kıymet kazandığı yerdir.
Allah Resûlü (sas) aileyi hem bir bereket kaynağı hem de büyük bir zenginlik olarak değerlendirmektedir. Efendimiz (sas) yeni evlenen bir insanı tebrik ederken, "Allah (cc) mübarek etsin, sana bereketler ihsan etsin, eşini de seni de hayır ve iyiliklerde ortak etsin." diye dua ederdi. Gerçekten aile, inanan bir insan için bereketin hiç kapanmadığı bir kapıdır. Bu kapıdan dualarla girmek, sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yuvayı mâmur etmek gerekir.
Ailenin en önemli rızkı, cennetten birer meyve olan çocuklardır. Çocukların ağzı dualı anne ve babaları, bu cennet meyvesinin kıymetini hiç bilmez olur mu? Çocuklar anne ve babalara bir emanettir çünkü. Daha ilk andan itibaren anne baba, gönüllerinin tüm aklığıyla çocuklarını yuvalarına buyur ederler. Allah Resûlü (sas), "Biriniz, eşiyle ilişkiye gireceğinde, "Bismillâh, Allah’ım, şeytanı bizden uzak tut. Şeytanı bize bahşedeceğin rızıktan (çocuktan) da uzak tut." diye dua eder de onların (bu birleşmeden) bir çocukları olursa, şeytan o çocuğa zarar veremez." buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sas) bir defasında Hz. Ömer’e (ra), asıl hazinenin altın ve gümüşte aranmaması gerektiğini anlatan şu sözleri söylemiştir: "(Ey Ömer!) Bir kişi için olabilecek en kıymetli hazinenin ne olduğunu sana söyleyeyim mi? O, saliha/iyi kadındır. Kocası ona baktığı zaman içini sevinç kaplar, kocası ondan bir şey yapmasını istediğinde yapar, kocası yanında olmadığı zaman (onun haklarını ve saygınlığını) korur."
Allah Resûlü’nün (sas) ifadesiyle saliha bir eş âdemoğlunun üç mutluluğundan biridir. Kötü eş ise mutsuzluk kaynağıdır. Fakat pek çok insan gelip geçici heveslerin peşine takılır, evliliklerini anlamsız şeyler üzerine kurmaya kalkar. Efendimiz (sas) kendi toplumundaki eğilimleri dikkate alarak ashâbına şöyle seslenmiştir: "Bir kadınla dört şey için evlenilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanı seç ki elin bereket görsün."
Öte yandan Allah Resûlü (sas), eşlerin birbirlerinin birtakım kusurlarını büyütmemelerini de ister. Peygamberimiz (sas), "Mümin bir kimse mümine olan eşine nefret beslemesin; (çünkü) onun bir huyunu beğenmezse de hoşlanacağı başka bir huyu mutlaka vardır." uyarısında bulunmaktadır.
Allah Resûlü (sas) aileler olarak akrabalarla ilişkiler konusunda da şöyle buyurur: "Akrabalık ilişkilerinizi sürdürebilmeniz için sülalenizi tanıyınız. Çünkü akrabalar arası bağların canlı tutulması ailede sevgi bağlarını güçlendirir, insanı varlıklı kılar, ömrü uzatır." Şu var ki, aile reisi önce kendi ailesine sahip çıkmalıdır. Sevgili Peygamberimizin (sas), "Bir kişi, sevabını Allah’tan (cc) umarak ailesine harcama yaptığında, bu harcama onun için sadaka olur." ifadeleri, aile reisini kendi ailesinin bakımını üstlenmesi ve ihtiyaçlarını gidermesi için teşviktir. İnsan, kazandığını öncelikle kendisi ve ailesi için harcamalıdır. Sonra akrabanın, sonra hâlâ imkânı varsa başkalarının ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
Aile, ekonomik bir birlik olduğu kadar, âdil bir paylaşma ortamıdır da. Burada sevgi, kanaat, yemek, mutluluk ve acılar ayrımsız paylaşılır. Bu bakımdan anne ve baba, sorumluluklarına uygun hareket etmeli ve çocuklarını ihmal etmemelidir. Onun için Peygamber Efendimiz (sas), "Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter." buyurur.
Aile, çocuklara güzel ahlâkın aşılandığı yerdir: "Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha değerli bir bağışta bulunmaz." Hayâ ve edep çocuklara verilebilecek en güzel değerlerdir. Allah’a (cc) olan inancını yitirdiği zaman insan zavallı bir hâle gelebilir. Câhiliyede öyle babalar vardı ki kızlarını ve hizmetçilerini kötü yola sevk edebiliyorlardı. Oysa Allah (cc), "Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın." buyuruyordu.
Ailede bulunan herkes kendince katkıda bulunur bu yuvaya. Çocuklar anne ve babaların yardımcısıdır. Eşler birbirlerinin üstüne titrer. Anne ve baba çocuklarını gözetir. Ailede bir büyük varsa saygı görür. O, tecrübesiyle, anaçlığıyla veya babacanlığıyla ailenin sağlam bir payandası olur. Geleneksel aile hayatımızda yaşlılar, hayatlarını evlâtları ve torunlarıyla bir arada geçirirdi. Günümüzde bu durum sanayileşme ve şehirleşmeye bağlı olarak biraz değişse de, "Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine ‘Öf!’ bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle!" âyeti bizi tüm canlılığıyla anne ve babamıza iyilik yapmaya sevk etmektedir.
Bencilliğe yer yoktur ailede, sürekli bir yardımlaşma vardır. Esved (ra) şöyle diyor: "Ben Allah Resûlü’nün (sas) eşi Âişe’ye (ra), "Peygamber Efendimiz (sas) evinde ne yapardı?" diye sordum. Hz. Âişe (ra), "Allah Resûlü (sas) ailesinin işiyle ilgilenirdi, yani ailesinin hizmetinde bulunurdu. Namaz vakti gelince de namaza çıkardı." diye anlattı." Hanımına yardım etmekten yüksünmeyen örnek bir eştir Efendimiz (sas). O bunu bizzat şöyle ifade eder: "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım."
Allah Resûlü’ne (sas) göre aile için ne yapılsa azdır. Allah Resûlü (sas), "Ailesini savunurken ölen şehittir." buyurur. İnsan gerektiğinde ailesi için canını bile feda edebilmelidir. Aile, vefanın fedakârlıkla, imanın ihsanla, bilginin hikmetle, sevginin hürmetle harmanlandığı yerdir. Bundan sonra bereket kendiliğinden gelir.
Aile yapısı sağlıklı olan toplum da sağlamdır. Hz. Peygamber (sas), "Kadını, kocası aleyhinde kışkırtan bizden değildir." buyurmak suretiyle aileye dışarıdan yapılan müdahalelerin tehlikesine işaret eder. Bir defasında kayınbiraderine, cinselliğini çağrıştıracak şekilde bir kadından söz eden bir kimseyi duyan Allah Resûlü (sas), "Bu, bir daha yanımıza gelmesin." buyurarak aile huzurunu kaçıracak kimselerin aile içine girmesine engel olunmasını istemiştir.
Ailenin mutluluğu için gerekli özveri gösterilmesine rağmen eşler arasında hâlâ önü alınamayan problemler devam ederse, iki tarafın ailelerinden sevgiyi ve bağlılığı küllerinden arındıracak âdil ve ileri görüşlü kişilere iş düşer. Bir aileyi kurtarmak için her şey yapıldıktan sonra boşanma nihaî çaredir. Belki de çaresizliğin bir ifadesidir ve her ne kadar helâl kılınmışsa da Allah’ın (cc) asla hoşlanmadığı bir adımdır.
Ailemiz, hayat boyu sahip olacağımız ahlâk, akıl ve şuurun temellerinin atıldığı, ruhlarımızın mânevî değerlerle beslendiği sıcacık yuvamızdır. Ailede ibadetin tadına varırız; kardeşliğin anlamını, anne babalığın şerefini, evlât olmanın güvenini keşfederiz. Ailede kendimize, yakınlarımıza ve bütün dünyaya bir anlam biçeriz. Aile ile paylaşmayı, geçinmeyi, sıkıntıyı hep birlikte göğüsleyip mutluluğu hep beraber yaşamayı öğreniriz.
Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam