Dr. Lamia LEVENT ABUL
DİB Süreli Yayınlar ve Kütüphaneler Daire Başkanı
İslam dini temizliği imanın bir parçası olarak görür. Namaz başta olmak üzere bazı ibadetlerin yerine getirilmesi için dinî bir temizlik olan abdest almayı farz kılar. Abdest maddi bir temizlik olmakla beraber temelde manevi bir temizlik ve arınma vasıtasıdır. Abdest fıkıh ıstılahında, hadesten temizlenme ile ifade edilir. Bununla hükmi yani manevi kirlilik kastedilir. Bu da maddi ve manevi temizliğin bir arada gerçekleştiğini gösterir. Nitekim Hz. Peygamber, bir Müslümanın abdest alırken yıkadığı her azasından işlemiş olduğu hata ve günahlarının da temizlendiğini haber veriyor bizlere. (Müslim, Taharet, 32.) Dolayısıyla kul, abdestle hem zahirî hem de bâtıni olarak arınır.
Hira’da ilk inen ayetlerden sonra indirilen Müddessir suresinde Resulüllah’a (s.a.s.) elbisesini temiz tutması buyrulmuş (Müdessir, 74/4.) ve bu ayet-i kerime, maddi olarak elbisesini temiz tutması, manevi olarak da nefsini arındırması olarak yorumlanmıştır. Hz. Peygambere ve onun şahsında Müslümanlara hem maddi hem de manevi temizlik emredilmiş, bu buyruğun daha ilk inen ayetlerde yer alması da temizliğin önemini ortaya koyması bakımından anlamlı görülmüştür.
Yüce Rabbimiz ibadet için kulunun kendi huzuruna varmadan önce ruh ve beden olarak temiz olmasını istemektedir. Namaz kulun Rabbiyle buluşması, onunla konuşmasıdır. Abdestin farz kılınmasının hikmeti bu önemli ibadetten önce kulun hem temiz hem de hazırlıklı ve şuurlu olmasıdır. Abdestin emredildiği ayet-i kerimede Hak Teâlâ, abdestle kullarını tertemiz kılmak ve onlar üzerindeki nimetini tamamlamak istediğini buyurmaktadır. Bunun manası, Hakk’a yakınlık sırrına erdiren bir namaz için öncelikle arınma şuuru içinde abdesti almak ve kalbini de Hak’tan gayrısından temizleyerek namaza durmaktır. Ayetin sonunda ifade edildiği gibi bu şuur üzere kulluk yapmak şükrü gerektiren yüksek bir bilinç derecesidir. (Maide, 5/6.)
İmam Gazali temizliği sadece beden ve elbisenin temizlenmesinden ibaret görmemek gerektiğini ifade ederek temizliği dört derecede açıklar. Birinci derece, kalbin Allah’tan başka her şeyden temiz olmasıdır. Enam suresinin 91. ayetinde “Allah de ve onları bırak” buyrulmasından maksat, kalp ancak Allah’tan gayrısından boşalırsa Hak ile meşgul olur. “La ilahe illallah” kelimesinin hakikati budur. Temizliğin imanın yarısı, bir parçası olmasının manası kalbin Allah’ın gayrısından temizlenmesiyle gerçekleşir. Bu, sıddıkların iman derecesidir. Temizliğin ikinci derecesi kalbin zahirîni hased, riya, kibir, hırs, düşmanlık ucub ve buna benzer kötü sıfatlardan temizlemektir. Ancak bundan sonra tevazu, kanaat, tövbe, sabır, korku ve ümit gibi güzel sıfatlarla tezyin edilir. Kalbi kötü ahlaktan temizlemek de imanın bir parçasıdır. Bu, muttakilerin iman derecesidir. Bedenin azalarını gıybet, yalan, haram yemek, hıyanet, namahreme bakmak gibi günahlardan temizlemek ise temizliğin üçüncü derecesidir. Günahlardan temizlenen azalar edep ile süslenir. Abidlerin iman derecesi olan üçüncü derecede azaların haramdan temizlenmesi de imandan bir parçadır. Beden ve elbiselerin her çeşit necasetten temizlenmesi ise temizliğin dördüncü derecesidir. Bu temizlik gerçekleştirildiğinde rükû, secde ve namazın diğer rükünleriyle ziynetlenilir. Bu derece, tüm Müslümanların iman derecesidir. Müslümanın alametifarikası namazdır. Temizlik de imanın bir parçasıdır. Her derecedeki temizlik imanın parçası olduğu için “Müslümanlık temizlik üzerine kurulmuştur.” denilmiştir. (Gazali, Kimya-yı Saadet, Ataç Yay., İstanbul 2019, s. 114-115.)
Büyük sufi Hücvîrî temizliği, zahirî ve bâtıni temizlik olarak iki şekilde açıklar. Beden temiz olmadan namaz sahih olmadığı gibi kalpteki taharet olmadan da marifet sahih olmaz. Beden temizliği için mutlak su lazımdır. Yani karışık, kirli ve kullanılmış su ile temizlik caiz değildir. Kalp temizliği için de halis ve saf bir tevhid lazımdır. Karışık ve dağınık bir itikat bu işe layık olmaz. Sufiler sürekli zahirde temizlik bâtında tevhid üzere bulunurlar. Zahirdeki temizliğe devam eden kimseleri melekler severler. Bâtında tevhid üzere bulunanları da yüce Allah sever. Hücvîrî, zahirdeki temizliğin sır ve ruh temizliğine uygun yapılması gerektiğini söyler. Ona göre abdest alırken kalbin de dünya sevgisinden yıkanması icap eder. Zahirdeki necasetten necata ermek talep edilirken bâtın ve kalp ile masivayı sevmekten necata ermek de hedefe konulmalı. Ağza su konulduğu zaman o ağzın masivanın zikrinden tahliye edilmesi de gerekir. İstinşak yapıldığı zaman abdest alan kişi günahın kokusunu da kendine haram kılmalı. Yüz yıkandığı zaman ünsiyet edilen şeylerin tümünden yüz çevirmek ve Hakk’a yönelmek icap eder. Elini yıkadığı vakit bütün tasarrufunu kesmesi gerekir. Başını mesh etiğinde işlerini Hakk’a teslim etmeli. Ayağını yıkarken her iki temizliğin de hâsıl olması için Allah Teâlâ’nın emrettiği haktan gayrı bir yerde ikamete niyet edemez. Hücvîrî böylelikle abdestteki zahirî emirlerin hepsini bâtına raptetmiştir. Çünkü dünya gaddar bir yerdir. Uzun uzun mücadele etmeden kalp dünyadan tahliye edilemez. Mücadelenin en önemlisi zahirde adaba riayet etmek ve her halükârda bunu muhafaza etmektir. (Hücvîrî, Keşfü’l- Mahcûb, Dergâh Yayınları, İstanbul 2010, s. 354-355.)
İnsan ruh ve bedenden müteşekkildir. Tekâmül yolundaki insan, Rabbine yakınlaşmak için ruh ve beden bütünlüğünü göz ardı etmemeli. Ruhun mekânı olan bedeni temizleyip ihtimam gösterdiği gibi ruhunu da arındırmalıdır. Rabbimizin emir buyurduğu tüm ibadetler insanın maddi ve manevi olarak arınıp tekâmül etmesine vasıtadır. Biz kullar dışımızı, elbisemizi, evimizi, çevremizi, yediklerimizi ve içtiklerimizi temiz tuttuğumuz gibi içimizi, kalp ve nefsimizi de temizlediğimizde hakiki manada temizliği gerçekleştirmiş oluruz. Çünkü Hak Teâlâ çokça tövbe edenleri ve temiz olanları sever. (Bakara, 2/222.)