Ahmet OĞUZ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
“أَفْضَلُ الْأَعْمَالِ الْحُبُّ فِي اللَّهِ وَالْبُغْضُ فِي اللَّهِ”
“Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.” (Ebu Davud, Sünnet, 2 [4599].)
Sevgi, insan ruhunun derinliklerine işleyen ve yaratılıştan gelen bir duygu olup değişik tezahürleri bulunan bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde, genellikle “hubb” ve “muhabbet/mahabbet”, bazen de “vüdd”, “meveddet” kelimeleri ve bunların türevleriyle ifade edilmekte olup sevginin coşkulu şekli için aşk, zıddı için ise “buğz” ve “adâvet” kelimeleri kullanılmaktadır. (Süleyman Uludağ, “Muhabbet”, DİA, 30/384.)
İnsanın hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için yeme içme gibi maddi ihtiyaçlarının yanı sıra iman, ibadet ve dua gibi manevi ihtiyaçları da vardır. Dolayısıyla insanın mutlu olabilmesi için bu ihtiyaçların dengeli bir şekilde karşılanması gerekir. Hiç şüphesiz manevi ihtiyaçlarımızdan biri de sevmek ve sevilmektir. Sevgi, yaratılıştan gelen önemli bir duygudur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesiyle “Mümin, seven ve sevilen kimsedir. Sevmeyen ve sevilmeyen kişide hayır yoktur.” (Taberani, el-Mu‘cemü’l-Evsat, 6/58 [5787].) Ancak sevgi, iman ve onu besleyen salih amelle zirveye ulaşır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “İman edip salih amel işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.” (Meryem, 19/96.) Sevgi ve muhabbet kavramı hem Allah’a hem de insanlara nispet edilmektedir. Sevginin değişik tarifleri olmakla beraber bunların müşterek noktası, sevenin Allah, sevilenin kul veya sevenin kul, sevilenin Allah oluşudur. (Raşit Küçük, Sevgi Medeniyeti, s. 25.) Zira Allah’ın bir ismi de el-Vedûd olup (Hud, 11/90; Buruc, 85/14.) rızası doğrultusunda hareket eden mümin kullarını seven ve yaratılmışlar tarafından sevilen anlamına gelmektedir. (Bekir Topaloğlu, “Vedûd”, DİA, 42/598-599.) Hz. Peygamber, insanların Allah’ı tanımalarına ve sevmelerine vesile olduğu için (Âl-i İmran, 3/31.) hem yaratanı hem de yaratılmışı seven kâmil bir insandır. Kendisi, Allah’ın sevgili kulu anlamına gelen “habibullah” olduğunu, fakat bunu övünme vesilesi yapmadığını söylemiştir. (Tirmizi, Menakıb, 3 [3616].) “Habibullah” nitelemesi, Müslümanların, “Resulüllah” lafzından sonra en çok zikrettikleri bir vasıf olmuştu. (Topaloğlu, “Muhammed”, DİA, 30/438.)
Hz. Peygamber, sevgi ile iman arasındaki ilişkiye şöyle dikkat çekmektedir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız…” (Müslim, İman, 93 [54].) Allah’a iman edip salih amel işleyenlerin, Allah’ın sevgisini kazanacakları bir ayette şöyle dile getirilmektedir: “... İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara, 2/195.)
Sevgiye öncelikli olarak layık olan elbette Allah ve Resulü’dür. Nitekim hadislerde Allah ve Resulü’nün, herkesten daha çok sevilmesi gerektiği (Buhari, İman, 8 [15]; Müslim, İman, 69-70 [44].), böyle davranmanın âdeta tadının iliklerde hissedildiği kâmil bir imanın göstergesi olduğu ifade edilmiştir. (Buhari, İman, 9 [16]; Müslim, İman, 67 [43].) Birbirini Allah için seven, bu sevgiyle buluşup bu sevgiyle ayrılanların, mahşer gününde Allah’ın özel konukları olarak arşın gölgesinde ağırlanacak yedi bahtiyar zümreden olacakları müjdelenmiştir. (Buhari, Zekât, 16 [1423]; Müslim, Zekât, 91 [1031].) Ancak Allah ve Resulü’nü sevmek kuru bir iddiadan ibaret olmayıp onların rızası doğrultusunda yaşamayı gerekli kılmaktadır. Zira seven kişi, sevdiğine itaat edendir. İmam Şafi’ye nispet edilen bir şiirde şöyle denilmektedir: “Allah’ı sevdiğini söylersin, O’na isyandan geri durmazsın. Böyle bir sevgi sahte olup gerçek olması muhaldir. Şayet sevginde samimi olsaydın elbette O’na itaat ederdin. Zira seven kişi, sevdiğine itaat edendir.” (Divanü’l-İmami’ş-Şafii, s. 96.) Ashab-ı Kiram da Hz. Peygamber’i canlarından daha çok sevmişler ve sevgilerini, “Anam babam sana feda olsun ya Resulüllah!” diyerek ifade etmişlerdir. (Beyhaki, Şu‘abü’l-iman, 13/27 [9903].)
Allah ve Resulü’nden sonra sevgiye layık olanların başında, dünyaya gelmemize vesile olan anne ve babamız, onlardan birer parça olan kardeşlerimiz, acısı ve tatlısıyla hayatı paylaştığımız eşimiz ve amel defterimizi açık tutmaya namzet evlatlarımız gelmektedir. Dolayısıyla bunları sevmeli ve sevdiğimizi dile getirmeliyiz. Zira sevmek kadar sevdiğimiz kişiye bunu hissettirmek de önemlidir. Sevgililer sevgilisi Hz. Peygamber (s.a.s.) diğer konularda olduğu gibi sevgi konusunda da bize örnektir. Bir hadis-i şerifinde torunu Hz. Hasan’a yönelik, “Allah’ım! Ben bunu seviyorum, onu sen de sev, onu sevenleri de sev!” (Buhari, Libas, 60 [5884]; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe, 56-57 [2421].) demek suretiyle sevgisini dile getirmiştir. Biricik kızı Hz. Fatıma yanına geldiği zaman, ayağa kalkar, elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Hz. Fatıma da bu güzel ahlakı örnek alarak babasına aynı şekilde davranırdı. (Ebu Davud, Edeb, 143-144 [5217].)
Rivayet edildiğine göre bir adam, Hz. Peygamber’in yanında iken oradan birisi geçti. Adam, “Ey Allah’ın Resulü, ben o adamı gerçekten seviyorum.” dedi. Peygamber de ona, “Bunu ona söyledin mi?” diye sordu. Adam, “Hayır” dedi. Hz. Peygamber, “(Git) ona söyle.” buyurdu. Bunun üzerine adam, o kimsenin yanına gitti ve “Ben seni Allah için seviyorum.” dedi. Öteki adam da “Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin.” karşılığını verdi. (Ebu Davud, Edeb, 112-113 [5125].)
Resul-i Ekrem efendimiz bir gün Muaz b. Cebel’in elini tutarak ona, “Ey Muaz! Ben seni seviyorum.” dedi. Muaz da “Ben de seni seviyorum, ey Allah’ın Elçisi!” diye karşılık verdi. (Nesai, Sehiv, 60 [1304].) Bunun ardından Hz. Peygamber (s.a.s.) ona şu tavsiyede bulundu: “Ey Muaz! Sana her namazın ardından şu duayı söylemeyi terk etmemeni tavsiye ediyorum: ‘Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmekte bana yardım eyle!’” (Ebu Davud, Vitir, 26 [1522].)
Yüce Allah, kudsi hadiste şöyle buyurmaktadır: “Sırf benim rızam için birbirini seven, benim rızam için toplanan, benim rızam için birbirini ziyaret eden ve benim rızam için infakta bulunanlar, benim sevgimi hak ederler.” (Muvatta, Şa‘ar, 16.); “Benim rızam uğrunda birbirlerini sevenler için peygamberlerin ve şehitlerin bile imreneceği nurdan minberler/köşkler vardır.” (Tirmizi, Zühd, 53 [T2390].) Bu hadislerden anlaşıldığı üzere sevgiyi değerli kılan, dünyevi çıkar beklemeden sırf Allah rızası için olmasıdır. (Hadislerle İslam, 3/71-84.) Ashab-ı kiram da bu müjdeye nail olmak amacıyla birbirlerini Allah için sevmiş ve her türlü fedakârlıkta bulunmuşlardır. (Haşr, 59/9.)