Nermin Taylan
Asırları aşan nasihatlerin sahibi olan Göktürkler, VI. asır ile VIII. asır arasında hüküm sürmüşlerdir. Bilindiği üzere VI. asrın ilk yıllarında Türk devletinin başında Avarlar bulunmaktaydı fakat 552 tarihinde Bumin Kağan, Avar idaresine son vererek Göktürk hanedanının önünü açtı. Büyük kağanlığın asıl merkezi olan doğu kısmıydı, batı kısmı ise doğuya bağlı bir kağanlık olarak idare edilmekteydi. Avarların idaresine son veren Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Kağan 576 yılına kadar batı kısmının kağanı olarak görev yaptı.
Bumin Kağan, Göktürk hâkimiyetini kurduğu sene hayatını kaybedince yerine birincisi 553, ikincisi 553-572 ve üçüncüsü 572-581 tarihlerinde, yaş sırasına göre olmak suretiyle, üç oğlu geçti. Bumin Kağan’ın ilk tahta geçen oğlu Mukan Kağan zamanında devlet Mançurya’dan İran’a kadar genişleyip bir imparatorluk hâline geldi. Sonraki yıllarda güçlü ve tecrübeli hakanların yokluğu, içte yaşanan boy kavgaları ve özellikle Çin entrikaları sebebiyle 630 yılında devletin asıl bölgesi olan doğu kısmı Çin’in hâkimiyeti altına girdi.
Zamanla Çin hâkimiyeti batı kısmına da sirayet etmeye başlayınca Kutluğ Kağan veya kurucu adıyla İltiriş Kağan tarafından 680-682 tarihlerinde devlet yeniden toparlanarak Çin hâkimiyetine son verildi. 691 yılında İltiriş Kağan’ın vefatıyla birlikte yerine geçen Kapgan Kağan zamanında devlet eski ihtişamını yakalamayı başardı.
Devleti yeniden toparlamayı başarıp Çin esaretine son veren İltiriş Kağan’ın Bilge ve Kül Tigin isimlerinde iki oğlu vardı. Babaları öldüğünde 7 ve 8 yaşlarında olan şehzadeler 716 yılında amcaları öldüğünde yetişkin birer askerdi ve devletin başına geçmeye namzetlerdi. Bilge Kağan hükümdar olurken kardeşi de ona yardım ediyordu. Nihayet baba ve amcaları döneminden kalma tecrübeli vezirleri Tonyukuk ile devletlerini daha da kuvvetlendirmeyi başardılar. Gün geçtikçe devletin gücüne güç katılıyordu ancak 731 yılında Kül Tigin ve 734 yılında Bilge Kağan’ın ölümüyle birlikte sona gidiş başladı. Bilge Kağan’ın ölümünden on sene sonra, 735 yılında Uygurlar devleti ele geçirerek Göktürk hâkimiyetine son verdiler.
Bilge Kağan’ın emanetleri
Orhun yazıtları bu Türk hanedanı Bilge Kağan döneminin emanetleridir. Anıtlardan birincisini Kül Tigin’in ölümünden sonra ağabeyi Bilge Kağan tarafından 732 yılında, ikincisi olan Bilge Kağan abidesi de onun ölümüyle 735 yılında oğlu tarafından diktirilmiştir. Üçüncü abide olan Tonyukuk abidesi ise 720-725 senelerinde bizzat kendisi tarafından yaptırılmıştır. Aynı bölgede bulunan Orhun yazılı abide sayısı altı olsa da büyük ve mühim olanlar bu üç tanesidir. Kül Tigin abidesi esaretten kurtulup kağan olması ve devleti kuvvetlendirmesi sebebiyle kahraman kardeşine karşı Bilge Kağan’ın duyduğu saygı, minnet, hayranlık duygularını aynı edep ve coşkuyla anlatmasıdır. Burada önemli olan diğer bir mevzu da Bilge Kağan’ın abidelere yazıların kazınması ve dahi dikilmesi sırasında bizzat başında durup nezaret etmiş olmasıdır. Yani bu abidede yer alan hitabe onun ağzından çıkmıştır ve aslında abidede bizzat kendisi konuşmaktadır.
Abidelerin bulunması
Her şey 1707 yılında Poltova Muharebesi’nde esir düşen bir subayın Ruslar tarafından Sibirya’ya sürülmesiyle başlar. 13 yıl sürgünde kalan Messerschmidt’in rehberi olan Strahlenberg oldukça rahat bir şekilde bölgeyi gezer dolaşır. Sürgünün bitmesiyle birlikte de 1722 yılında vatanına döndükten sonra 1730 yılında, bölgede yaptığı araştırmalarını yayınlar ve burada Yenisey yazıtlarından bahsedince bu yazı oldukça dikkat çeker. Ardı ardına Yenisey anıtları bulunur ve nihayetinde ise 1899 yılında Rus Arkeolog Yadrintsev tarafından Orhun Kitabeleri bulunur.
Bu tarihten sonra bölgeye heyetler gönderilir, fotoğraflar çekilir, yazılar yazılır. Artık dünya tarihinin yeniden kaleme alınması gerekmektedir çünkü daha evvel başka milletlerden öğrenilen Türk tarihini artık bir Türk hükümdar anlatmaktadır. Bölgeye gidip fotoğraf çeken Fin Heyeti ve Radloff bunları Avrupa’nın çeşitli ilim merkezlerine dağıtır ve bunlardan büyük atlaslar hâlinde neşreder. Neşriyatlardan sonra bu yazıları okuma çalışmaları hızlanır ve nihayetinde Danimarkalı Wilhelm Thomsen, 1893 yılında Orhun Kitabelerini çözmeyi başarır. Evvela abidelerde çok geçen Tengri, Türk ve Kül Tigin kelimelerini çözer ve ardından abidelerin tamamı okunur. Sonrasında Amerika’dan Avrupa’ya kadar birçok ülkede Orhun Abideleri ile alakalı çalışmalar yapılır. Bölgede yeni bulgular elde edilir. Yüzlerce heykel, balbal, mezar ve çeşitli eserler bulunur. Bu çalışmalar sırasında Kül Tigin heykelinin başı dahi bulunup gün ışığına çıkarılır.
Kül Tigin Anıtı bir kaplumbağanın üzerinde dikilmiştir çünkü Türklerde kaplumbağa “uzun ömür ve kalıcılığı” simgelemektedir. Bilge Kağan anıtı oldukça hasar görmüş vaziyettedir. Kül Tigin anıtı ise keşfedildiği zaman kaidesinin yanına devrilmiş olarak bulunmasına rağmen daha az hasar görmüştür. İkisi de hemen hemen benzer yüksekliğe sahiptirler. Yazıtların harfleri yukarıdan aşağıya doğru okunmaktadır ve kesme işareti niteliğinde sözcüklerin arasında iki nokta kullanılmıştır. Satır aralıkları ise sağa doğru yani saat yönünün tam yersi yöndedir. Doğu cephesinin üstünde kağanın işareti vardır. Batı cephesi büyük bir Çince kitabe ile kaplıdır. Diğer üç cephesi Türkçe kitabelerle doludur. Yaşadığımız yüzyılda ülkemizin de büyük ölçüde katkı sağlamasıyla birlikte anıtlar bulundukları yerlerden daha fazla hasar görmemeleri için müzeye kaldırılmış, yerlerine asıllarıyla birebir hazırlanmış replikaları konulmuştur.
Gelecek nesillere dersler
Anıtların tasvir ve tarifini ansiklopedilere bırakarak ihtiva etmiş olduğu manaya dönelim şimdi. Mesela Kül Tigin anıtının güney yüzünde Tük hakanı şöyle seslenir: “Türk hakanı Ötüken dağlarında oturur ise ülkede hiçbir sıkıntı olmaz. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim denize pek az kala durdum; güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim; Tibet’e pek az kala durdum; batıda İnci Irmağı (Seyhun) geçerek Demir Kapı’ya kadar ordu sevk ettim; kuzeyde Yir Bayırku topraklarına kadar ordu sevk ettim; bunca diyara kadar orduları yürüttüm ve anladım ki: Ötüken dağlarından daha iyi bir yer asla yok imiş.”
Bilge Kağan yazıtının kuzey yüzünde ise gelecek nesillere ibret almaları için öğütler verilir: “Çin halkının sözleri tatlı, ipekli kumaşları yumuşak imiş. Tatlı sözlerle, yumuşak ipekli kumaşlarla kandırıp uzak halkları öylece yaklaştırırlar imiş. Tatlı sözlerine, ipekli kumaşlarına aldanıp Türk halkı, çok çok öldün! Türk halkı, mutlak öleceksin! Güneyde Çuğay dağlarına Töğültün ovasına yerleşeyim dersen, Türk halkı mutlak öleceksin! Türk halkı aksisin! Acıkırsan doyacağını düşünmezsin, bir doyarsan acıkacağını düşünmezsin. Öyle olduğun için besleyip doyurmuş olan hakanlarının sözlerini almadan her yere gittin, oralarda hep mahvoldun tükendin. Her ne sözüm varsa ebedî taşa hakkettim. Ona bakarak öğrenin.” Yine Bilge Kağan babasının seferlerini anlatırken şunları söyler: “Tanrı öyle buyurduğu için, devletliyi devletsiz bırakmış, hakanlığı hakansız bırakmış, düşmanları bağımlı kılmış, dizlilere diz çöktürmüş, başlılara baş eğdirmiş. Babam hakan, öylece devleti yasaları koyup vefat etmiş. Babam hakan vefat ettiğinde ben sekiz yaşımda kaldım. Türk Oğuz beyleri, halkı işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Türk halkı senin devletini, yasalarını kim yıkıp bozabilir idi?”
Birlik beraberlik mesajları
Kül Tigin yazıtının güney, doğu ve kuzey yüzlerinde (Kök)Türk harfli Türkçe metin; batı yüzünde ise Tang İmparatoru Xuan Zong tarafından yazılmış Çince bir metin bulunmaktadır. Bu metnin tercümesinde Çin İmparatoru bizzat kendi ağzıyla 11 eli hünerli usta göndererek bu anıtlara Çince yazıyı yazdırdığını anlatır. Devamında ise dünyanın yaratılışından başlayarak Hunlara ve Göktürklere kadar tarihi sonrasında da Türklerle Çinliler arasındaki savaşları anlatır. “O mavi gök, yeryüzünü kaplayıp her şeyi koruyup kollamıştır. Gök ve yer bir olup hayallerdeki güzel toplumu meydana getirmiştir.” sözleriyle Türk hakanını övdükten sonra vaktiyle Çinlilere bağlanan bir Türk yerleşimini hatırlatarak özetle Çinliler ve Türkler arasında barış olsun ama Türkler hep bize bağlı kalsın der.
Yazıtlardan anlaşıldığı üzere dünyanın yaratılışından başlayıp Göktürklere kadar gelir ama hükümdarın görevleri, halkın vazifeleri, vatan sevgisi, birlik ve beraberlik içerisinde daima var olunacağını ifade eder. Ötüken’de kalarak vatanı nasıl terk etmeyerek ayakta tuttuklarını, Türklerin günlük hayatından kesitler, savaşlar, kağanların değişmesi, aile ilişkileri, cenaze törenlerinin nasıl olduğunu açıklayıp Türk ulusuna uyarılarda bulunduktan sonra Çin’in nasıl bir düşman olduğunu anlatır.
Türk hakanı devlet adamının halkı nasıl yöneteceğini, halkın devlete karşı görevlerini ve dahi birlik beraberlik içerisinde olursa şayet bir millet: kıyamet kopmadıkça vatanlarından onları asla kimsenin söküp atamayacağını en bedihi şekilde anlatmış. Ve ülke olarak uygulamamız gereken reçeteyi 1289 yıl önce taşa kazımıştır.