Aylık Dergi

Dijital Çağda İrşadın İmkanı

Dijital çağda sağlıklı bir din anlatısı, dinlerin, özelde ise İslam dininin “hakikat olma” niteliğinin çok boyutlu aktarımını gerektirmektedir.

Abone Ol

Doç. Dr. Muhammed KIZILGEÇİT
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dijital çağda, insanların tutum ve davranışlarını yönlendiren, eylemlerini ve genel olarak yaşamını anlamlı hâle getiren değerlerin teknolojikleşme ve dijitalleşme ile etkileşim niteliği farklı açılardan ele alınmaktadır. Bu kapsamda dijital manipülasyon, dijital linç, mahremiyet ihlalleri, geleneksel iletişim etiğinin sanal evrende işlevini yitirmesi ve dijital etik değerlerin ve normların henüz oluşmaması veya bu değerler üzerinde henüz bir uzlaşıya varılmaması etik krizlere sebep olmaktadır. Belirtilen etik krizin temelinde ise dijital toplumsallığa ait herkes tarafından kabul görmüş dijital değerlerin ve normların belirsizliği veya zayıflığı; gerçeklik dünyasında cari olan değerlerin sanal âleme, hangi nitelik veya uygulama ile aktarılacağının kurgulanamayışı/düzenlenemeyişi bulunmaktadır.

Son yıllarda yaşanan bilgi iletişim teknolojilerinin öncülük ettiği toplumsal değişim, daha önce benzeri yaşanmamış büyüklükte küresel iletişim ve etkileşimin önünü açmıştır. Dijital iletişim platformları ve mobil cihazlar sayesinde nesnel varlığa dair ne varsa dijitalleştirilerek sanal ortamlara taşınmaktadır. Toplum olabilmenin, birlikte yaşamanın asgari şartları irdelendiğinde ortak değer ve anlam dünyasına, toplumsal normlara, benzer ideal ve hedeflere sahip olmanın insanları bir arada yaşamaya ve toplumsallığa dâhil ettiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda dijital ortamların sağladığı iletişim ve etkileşimi; gündelik hayatta dâhil olduğumuz, fiziksel olarak temasta bulunduğumuz toplumsal ideallerin bir benzerinin var olması gerektiği bir alan olarak tahayyül etmek mümkündür. Bununla birlikte dijital ortamlar bir yandan nesnel dünyanın bir temsili olsa da diğer taraftan kendi içinde bir bütünlük oluşturarak kendi toplumsallığına dair bir anlam ve değer üretme kapasitesine sahip görünmektedir. (A. Aslan, & Ş. Işıkılı, Dijitalleşen Değerler ve Yeni Dijital Normlar: Sosyal Medya Örnek Olay İncelemesi, Atatürk Üniversitesi Yay., 2022.)

Dijitalleşme ile birlikte toplumda yaşanan değişimin etkileri, toplumu oluşturan ortak duygu, düşünce ve ideallerin değişmesine de neden olmaktadır. Değer adını verdiğimiz ve insan yaşamına anlam katan davranışların dijitalleşen birey için ne ifade ettiği ve bu bireyin değerlerinin neler olduğu oldukça önemlidir. Değerler en basit anlamıyla insanın herhangi bir şey için harekete geçmesini sağlayan temel bilişsel güdülerdir. Zamana ve durumlara göre değişiklik göstermeyen, bilişsel olarak insanın benimsediği soyut ve arzu edilen hedeflerdir. Değerler önemlerine göre değişir. Bir insanın bir değere atfettiği önem ne kadar yüksekse o değere bağlı kalacak şekilde davranması daha olasıdır. Modernite-değer ilişkisinde kabul gören genel kanaat, şehirleşmenin ve sanayileşmenin bir değer erozyonuna sebep olduğudur. Kısmen tepkisel bir yaklaşımı ifade eden bu düşünce, dijital çağda tekrar gözden geçirilmeyi, modernite sonrasında değer-insan-zaman-mekân ilişkisi bağlamında yeniden düşünülmeyi gerekli kılmaktadır.

Değerler bir ortak hareket etme arzusu ile insanların etkileşim içinde bulunmanın şablonlarını ortaya koymaları açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. İnsanların ortak uzlaşıma dayalı bir yapıyı inşa etmek üzere paydaş oldukları bir yapı olarak değer yaklaşımı, günümüz dünyasının dijital bir köye dönüşmesi açısından insanların dâhil olabileceği en büyük imkân alanını oluşturmaktadır. Burada dinin değişmeyen sabitelerini, değişmeyen değerlerin anlam ve uygulama hüviyetini yeni düzlem ve âlemlere taşımak olmazsa olmazdır.

Yeni atmosferde/dijital çağda insani düzlemi teknolojiye kurban etmeden; fakat yeni atmosferi ve çağı da dikkate alarak yeni bir kurgu inşasında olmak gerekiyor. Otomat sistemlerden buharlı makinelere geçişte insanoğlunun yaşamış olduğu övünç, umut ve belirsizlik ne ise bugün yapay zekâ teknolojilerine karşı yaşadığımız hâletiruhiye de böyle bir hâl aslında. Değerler dijital çağda nasıl konumlanmalıdır, sorusuna bu meyanda hazırlanan çalışmalardan (Şevki IŞIKLI & Alaattin ASLAN, 2022.) hareketle şu şekilde cevap vermek mümkün:

• Değerler, teknolojik gelişimin içine gömülebilir.

• Dijital değerler hakkında bilinçli ve açık düşünmek ahlaki açıdan önemlidir.

• Değerler ve ahlaki mülahazalar, teknoloji üretilirken daha tasarım aşamasında dikkate alınmalıdır.

• Teknolojiyi üreten mekanizmanın, hem mekanizmanın kendisinin hem de insanlığın geleceğinin değer merkezli bir tahayyül ve işleyişle olabileceğine kani olması gerekir.

• Değerlere kaynaklık arz eden inanç müntesipleri, teknolojiyi değer kurgusunda üretmelidir.

Yaşamakta olduğumuz yeni gerçeklik, reel ve sanal âlemler arasında geçişkenlik imkânı veren bir düzlem. Birinci düzlemde (reel âlemde) var olmamız, geleneksel bilgimiz ve özellikle inancımız dolayısıyla bizi biz yapan kişilik ve kimliğimizle mümkündür. İkinci düzlemde (sanal âlemde) varlığımız, ilk âlemde varlığımızın/bizi var kılan gerçekliğin doğru bir iz düşümü ya da yansımasıyla anlam ya da karşılık bulacaktır. Dolayısıyla geleneksel bilginin ya da inancın hüviyeti, gerçekte/yaşamakta olduğumuz âlemde hakikat niteliğinde içleştirilmeli/aktarılmalı ki birey hangi atmosferde bulunursa bulunsun inanç ve değerler olmadan nefes alamayacağının kararında ve arayışında olsun. Gençlerin dili ile söyleyecek olursak “Bir adaya gitmen ve yanına sadece üç şey alman gerekirse sen ne almak istersin?” hitabına üç değerle cevap verebilsin…

Sanal düzlemde üretilen bireyin tahayyül âleminin, haz odaklı sınırsızlığı deneyimlemek istediği, insani oluşu geride bırakmaya çalıştığı bir düzlem olduğu hesaba katılmalıdır. Dolayısıyla bireyin tahayyüle dair şemaları seküler veya profan bir nitelikte ise kendi iç dünyasını inşa ettiği şemaları da ve bu dünyanın sanal gerçekliğe yansıyan gerçeklik kurgusu da seküler ve profan olacaktır. Yani, İbn Tufeyl’in (ö. 581/1185) Hayy anlatısı fizyolojik ve bilişsel bir gelişim sürecini ayrıca bireyin gelişim ve öğrenme serüvenini barındırmakla birlikte neticede bireyi tevhide götüren bir anlatıdır. Buna karşın Daniel Defoe’nun (1660-1731) serüven romanı olan Robinson Crusoe, hem yalnızlık psikolojisini yansıtır hem ekonomik bireyciliğin, şifrelenmiş gizli bir öz geçmişin izlerini taşır hem de emperyal bir genişleme hayalini ve kehanetini içinde barındırır. George Orwell’ın (1903-1950) “Hayvan Çiftliği” adlı eseri ise bireyi ve modern dünyayı kapitalizmin meşruiyetine taşır.

Dijital çağda sağlıklı bir din anlatısı, dinlerin, özelde ise İslam dininin “hakikat olma” niteliğinin çok boyutlu aktarımını gerektirmektedir.

Dijital çağda -Batı dünyasından başlayarak tüm insanlığı etki alanına alacak bir hinterlandda- din için uygun görülen nitelik; mistik ve metafizik bir olgu niteliğidir. Spiritüel arayışlara cevap verme başarısıdır. Dijital çağın bireyi, reel veya sanal düzlemde ya da hangi modda olursa olsun yanında “kendisine müdahale etmeyecek fakat varlığını/teselli verici gücünü hep hissettirecek” bir tanrı arayışındadır. Bu arayışa, dijital çağın insana ulaşma zemini olarak yapıcı bir yaklaşımla başvurulabilir. Yani İslam’ın ve ondan beslenen değerlerin anlam odaklı bir sunumu ile bu çağın insanına ulaşılabilir. Nitekim son yüzyılın en çok okunan Batılı psikoloji yazarlarına bakıldığında, bunların anlam odaklı bir yaklaşımla Hristiyanlıktan boşalan alanı doldurmaya çalıştıkları görülecektir. Fakat bu din anlatısı, dinin ve değerlerin salt mistik ve metafizik bir gerçeklik alanına hapsedilme tehlikesini barındırmaktadır. Batı’nın, Hristiyanlığın buharlaşması ile sonuçlanan tecrübesini dikkate alarak bu anlatının olabildiğince özenle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Buna karşın bu durumun gerekliliği ise dijital çağ bireyinin etkileşim hâlinde olduğu doğu dinlerini veya yeni dinî hareketleri spiritüel arayışına bir cevap olarak konumlandırmasındadır. Ülkemizde son dönemde çokça izlenen kliplerde karşılaştığımız mistik unsurlarda belirttiğimiz husus dikkatleri çekmektedir.

Dijital çağda din anlatısı, birey ve toplum için kültüre dönüşecek şekilde kurgulanmalıdır. Etki alanına her bir aile ferdini, gerçeklik ve sanal âlemi alacak şekilde üretilmelidir.

• Her birey veya toplum, yaşamın tüm dönemlerinde/hayatının her anında ilme dayanan veya bilimsel bilgiyle üretilen motivasyon unsurlarıyla hareket etmez. Sosyal psikolojide farklı bilimsel çalışmalarla (Muzaffer Şerif, Artur Ashe, Milligram, Stanford) temellendirilen “uyma” davranışıyla harekete geçer. Dolayısıyla dijital çağda yaşayan bireyin, teknolojik araçları ve düzlemleri sosyal uyumu gerçekleştirmek üzere işlevselleştirdiği düşünüldüğünde, din adına üretilen değer odaklı gerçekliğin toplumun geneli tarafından uygulama düzeyine geçirilmesi için dinî değerlerin bir kültür oluşturacak şekilde yaygınlaştırılması gerekir. Belli bölgelerde ve ailelerde hafızlık geleneğinin oluşu, o bölge insanının veya ailenin hafızlığa hak ettiği değeri vermekle birlikte bunu bir kültüre dönüştürmelerinden de kaynaklanmaktadır.

• Sanal düzlemde değer odaklı üretimler yapılmalı. Yoğun bir dijital okuryazarlık farkındalığından sonra değer kaynaklı üretimlerin göze ve gönle gelmesi için algoritmalar oluşturulmalıdır. Oluşturulan algoritmalarla, bireyin değer odaklı paylaşımlara ve üretimlere daha hızlı ulaşması sağlanmalı; aksi üretimlerden uzak kalabilmesinin zemini de güçlendirilmelidir.

• Yaşamakta olduğumuz âlem için sinema, tiyatro, kısa bilgilendirme filmleri, klip, öykü, roman, karikatür, geleneksel el sanatları vb. araçlara daha fazla yoğunlaşmakla birlikte; bunların sanal düzleme aktarımlarına da aynı düzeyde önem vermeli. Gerçek üretimden yola çıkarak “insanlığın geleceği projesi” düşüncesi/ideali yaklaşımıyla sanal âlemler kurma girişiminde bulunulmalı. 
Son olarak şunu ifade etmek isterim: 12 Temmuz’da NASA tarafından evrenin en derin görüntüleri paylaşıldı. Bazı dinî siteler, tebliğe vesile olması ve tefekkür edilmesi için iyi niyetli olarak bu fotoğraflara kâinata dair ayetleri yazarak paylaştı. Bu paylaşım irşatta ve tebliğde bulunmanın bir yolu olarak düşünülebilir. Fakat NASA bu kareleri paylaşırken ABD Başkanı Joe Biden “Bu keşif, Amerikan halkına özellikle de çocuklarımıza, kapasitemizin ötesinde hiçbir şeyin olmadığını hatırlatacaktır.” ifadeleriyle bu keşfi insanlığa duyurdu. Böylece, belki de asrımızın kâinata dair en önemli keşiflerinden biri,kutsaldan uzak, materyalist determinizmle ve ayrıca olabildiğince kibirli ve ötekileştirici bir ifadeyle tanıtıldı. Dijital çağda bir Müslümana düşen en büyük irşat ve tebliğ yollarından biri hem reel âlemde hem de sanal düzlemde bu keşifleri gerçekleştirmek ve bunu olabildiğince mütevazı bir üslupla, tevhid ve Allah’ın yüceliğiyle ilişkilendirerek dünyaya duyurmak olsa gerek…