İslam tarihinde hicretin önemli bir yeri vardır. Hazreti Muhammed, (s.a.s.) Akabe Biatlarıyla başlayan süreçlerin sonunda Mekke’de bulunan Müslümanlarla o zaman ki adıyla Yesrib’e (Medine) hicret etme kararı aldı.

Hicri Takvimin başlangıcı olarak da kabul edilen bu kutlu yolculuğun ilk durağı olan Sevr Mağarası’nı ve Hicretin başlangıcında yaşanan olayları, o gün meydana gelen bu hadiselerden bugün hangi derslerin alınması gerektiğini Dini Yayınlar Genel Müdürü Doç. Dr. Fatih Kurt’la konuştuk.

Sevr Dağının eteklerinde Diyanet Haber’in sorularını yanıtlayan Kurt, Hicret öncesinde Mekkeli müşriklerin Hazreti Peygambere zulüm ve baskılarının arttığını ifade ederek, “

ikinci Akabe Biatlarından sonra Medinelilerin de daveti söz konusu olunca Peygamber Efendimiz arkadaşlarına Medine-i Münevvere’ye hicret etme izni verdi ve ardından da kendisine gelen izinle Medine-i münevvere gitme planı yaptı. Bu esnada Peygamberimizin birkaç Müslümanla Mekke-i Mükerreme’de kaldığını öğrenen Müşrikler Darunnedve’de bir  araya gelerek Peygamber Efendimizi öldürme kararı aldılar.” dedi.

“Peygamberimiz yatağına Hazreti Ali Efendimizi bıraktı”

Kurt, müşriklerin Hazreti Peygamberi öldürmek için her aileden bir genç alarak adeta bir suikast timi oluşturduklarını belirterek, “Müşrikler, Hazreti Peygamberi öldürme kararını bir stratejiyle alarak, ‘Farklı kabilelerden, ailelerden, gençleri, insanları toplayalım. Onun evinin etrafında bir araya gelsinler ve dışarıya çıktığı anda da hepsi beraber üzerine adeta çullansınlar ve o şekilde öldürsünler’ istediler. Tabii bu bilgi, vahiy yoluyla Peygamber Efendimize bildirilmişti. Peygamberimiz sefer hazırlıklarını yaptı, bineğini hazırladı ve Hazreti Ali Efendimizi evine davet etti. Hazreti Ali evine geldi. Peygamberimiz de yatağına Hazreti Ali efendimizi bırakarak evinin etrafında toplanmış olan farklı kabilelere mensup gençlerin arasından ilahi bir yardımla onlara görünmeksizin çıkıp gitti. Ardından Hicret arkadaşı, yol arkadaşı olan Hazreti Ebubekir'le buluştu ve bir stratejiyle Medine-i Münevvere’ye doğru değil, Medine’nin tam ters istikameti olan bu bölgeye (sevr) doğru geldi.” diye konuştu.

“Hazreti Peygamber, Sevr’de üç gün kaldıktan sonra Medine-i Münevvere’ye doğru yola revan oldu

Müşriklerin tuzağından kurtulan Hazreti Peygamberin, Hazreti Ebubekirle Sevr Dağının tepesinde bulunan Sevr Mağarası’na sığındıklarını anlatan Kurt, “Üç gün kadar burada kaldı. Sabah olunca Peygamberimizin evden çıkmadığını gören kapı önünde bekleyen müşrikler telaşlandılar ve bir hamle yaptılar. Tabi o zamanki evler bugünkü gibi korunaklı değil, biraz dışarıdan görerek, biraz dışarıya çıkmasını bekleyerek içeride olanın Peygamberimiz olmadığını, Hazreti Ali Efendimiz olduğunu görünce Peygamber Efendimizi kaçırdıklarını anladılar ve eyvah ettiler. Ardından yeniden bir araya gelerek Peygamber Efendimizi bulacak insanlara büyük ödüller verdiler ve herkes Medine yolunda ve Mekke civarında Peygamber Efendimizi aramaya başladı. Hazreti Peygamber, Sevr’de üç gün kaldıktan sonra Medine-i Münevvere’ye doğru yola revan oldular.” ifadelerini kullandı.

“Hazreti Ali'nin imanını anlamayanlar, 15 Temmuz'un kahramanlarını da maalesef anlayamıyorlar”  

Ciddi bir stratejiyle başlayan hicret yolculuğunun Müslümanlara birçok ders verdiğinin altını çizen Kurt, “Her şeyden önce Hazreti Ali Efendimizin gözünü kırpmadan kapıda kılıçlarıyla bekleyen insanlara rağmen Peygamberimizin yatağına girmiş olması Hazreti Ali'nin imanını gösteriyor. Hazreti Ali gibi iman edenlerin destanlaştırdığı bir günün yıl dönümünde biz 15 Temmuz'da tankların önüne gözünü kırpmadan yatan insanlarda adeta Ali gibi bir imanla tankların önüne yatmışlar ve vatanımızın istikbalini kazanmışlardı. Hazreti Ali'nin imanını anlamayanlar, 15 Temmuz'un kahramanlarını da maalesef anlayamıyorlar. Hazreti Ali kapının önünde kılıçla bekleyen insanlara rağmen gözünü kırpmadan Peygamberimizin yatağına yattı. Ondaki o iman, o teslimiyet bizim için ciddi bir mesajdır.” şeklinde konuştu  

“Müslüman düşmanının bile itimat ettiği, kendini ve malını teslim edeceği insan olmalıdır”

Kurt, Hazreti Peygamberin, evden ayrılmadan önce Hazreti Ali’ye bir talimat verdiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

“Efendimiz, kendisine emanet edilmiş olan malları, Hazreti Ali'ye teslim eder, ‘Al bunu yarın sahiplerine dağıt, ondan sonra sen de belli bir süre bekledikten sonra Medine'ye doğru yola çık’ talimatını verir. Bu bilgiden hareketle anlıyoruz ki Mekkeli müşrikler Peygamber Efendimizi öldürmek isteseler bile o kadar güvenip itimat ediyorlar ki öldürmek istedikleri insana gidip malını teslim ediyorlar. Peygamber Efendimiz de kendisini öldürme şeklinde bir düşmanlık gösteren müşriklerin kendinde bulunan mallarını, ‘siz beni öldürmek istiyorsunuz. Benim düşmanımsınız o zaman ben de, bende olan mallarınıza el koyayım’ demiyor ve emanete nasıl sahip çıkılacağını noktasında bize ders veriyor. Bu bize şunu öğretmelidir, Müslüman aynı Peygamberi gibi düşmanına bile güven veren insan olmalıdır. Düşmanının bile itimat ettiği, kendini ve malını teslim edeceği insan olmalıdır. Peygamber Efendimizin velev ki düşmanı dahi olsa kendisine ait olmayan bir malın sahibine iade etme bilinci de yine bu hicret yolculuğunda alacağımız bir başka derstir.”

“Peygamberimiz, Hicret yolculuğu ile bize doğru tevekkül anlayışını gösteriyor”

Hazreti Peygamberin Hicret yolculuğuyla aynı zamanda Müslümanlara İslam'ın doğru tevekkül anlayışını öğrettiğine dikkat çeken Kurt, “Şöyle ki, Peygamberimiz, ‘ben Allah'ın Peygamberiyim, o beni korur’ diyerek. Medine'ye doğru yola revan olmuyor. Peygamberimiz ters bir istikamete çıkıyor. Burada yürüyerek bu dağa çıktıktan sonra ayak izlerini silmesi için burada bir çoban ve bir sürü görevlendiriyor. Ardından kendilerine Mekke-i Mükerreme’den haber getirmesi için Hazreti Ebubekir'in oğlunu görevlendiriyor. Kendilerine erzak getirmesi için Hazreti Esmayı görevlendiriyor. Dolayısıyla her türlü tedbiri, bilgi akışını ve kendilerinin buradaki ve yoldaki güvenliğini sağlayacak bir stratejiyle yola çıkıyor Peygamberimiz, ve bize doğru tevekkül anlayışını da Hicret yolculuğu, Peygamberimizin Sevr’e doğru attığı adımlar göstermiş oluyor. Müslüman Rabbine güvenmelidir elbette ama kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra Cenabı Allah'a tevekkül etmelidir. Bunu da yine Peygamberimizin hicret yolculuğundan anlamış oluyoruz.” şeklinde konuştu.

“İstikamet üzere olursak Rabbimizin yardımını her zaman bizimle beraber olacaktır”

Kurt, Hicret yolculuğunun Hazreti Peygambere yol arkadaşı olabilmek için sağlam bir imana sahip olmanın önemini anlattığını belirterek, şunları söyledi:

“Peygamberimizin bu hicret yolculuğu anlatılırken kitaplarımızda şu da geçer. Peygamberimiz o iki kaya parçasının arasında arkadaşıyla beraber bulunurlarken her yerde Peygamberimizi arayan müşrikler buraya da geliyorlar. Hatta Peygamberimizin bulunduğu mağaraya da oldukça yaklaşıyorlar. Onların yaklaştığını hisseden Hazreti Ebubekir’de bir titreme, bir endişe hali söz konusu oluyor. Mağaranın önüne kadar geliyorlar ama geldiklerinde mağaranın önünde bir örümcek ağı görüyorlar ve buraya insan girememiştir düşüncesiyle Peygamberimiz ve arkadaşını görmeden oradan ayrılıyorlar. Buradan anlıyoruz ki birçok Peygamberine ve tarih boyunca kendisine gerçekten iman eden insanlara gösterdiği gibi Rabbimizin nusreti tecelli ediyor. Siz istikamet üzere olursanız aynı Hazreti İbrahim'e ateşi gülistana dönüştüren Rabbimiz, Hazreti Yusuf'u kuyudan ve zindandan kurtaran Rabbimiz, Hazreti Yunus'u balığın karnından selâmete eriştiren Rabbimiz, bu iki kaya parçasının içerisinde Peygamberimizi ve arkadaşını da yalnız bırakmıyor, sahipsiz koymuyor ve bu hadise bize biz istikamet üzere olursak Rabbimizin yardım ve nusretinin her zaman bizimle beraber olacağını da öğretmiş oluyor. Bu, Kuran'ı Kerim'de bir ayette de bize ifade ediliyor. Peygamberimiz yanında bulunan arkadaşıyla kendisinden bahsederek, “la tahzen innallahe meane’ yanında endişeye kapılan Hazreti Ebubekir'in Peygamberimiz öyle teskin ediyor, ‘Korkma, hüzünlenmeye, Allah bizimle beraberdir.’ Cenab-ı Allah'ın yardımı ve nusreti her zaman kendisine sığınan kendisine iman eden ve teslim olan insanlarla olmuştur. Sevr’de Peygamberimiz ve Hazreti Ebubekir’le olduğu gibi.”

“Müslümanlar Hazreti Ebubekir örnekliğinden hareketle Peygambere duyduğu sevgiyi gözden geçirmelidir”

Hazreti Ebubekir’in Hicret yolculuğu boyunca Hazreti Peygamberin güvenliği için üstün gayret gösterdiğini aktaran Kurt, “Sevr’i ziyaret eden, hacca gelen her Müslüman Hazreti Ebubekir örnekliğinden hareketle kendisinin Peygambere duyduğu sevgiyi ve muhabbeti gözden geçirmelidir. Biz Peygamberimize söylenen sözler, onun davasına karşı yapılan hareketler karşısında Ebubekir gibi bir tavır ortaya koyup adeta kendimizi siper ediyor muyuz? Dine, Peygamberimize karşı yapılan saldırılara kendimizi siper ediyor muyuz? Sevr kendimizi Peygambere karşı yapılan saldırılara siper etme anlayışını, duygusunu her birimizde uyandırmalıdır. Sevr, her birimize Hazreti Ali gibi, İslam için, Kur'an için, din için, bayrak için, Peygamber için canını feda etme bilinci ve şuurunu kazandırabilmelidir. Yine Sevr her birimize doğru tevekkül anlayışını öğretmelidir.” değerlendirmesinde bulundu.

Hazreti Peygamberin yaşadığı bu mübarek topraklara gelen Müslümanların Peygamberin hatıralarıyla buluştuğunu ifade eden Kurt, hacca gelen her bir Müslümanın o hatıraların mesajlarını kuşanarak buradan dönmesine vesile olması gerektiğini söyledi.