Ahmet OĞUZ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلَاثَةٌ، فَيَرْجِعُ اثْنَانِ وَيَبْقَى مَعَهُ وَاحِدٌ: يَتْبَعُهُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَعَمَلُهُ، فَيَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُه
“Ölen kişiyi (mezara kadar) üç şey takip eder; ikisi geri döner, biri onunla beraber kalır. Ailesi, malı ve ameli onu takip eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli ise (onunla) beraber kalır.” (Buhari, Rikak, 42 [6514]; Müslim, Zühd, 5 [2960].)
Sözlükte “iş, fiil, çalışma” gibi manalara gelen “amel” kelimesi, “gayeli olarak yapılan iş” diye tanımlanmıştır. Dinî literatürde ise “emir, tavsiye veya yasaklara konu olan, sonunda ceza veya mükâfat bulunan davranış” manasına gelmektedir. (Süleyman Uludağ, “Amel”, DİA, 3/13-16.) Salih amel ise Yüce Allah’a iman edip O’na ibadet ve kulluk etmek, mahlûkatın yararına faydalı işler yapmak anlamına gelmektedir. Buna göre helal ve meşru olan her iş, şayet Allah rızası gözetilerek düzgün ve sağlam yapılıyorsa salih amel olarak nitelenir. Birçok ayet ve hadiste amel kavramı ile daha çok sevap kazanmak için yapılan çeşitli ibadetler dile getirilir. Bununla birlikte salih amel kavramının daha geniş kapsamlı olduğu unutulmamalıdır. Allah (c.c.) birçok ayet-i kerimede, “iman eden ve salih amel işleyen…” şeklinde buyurarak iman etmekle salih amelde bulunmayı yan yana zikretmiştir. (Bakara, 2/25, 62, 82, 277.) Ayetlerde geçen “salih amel işleyenler” nitelemesi, başta ibadetler olmak üzere her türlü olumlu ve yararlı davranış ve işleri ifade etmektedir. Ayrıca faydalı işlere “salih amel” denildiği gibi onu işleyen kişiye de “salih insan” denilmektedir. (Hadislerle İslam, 3/35-36.)
Salih amelle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s.), “Her iyilik bir sadakadır.” (Buhari, Edeb, 33 [6021].) buyurmakla sadaka ve salih amelin kapsamını geniş tutmuş ve “Allah Teâlâ birinizin yaptığı işi en iyi şekilde yapmasından memnun kalır.” (Beyhaki, Şu‘abü’l-İman, 7/234 [4931].) ifadesiyle de yapılan işte ihlas ve samimiyetin yanında kalitenin de önemli olduğuna işaret etmiştir. İman ve salih amel aynı zamanda insanların Allah katındaki değerini gösteren iki önemli ölçüdür. Bu husus, ayet-i kerimede şöyle ifade edilmektedir: “Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. İman edip salih (iyi ve yararlı) amelde bulunanlar müstesna…” (Sebe, 34/37.) Hz. Peygamber (s.a.s.) bu mesajı şöyle özetlemektedir: “Allah (c.c.) sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34 [2564].)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün Medine’nin yüksek yerlerinden olan “Âliye” bölgesinden şehre girerken pazara uğradı. İnsanlar da onun etrafında bulunuyordu. Derken küçük kulaklı ölü bir oğlağın yanından geçti, ona elini uzatıp kulağından tuttu ve şöyle buyurdu: “Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?” Ashab-ı kiram, “Bir dirheme değil daha az paraya bile almayız, onu alıp da ne yapalım.” dediler! Sonra Hz. Peygamber (s.a.s.), “Bedava verilse ister misiniz?” diye sordu. Onlar, “Vallahi o diri olsa bile kulakları küçük olduğu için kusurludur. Hem biz onun ölüsünü ne yapalım?” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulüllah (s.a.s.), “Allah’a yemin ederim ki Allah katında dünya, önünüzdeki şu ölü oğlaktan daha değersizdir.” buyurdu. (Müslim, Zühd, 2 [2957].) Dünya ve ahirette bizi kurtaracak olan yegâne sermayemiz, amelimizdir. Fâni dünya hayatımız için çalışırken ebedî yurdumuz olan ahirete yönelik kalıcı hayırlı işler yapmayı ihmal etmemeliyiz. Unutulmamalı ki dünyada mal ve mülk sahibi olmakla ona aşırı değer verip onu âdeta amaç hâline getirmek farklı şeylerdir. Elbette Müslümanın helalinden malı ve mülkü olmalı, onları Allah rızası doğrultusunda harcamalıdır. Ancak kişi zekât ve sadaka vermeye yanaşmıyor veya onları verirken âdeta eli titriyorsa bu durum, onun dünya malına aşırı değer verdiğine işaret eder. Böyle davranmanın örnek bir Müslümana yakışmayacağı aşikârdır.
Dünya malına aşırı bağlananları uyarmak için söylenen “Kefenin cebi yoktur.” atasözü meşhurdur. Bu ifade, “Ne kadar zengin olursan ol, öldüğünde yanında hiçbir şey götüremeyeceksin.” anlamına gelir. Bu durum, Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) şu hadisinde ne güzel ifade edilmiştir: “Ölen kişiyi (mezara kadar) üç şey takip eder; ikisi geri döner, biri onunla beraber kalır. Ailesi, malı ve ameli onu takip eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli ise (onunla) beraber kalır.” (Buhari, Rikak, 42 [6514]; Müslim, Zühd, 5 [2960].)
Ölüm gerçeği, ders almak isteyene en büyük ibrettir. Çünkü ölüm bize dünya hayatının geçici olduğunu, sahip olduğumuz tüm varlıkların birer imtihan vesilesi olduğunu hatırlatır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Her canlı ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir.” (Âl-i İmran, 3/185.) Dolayısıyla mal, mülk, makam ve şöhret bizi aldatmamalıdır. Nitekim Yüce Allah bu konuda bizi şöyle uyarmaktadır: “Bilin ki dünya hayatı; bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışından ibarettir…” (Hadid, 57/20.)
Yapılan iyilikler sahibini mutlu ederken kötülükler de onu pişman edecektir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün ashabına şöyle buyurdu: “Her ölen mutlaka pişmanlık duyacaktır.” Ashab-ı kiram, “Niçin pişmanlık duyacak?” diye sordu. O da şöyle cevap verdi: “İyilik eden kimse hayatta iken daha çok iyilik yapmadığına pişman olacaktır. Kötülük eden kişi ise hayatta iken kötülükleri terk etmediği için pişman olacaktır.” (Tirmizi, Zühd, 58 [2403].) Dünya geçici, ahiret ise ebedî olduğuna göre her birine orada kalınacak kadar değer verilmeli ve ona göre hazırlık yapılmalıdır. Nitekim ahirete hazırlık yapılması noktasında Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın (ahiret) için ne hazırladığına baksın!” (Haşr, 59/18.) Sevgili Peygamberimiz de bu konuda şöyle uyarıda bulunmaktadır: “Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularına uyup bir de Allah’tan (bağışlanma) umandır.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 25 [2459].)
Yazımıza Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) bir duası ile son verelim: “...Allah’ım! Beni amellerin en güzeline ve ahlakın en güzeline kavuştur. Onların en güzeline ancak sen ulaştırırsın. Beni kötü işlerden ve kötü ahlaktan muhafaza eyle. Bunlardan ancak sen koruyabilirsin.” (Nesai, İftitah, 16 [896].)