عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: لَقِيَنِى رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فِى طَرِيقٍ مِنْ طُرُقِ الْمَدِينَةِ وَأَنَا جُنُبٌ فَاخْتَنَسْتُ فَذَهَبْتُ فَاغْتَسَلْتُ ثُمَّ جِئْتُ فَقَالَ: “أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ؟.” قَالَ: قُلْتُ: إِنِّى كُنْتُ جُنُبًا فَكَرِهْتُ أَنْ أُجَالِسَكَ عَلَى غَيْرِ طَهَارَةٍ. َقَالَ: “سُبْحَانَ اللَّهِ إِنَّ الْمُسْلِمَ لاَ يَنْجُسُ.”
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Bir gün cünüp bir hâlde iken Medine sokaklarından birinde Resûlullah (sas) ile karşılaştım. Hemen geri durdum ve gidip yıkanıp geldim. Resûlullah (sas), "Nerede kaldın Ebû Hüreyre?" dedi. Ben, "Cünüp idim, temiz olmayan bir hâlde seninle beraber oturmak istemedim." dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sas), "Sübhânallâh! Müslüman necis olmaz." buyurdu.”
***
حَدَّثَنِى أَبُو أَيُّوبَ الأَنْصَارِيُّ وَجَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَأَنَسُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّ هَذِهِ الْآيَةَ نَزَلَتْ: ﴿فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ﴾ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “يَا مَعْشَرَ الْأَنْصَارِ إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَثْنَى عَلَيْكُمْ فِى الطُّهُورِ فَمَا طُهُورُكُمْ؟” قَالُوا: نَتَوَضَّأُ لِلصَّلاَةِ وَنَغْتَسِلُ مِنَ الْجَنَابَةِ وَنَسْتَنْجِيَ بِالْمَاءِ. قَالَ: “فَهُوَ ذَاكَ فَعَلَيْكُمُوهُ.”
Ebû Eyyûb el-Ensârî (ra), Câbir b. Abdullah (ra) ve Enes b. Mâlik (ra) şöyle anlatmaktadır: “Orada (Kubâ Mescidi'nde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da temizlenenleri sever.” (Tevbe, 9/108) âyeti nâzil olmuştu. Bunun üzerine Resûlullah (sas), “Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah (cc) sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?” buyurdu. Onlar, “Biz namaz için abdest, cünüplükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz.” diye cevap verince Resûlullah (sas), “İşte (övüldüğünüz şey) bu! O hâlde buna devam edin.” buyurdu.
(İM355 İbn Mâce, Tahâret, 28)
***
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “لِلَّهِ تَعَالَى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ حَقٌّ أَنْ يَغْتَسِلَ فِى كُلِّ سَبْعَةِ أَيَّامٍ يَوْمًا.”
Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın (cc) her Müslüman üzerindeki hakkıdır.”
(B898 Buhârî, Cum"a, 12)
***
عَنْ يَعْلَى: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) رَأَى رَجُلاً يَغْتَسِلُ بِالْبَرَازِ فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَقَالَ: “إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ حَلِيمٌ حَيِيٌّ سِتِّيرٌ يُحِبُّ الْحَيَاءَ وَالسِّتْرَ فَإِذَا اغْتَسَلَ أَحَدُكُمْ فَلْيَسْتَتِرْ.”
Ya'lâ anlatıyor: “Resûlullah (sas) açıkta gusleden bir adam gördü, minbere çıktı. Allah'a (cc) hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan Allah (cc) Halîm"dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde başkalarına görünmeyecek şekilde (kapalı yerde gusletsin)." ”
(N406 Nesâî, Gusül, 7)
***
عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) كَانَ إِذَا اغْتَسَلَ مِنَ الْجَنَابَةِ بَدَأَ فَغَسَلَ يَدَيْهِ، ثُمَّ تَوَضَّأَ كَمَا يَتَوَضَّأُ لِلصَّلاَةِ، ثُمَّ يُدْخِلُ أَصَابِعَهُ فِى الْمَاءِ، فَيُخَلِّلُ بِهَا أُصُولَ الشَّعَرِ ثُمَّ يَصُبُّ عَلَى رَأْسِهِ ثَلاَثَ غُرَفٍ بِيَدَيْهِ، ثُمَّ يُفِيضُ الْمَاءَ عَلَى جِلْدِهِ كُلِّهِ.
Peygamberimizin (sas) eşi Hz. Âişe'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) cünüplükten dolayı gusledeceğinde önce ellerini yıkayarak başlardı. Sonra namaz için abdest alır gibi abdest alır, sonra parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini ovalardı. Sonra iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. En sonunda da suyu bütün bedeni üzerine dökerdi.
(B248 Buhârî, Gusül, 1)
***
Hz. Peygamber (sas) hicret esnasında Rabîu'l-evvel ayının bir pazartesi günü Kubâ'ya ulaşmış ve burada yaklaşık on gün kadar kalmıştı. Medine"nin önemli simalarından olan ve hicret esnasında birçok sahâbîyi evinde ağırlayan, Gülsüm b. Hidm'in (ra) evinde misafir olmuştu. Bu müddet içerisinde bizzat kendisi de çalışarak ashâbı ile birlikte bir mescit inşa etti. Bu mescit, Kur'ân-ı Kerîm'de “takva mescidi” olarak anılan Kubâ Mescidi idi. Tevbe sûresinde, “Orada (Kubâ) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da temizlenenleri sever.” şeklinde zikredilen kişiler de Kubâ'daki Müslümanlardı. Sevgili Peygamberimiz (sas) Kubâ'dan ayrıldıktan sonra da burayı ihmal etmedi. O (sas), kimi zaman yürüyerek, kimi zaman binekle Kubâ'yı ziyaret eder, orada namaz kılmaya giderdi. Yine böyle bir ziyaretinde, Allah'ın övgüsüne mazhar olan Kubâ halkına, “Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah (cc) sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?” diye sordu.
Kubâlıların “Biz namaz için abdest, cünüplükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz.” cevabı karşısında Resûl-i Ekrem (sas),“İşte (övüldüğünüz şey) bu! O hâlde buna devam edin.” buyurarak hem Kubâ halkını bu davranışlarından ötürü onaylıyor hem de bu sözleri ile onları bütün Müslümanlara örnek gösteriyordu.
Cünüplükten temizlenmek üzere gusül abdesti almak, Hz. İbrâhim'den (as) kalan güzel bir haslet olarak câhiliye döneminde de yaygındı. Nitekim Ebû Süfyân'ın, Bedir Savaşı'nda müşriklerden önemli isimlerin öldürülmesinin ve müşrik ordusunun Müslümanlar karşısında yenilgiye uğramasının ardından yaptığı adak, bu uygulamanın câhiliyede de var olduğunu göstermektedir. Rivayete göre Ebû Süfyân, Peygamberimiz (sas) ile tekrar savaşmadıkça cünüplükten dolayı başına su değdirmeyeceğine dair adakta bulunmuştur. Kubâlıların, birlikte yaşadıkları bazı yahudileri örnek alarak su ile temizlendiklerini bildiren rivayetler de vardır.
Su, maddî ve mânevî bakımdan bir temizlik aracıdır. Su bulunmadığında teyemmüm ediliyor olması abdestin ve gusül abdestinin mânevî yönünü ortaya koyar. Toprağa mesh etmek suretiyle gerçekleşen teyemmüm, su bulunmadığında ya da kullanılamadığı durumlarda Müslümanlara mânevî bakımdan arınma hissi sağlar. Nitekim Resûlullah (sas) döneminde sahâbîlerin zaman zaman su bulamadıkları olur yahut yaralı durumda olanlar bulunurdu veya hava çok soğuk olurdu ve bu nedenlerle gusledemezlerdi. “Ey iman edenler! Cünüp olduğunuzda, boy abdesti alın.” âyetini bilen sahâbîler zor şartlarda ne yapacaklarını bilemiyordu. Resûlullah (sas), onlardan su bulamayanların ve havanın çok soğuk olması sebebiyle guslettiği takdirde hasta olacağından korkanların teyemmüm ederek, yaralı olanların ise yarasının üzerini mesh ederek arınabileceklerini öğretiyordu. Nitekim o, başından yaralı iken ihtilâm olan ve mutlaka gusletmesi gerektiğini söyleyenlere uyarak yıkanıp hastalanan, sonra da hayatını kaybeden bir kişinin durumuna çok üzülmüş ve o kişiyi göz göre göre ölüme ittiklerini belirtmişti.
Kur'ân-ı Kerîm'de cünüplükten temizlenmenin yolunun gusül olduğu belirtilmiş, bu temizlik yapılmadan namaza yaklaşılmaması ifade edilmiştir. Ayrıca Hz. Ali'nin (ra) belirttiğine göre, Allah Resûlü (sas), cünüp iken Kur'ân-ı Kerîm okumamış ve cünüp olanların mescide gelmelerini de doğru bulmamıştır.
Aslında insan, sadece belirli ibadetleri yerine getirirken değil, yaşadığı her an yaratıcısının ve O'nun (cc) görevlendirdiği meleklerin gözetiminde olduğu hissini taşımalıdır. İşte gusül abdesti insana, temiz bir ruh ve bedenle her an Rabbinin huzurunda olduğu hissini verir. Resûlullah (sas), gusletme imkânı olduğu hâlde bunun geciktirilmesini hoş karşılamaz. Hatta bu şekilde kalınmasının nahoşluğunu ifade etmek için meleklerin gusletmeden dolaşan kimselerden uzak duracağını söyler.
Ebû Hüreyre (ra), ihtilâm olduğu birgün Resûlullah'la (sas) karşılaşınca huzursuz olmuştu. Peygamber'i (sas) görür görmez geri kalmış ve hızla gidip boy abdesti aldıktan sonra onun yanına gelmişti. Onun kaybolmasının farkına varan Peygamber (sas), “Nerede kaldın Ebû Hüreyre?” diye sorunca Ebû Hüreyre (ra), “Cünüp idim, temizlenmeden seninle beraber oturmak istemedim.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Peygamberimiz (sas), “Sübhânallâh! Müslüman necis olmaz.” buyurmuştur. Bu sözleriyle Hz. Peygamber (sas), ihtilâm olmanın doğal olduğunu ve cünüp olan kişinin necis olarak değerlendirilmesinin de yanlış olacağını vurgulamıştır. Nitekim Resûlullah döneminde insanlar arasında, cünüp olan bir kişinin hem mânevî hem de maddî açıdan necis/pis olduğu, dolayısıyla gusletmediği sürece uyumasının, bir şey yiyip içmesinin, diğer insanlarla görüşüp konuşmasının günah olacağı yönünde inanışlar mevcuttu. Resûlullah (sas), bu inanışların yanlış olduğuna işaretle ashâbını, cünüp iken avret mahallerini yıkayıp abdest alarak uyuyabilecekleri, yine aynı şekilde sadece abdest alarak ya da ellerini yıkayarak bir şey yiyip içebilecekleri yönündeki telkinleriyle rahatlatıyordu. Peygamber Efendimiz (sas) kendisi de bu şekilde hareket ederdi. Ramazan ayında bu gibi durumlarda, sabahleyin guslettiği olurdu. Bir keresinde ashâbı, âdetli kadınla birlikte yemek yemenin hükmünü sormuştu da, Sevgili Peygamberimiz (sas) buna bir engel bulunmadığını beyan etmişti. Hatta kendisi, âdetli ya da cünüp olan bir Müslümanın necis/pis olmayacağını, eşlerine karşı tutumuyla göstermişti. Peygamberimiz (sas) cünüp olan bir Müslümanla tokalaşmanın hiçbir sakıncasının bulunmadığını, kendisiyle musafaha yapmak istemeyen Huzeyfe b. Yemân'a (ra) açıkça söylemişti. Sevgili peygamberimiz (sas) bu kabil uyarılarıyla Medine'de yaşayan değişik inançların insan tabiatına aykırı inanışlarına karşı arkadaşlarını uyarıyor, onlara insan tabiatı ile İslâm hakikatlerinin çatışmadığını gösteriyordu. Mânevî arınma ile maddî arınma arasındaki ilişkiyi hassas bir biçimde ashâbına öğretiyordu.
Peygamber Efendimiz (sas), her meselede olduğu gibi, bu meselede de kadın erkek demeden, bütün ashâbını en ince ayrıntılara kadar eğitmekteydi. Onlara, hangi durumlarda gusledip etmemeleri gerektiğini, ne zaman ve nasıl gusletmeleri gerektiğini, cünüp veya âdetli iken neleri yapıp yapamayacaklarını değişik vesilelerle tek tek açıklamaktaydı. Buna göre, boşalma, cinsel ilişki, ihtilâm olma gibi durumlarda mutlaka gusül etmek gerekliydi. Ayrıca kadınların âdet ve nifas/loğusalık hâli bittiğinde gusletmeleri gerektiği de onun bu bağlamda ashâbına öğrettikleri cümlesinden idi.
Sevgili Peygamberimiz (sas) insanların özel hâlleri ile ilgili konularda açıklamalarıyla ilk Müslümanları her bakımdan aydınlatıyor, zihinlerinde oluşabilecek en küçük sorulara dahi cevaplar veriyordu. Hz. Âişe'nin (ra) anlattığına göre bir seferinde Allah'ın Resûlü'ne (sas), uyandığında çamaşırında ıslaklık (meni) gören, fakat ihtilâm olduğunu hatırlamayan bir adamın ne yapması gerektiği sorulmuştu. Efendimiz (sas) de o kişinin gusül abdesti alması gerektiğini söyledi. Bu sefer, rüyasında ihtilâm olduğunu gören, fakat çamaşırında bir ıslaklık bulamayan adamın durumunun ne olacağı soruldu. Allah'ın Resûlü (sas), “Onun gusül abdesti almasına gerek yok.” diye cevap verdi. Bu sırada Ümmü Süleym'in (ra), “ (Çamaşırında ıslaklık) gören kadına da gusül gerekir mi?” diye sorunca Allah'ın Resûlü, “Evet, çünkü kadınlar, erkeklerin bir bütünü tamamlayan diğer yarısıdır.” buyurmuştu.
Allah Resûlü (sas), İslâm dinini yeni kabul eden kişilerin de gusletmesini istemekteydi. Hicrî dokuzuncu senede Temîmoğulları heyeti ile birlikte gelerek Müslüman olmak isteyen Temîmli Kays b. Âsım (ra) ve Sümâme b. Üsâl el-Hanefî'den (ra) gusletmelerini istemişti.
Yüce Peygamber (sas), ashâbına, cünüplük, hayız ve nifas gibi sadece mânevî kirliliklerden dolayı değil, maddî kirlilikten dolayı da yıkanmaları gerektiğini öğütlemekteydi. Meselâ, bir cuma günü bazı sahâbîler hurmalıklarında çalıştıktan sonra toz toprak içinde ve terlemiş bir şekilde mescide geldiklerinde Resûlullah (sas) onlara, “Keşke yıkansaydınız!” buyurmuştu. Ayrıca o, “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın her Müslüman üzerindeki hakkıdır.” buyurarak, belli zaman aralıklarında mutlaka banyo yapılması gerektiğini vurgulamaktaydı. Resûlullah (sas), herhangi bir gereklilik olmasa da, bu normal banyonun cuma gününe denk getirilmesinin daha iyi olacağı yönünde ashâbına tavsiyede bulunarak, “Biriniz cuma namazına geleceği zaman yıkansın!” diyordu. Hatta bazı sahâbîler O'nun (sas) bu emrini, “Bulûğa ermiş olan herkese, cuma günü gusletmek vaciptir.” şeklinde rivayet etmişlerdir. Zira cuma günü haftalık bayram olarak kabul edilmekte ve ashâb âdeta bir bayram havasında mescide gelmekteydi. Resûlullah (sas) arefe günü ve bayramlarda namaza gitmeden önce gusül abdesti alır ve bu günlerde ev halkına da boy abdesti almalarını tembihlerdi. Yine hac yapmak üzere ihrama girmeden önce gusletmek, Resûlullah'ın (sas) sünneti olarak değerlendiriliyordu.
Gerek maddî gerek mânevî arınmayı gerçekleştirmek için alınan gusül abdestinin belirli âdâbı vardır. Sevgili Peygamberimiz (sas) her şeyden önce, “Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan Allah (cc) Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde örtünsün/kapalı yerde gusletsin. ” ve “Sakın herhangi biriniz açık alanda ya da kendisini gizlemeyen (veya etrafı açık) bir çatı üstünde gusletmesin. O, başkalarını görmese bile kendisi görülebilir.” şeklindeki sözleriyle insanların kapalı yerlerde gusletmelerini emretmişti. Hamamlarda gusledenlere ise örtülmesi gereken avret yerlerini mutlaka örtmelerini söylemekteydi.
Resûlullah'ın (sas) uyulmasını istediği diğer bir gusül âdâbı da gusledilebilecek suların idrarla kirletilmemesidir. “Sizden biriniz sakın durgun suya abdest bozmasın, (ola ki) biraz sonra ondan gusleder.” sözüyle bu konuya dikkat çekmiştir.
Peygamberimiz (sas) gusülde kullanılmış atık suyun bir başka işte kullanılmaması gerektiğini söylemiştir. Buna göre eşler birlikte guslederken birbirlerinin atık sularını kullanmamalıdırlar; ancak temiz bir kaptan beraber aldıkları temiz su ile yıkanmalarında bir sakınca yoktur. Peygamber (ssv), eşlerin aynı banyoda, aynı anda ve aynı kapları kullanarak gusledebileceklerini de belirtmiştir. Nitekim Âişe (ra) validemiz Resûlullah (sas) ile, “Su kabından suyu önce sen alacaksın, önce ben alacağım.” diye şakalaştıklarını bile anlatmıştır.
Resûlullah'ın (sas) da içinde yaşadığı bölgede su çok az bulunuyordu, dolayısıyla da çok kıymetli idi. Bu yüzden her şeyde olduğu gibi, gusülde de suyu iktisatlı kullanmak gerekiyordu. Allah Resûlü (sas), saçları gür ve çok olmasına karşın, üç avuç su alır ve başının üzerinden akıtır, sonra da bedeninin kalan kısmı üzerinden suyu akıtarak guslederdi. Gusülde kullandığı su miktarı ancak abdestte kullandığı su miktarının 3-5 katı kadardı.
Sevgili Peygamberimiz (sas), gusledeceği zaman önce kapalı veya perdelenmiş bir yere gider, besmele çeker ve gusletmeye niyet ederdi. Ardından ilk önce sağ elini sonra da sol elini bileklerine kadar iki üç kere yıkayıp sol eliyle de avret mahallini iyice temizlerdi. Sonra (elini yıkar) ağzına ve burnuna üçer kere su verip temizler, yüzünü ve kollarını da aynı şekilde yıkayarak namaz için aldığı abdest gibi abdest alır ve nihayet başını mesh etmeden su dökerdi. Ancak başına sadece su dökmekle yetinmez, suyun saç diplerine ulaşması için, önce başının sağ tarafı sonra da sol tarafı olmak üzere, saçlarını iyice ovalardı. Ve nihayet suyu bütün bedeni üzerinden akıtırdı. Öyle ki bedeninde hiçbir kuru yer kalmazdı. Bir keresinde sol omuzunda suyun ulaşmadığı kuru bir yer görmüştü de saçından damlayan sudan alıp orayı ıslatmıştı. Onun gusülde en son yaptığı şey ise, guslettiği yerden kenara çekilerek ayaklarını yıkamaktı. Sevgili peygamberimiz, guslünü tamamladıktan sonra da şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden arınması gibi beni de günahlardan arındır.”
Resûlullah (sas), guslettikten sonra bazen renkli bir örtüye (havluya) bürünerek kurulanır ve elbisesini giyerdi. O (sas), guslettikten sonra namaz kılacağı zaman abdesti bozulmadıkça yeniden abdest almaz, namazını gusül abdesti ile kılardı. Cuma günleri gusül abdesti alıp güzel koku sürünmeyi tavsiye ederdi.
Hz. Peygamber (sav), kadınların da aynı şekilde gusül yapmalarını söylemişti. Şu farkla ki, saçı örgülü ve sık olanların özellikle suyun az bulunduğu zamanlarda, örgülerini çözmeyip sadece üzerlerine su dökmeleri ve sonra da sıkmaları yeterliydi. Ancak Hz. Âişe (ra), “Resûlullah (sas) başına üç defa su dökerdi. Biz ise, saçımızdaki örgülerden dolayı beş defa dökeriz.” diyerek suyun saç örgülerinin altına iyice nüfuz etmesi gerektiğine vurgu yapmaktaydı.
Suya ulaşmanın gayet zor olduğu o dönemin şartlarında dahi Allah Resûlü (sas), ashâbını ısrarla temizliğe ve arınmaya çağırmıştır. Günümüzde suyun çok daha kolay bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda, temizliğe verilen önemin daha fazla olması gerektiği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Gusül, insanın bedenen ve ruhen zinde kalmasını sağlayan bir etkiye de sahiptir. Hayız, nifas ve cünüplük hâlinin vücuda verdiği yorgunluk ve gerilim, gusül abdesti ile giderilir. Guslederek arınma, insanı kirli olma hissinden kurtardığı gibi arınmış olma duygusu verir ve onu ibadete hazır hâle de getirir.