“Sona ermeyecek hiçbir iyi durum, yıldızı sönmeyecek hiçbir ünlü yoktur.” Anlamında kullandığımız söze, “hangi gün vardır akşam olmadık” deriz. Bu atasözünü, dünyadaki hayatın ve iyi günlerin bir gün son bulacağını, şöhretli kimselerin de her zaman hatırda kalmayıp unutulup gideceğini belirtmek için kullanırız. Her şeyin geçici olduğu şu dünyada,

“Hangi güzel yüz ki toprak olmadı,

Hangi ceylan göz ki yere akmadı?”

Neyse ki her şeyin bu dünyadan ibaret olmadığını biliyoruz. Eğer öyle olsaydı, geçen iyi günleri hatırladıkça adeta kahrolurduk. Nihayetinde bu dünyanın ve yeryüzündeki yaşamın da bir sonu vardır.

Peki, yaşadığımız şu hayatın ötesinde ne vardır?

Kesinlikle hesap günü vardır, cennet vardır, cehennem vardır. Hepsinin de üstünde Allah’ın rızasına ermek veya O’nun gazabıyla karşılaşmak vardır. Biraz olsun o sahneyi, yani hesap gününü gözümüzün önüne getirmeye çalışalım… İşte o gün, Yüce Allah’ın şu şekilde seslendiği özel kulları olacaktır:

“Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak Rabbi’ne dön. Böylece has kullarımın arasına katıl. Cennetime gir.”

Bu ne güzel saadettir böyle. Mevla, bize, üzerinden iyi günlerin eksik olmadığı, sevinç ve mutlulukların hiç son bulmadığı cennet yurduna girmeyi nasip etsin. Ve hiçbirimizin yolunu, Allah’ın rahmetinden mahrum olanların kalacağı ve kötü günlerin ebedi olacağı “Cehennem” çukuruna düşürmesin. İnşallah, “Karşılıklı olarak mücevherlerle işlenmiş tahtlar üstüne oturup…” kurulmuş olan kimselerin yanında yerimizi alırız.

Bu sahneden sonra şimdi de dünyadaki hayatımıza dönelim ve burada çok varlıklı bir kimse olarak yaşadığımızı varsayalım. Öyle ki yaşantımız dillere destan olsun ve şöhretimizi duymayan kalmasın ama kalbimiz de ilahi hakikatlerden habersiz olsun. Sizce ölümle son bulan bu saltanat mı daha değerlidir, yoksa Allah’ın kitabının ve O’nun rahmet elçisinin haber verdiklerine uyup Müslümanca yaşamak ve Müslümanca ölmek mi daha kıymetlidir?

Kesinlikle Müslümanca yaşayıp, Müslümanca ölmek daha kıymetlidir değil mi?

Hatta bu öylesine büyük bir kıymet ve nimettir ki sadece bunun için bütün ömrümüzü Allah’a secde ederek geçirmiş olsak bile yine de bu nimetin şükrünü eda edemeyiz. “Muhakkak ki Allah (bize) adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı…” emrediyor; “…Hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı…” da yasaklıyor.

Mevla, cümlemize emrine uyup yasaklarından sakınmayı nasip eylesin.