Doç. Dr. Recep ASLAN
Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Allah “...İş konusunda onlarla müşavere et.” (Âl-i İmran, 3/159.) ilahi mesajıyla Peygamberine dünyevi konularda insanlara danışmayı emretmiştir.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) istişareyi öneren uyarılarında ve bu anlayışa uygun uygulamalarında konuya dair birçok örnek görmekteyiz. Hz. Peygamber’in risaleti süresince istişareye, bilindiğinden çok daha fazla önem verdiği bir gerçektir. Onun, gerek Mekke’de gerekse Medine’de hakkında vahiy nazil olmayan meseleleri genellikle arkadaşlarıyla istişare ederek çözümlediğini ve bunu fiilen de gerçekleştirdiğini hadis kaynaklarından öğrenmekteyiz. Bir rivayette şöyle denilmektedir: “Müslümanların fikrini almadan ‘emîr’ tayin etseydim İbn Ümmü Abd’i/Abdullah b. Mes‘ud’u tayin ederdim.” (Tirmizî, Menâkıb, 38.) Yine Ebu Hureyre: “Rasulullah’tan (s.a.s.) daha çok adamları ile istişare eden bir kimse görmedim.” der. (Tirmizî, Cihad, 34.) Hz. Peygamber, istişare edeni övdüğü gibi istişare edileni de över: “İstişare edilen kişi, kendisine güvenilen kişidir.” (Tirmizî, Edep, 57; Ebu Davud, Edeb, 114; İbn Mâce, Edeb, 37.) Yine “Sizden, üzerine mesuliyet yüklenen bir kimse için Allah hayır murad ederse ona ‘Salih’ bir vezir nasib eder de unuttuğu şeyleri hatırlatır, hatırladığı şeylerde de yardımcı olur.” (Ebû Davud, Harâc, 4.) diye buyurur.
İstişare, idari mekanizmaların vazgeçilmez unsurunu meydana getirir. Kanunlara ve hukuka uygun kararlar alıp tatbik etmenin yolu istişareden geçer. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu konuda yapmış olduğu birçok icraatı vardır. Burada savaşla ilgili bir kısım örnekleri zikredeceğiz. Bedir'de Ebu Sufyan’la savaşılıp savaşılmaması konusunda Hz. Peygamber ashapla istişare etmiştir. Ebu Sufyan’ın gelmekte olduğu haberi kendisine ulaşınca Hz. Peygamber bir istişare meclisi kurmuştur. Evvela Hz. Ebu Bekir sonra Hz. Ömer ayağa kalkıp, muhacirleri temsilen Kureyş ordusuna karşı gidilmesi ve Ebu Sufyan’ın kervanını takipten vazgeçilmesi yönünde görüş beyan ettiler. Daha sonra Ensar’dan Hz. Sa’d b. Ubâde ayağa kalkıp: “Ey Allah’ın elçisi! Nefsim elinde bulunan (Allah)’a yemin ederim ki eğer sen bize atlarımızı deryaya sürmemizi emretmiş olsaydın mutlaka deryaya sürerdik. Ve eğer sen bize atlarımızı Berku’l-Gımad’a sürmemizi emretseydin bunu da yerine getirirdik.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber insanları Kureyş ordusuyla savaşmaya çağırdı. Alınan karara göre hareket ettiler ve Bedir’e vardılar. (Müslim, Cihâd ve’s-Sîyer, 83.) Görüldüğü gibi, bu konu bütün Müslümanları ilgilendirdiği için Hz. Peygamber, her kesimin temsilcisiyle görüşmüştür. Görüşmeler neticesinde sonuna kadar savaşılacağına ve Hz. Peygamber’e olan bağlılıklarını sürdüreceklerine dair görüşler ortaya çıkmış, ardından savaş kararı alınıp uygulamaya geçilmiştir.
Yine Bedir’de Mekkeli müşriklerle savaş kararından sonra, ordunun karargâhı ve mevzilenmesi konusunda fikir beyan eden Hz. Hubâb b. Münzir’in görüşüne göre amel edilmiştir. Hubâb b. Münzir bu konuda şöyle der: “Hz. Peygamber ile Bedir günü savaşa ben de katıldım. Hz. Peygamber, Bedir kuyusunun yanına geldi ve kuyunun arkasına mevzilenmeye karar verdi.
Ben de: “Ey Allah’ın elçisi! Burası Allah’ın seni yerleştirdiği bir yer mi yoksa bir harp taktiği, bir görüş veya tuzak gereği takdiriniz mi?” diye sordum. Hz. Peygamber buyurdu ki: “Elbette ki o harp, rey ve hile sonucudur.” Ben de: “Ya Rasulallah! Burası konaklama yeri için uygun değildir. İnsanları kaldır ve bizimle müşriklerin en yakınındaki suya gel. Sonra o suyun ötesindeki kuyuların sularını bozalım. Orada bir havuz yapalım ve su ile dolduralım ki Kureyş ile savaştığımızda biz içelim onlar ise içmesinler.” Bunun üzerine Hz. Peygamber dedi ki: “Hakikaten reyle iyi yol gösterdin.” Hz. Peygamber beraberindeki insanlarla Bedir kuyularına geldi. Sonra emretti, su kuyuları kapatıldı. Müslümanların yanında konakladığı su kuyusunun üzerinde ise bir havuz yaptı. Böylece düşman sudan mahrum bırakılmış oldu. (İbn Hişâm, Abdülmelik b. Hişâm, es-Siretü'n-Nebeviyye, Beyrut, 1971, II, 272.)
Bu örnekte Hz. Peygamber, Bedir kuyularını iyi bilen ve savaş yerinin tespiti konusunda tecrübeli olan Hubâb b. Münzir’in itirazını dikkate almış ve onun önerdiği yer tercih edilmiştir. Ve yine buna benzer bir örnekte olduğu gibi, Hz. Peygamber’in Hendek Savaşı’nın planıyla ilgili Hz. Selman-ı Farisî ile yaptığı istişare örneği savaş stratejisi açısından önem arz etmektedir. Hz. Peygamber, Mekke’deki müşriklerin savaş hazırlıklarından haberdar olunca ashabını topladı. Rasulullah (s.a.s.) savaşın ne şekilde yapılacağı konusunda sahabîlerle istişare etti. Selman-ı Farisî Medine’nin çevresine hendek kazılmasının uygun olacağını ifade ederek kendi kavmi olan Farisilerin bu yöntemden faydalandığını, bir şehri kuşattıklarında etrafına hendek kazdıklarını söyledi. Selman-ı Farisî’nin bu görüşü isabetli bulundu. Hz. Peygamber, hendek kazılmasını emretti, kendisi de hendeğin kazılmasında çalıştı. (İbn Hişâm, es-Siretü'n-Nebeviyye, III, 235; İbn Sa‘d, Kitabu’t-Tabakâti’l-Kebîr, II, 66.) Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, Bedir, Hendek savaşı gibi birçok hadisede devletin önemli işlerini ashabına danışmıştır. Ashab, devlet işlerinde Hz. Peygamber ile istişare ettikleri gibi ticari konularda da istişare etmiş, problemlerinin çözümü için ona başvurmuşlardır. Bir defasında meyve alım-satımı konusunda ashab Hz. Peygamber ile istişare etti. Zeyd b. Sabit’in rivayetine göre, (Hz. Peygamber zamanında) insanlar henüz olgunlaşmamış meyveleri alıp satıyorlardı. Müşterilerin meyveleri topladığı ve tarafların haklarını isteme vakti geldiği zaman, müşteri: “Meyve çürüdü, ermeden bozulup döküldü, hastalık dokundu” -ki bunlar birer tabii afettir- gibi laflar ediyor ve taraflar ihtilafa düşüyorlardı. Bu tür davalar artınca Hz. Peygamber, ihtilaf ve anlaşmazlıklarının çokluğundan ötürü bir istişare olmak üzere: “Eğer iş böyle gitmiyorsa o halde meyve olgunlaşana değin satım işlemi yapmayın.” buyurdu. (Buhari, Buyû, 85; Ebû Davud, Buyû, 22.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) ailevi ilişkilerde de istişareye önem vermiş, kadınlarla istişareyi ihmal etmemiş hatta en kritik durumlarda bile eşlerine danışmıştır. Hudeybiye antlaşmasının maddeleri sahabeye ağır gelmişti. Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’nin yanına geldi, karşılaştığı durumu ona anlattı. Ümmü Seleme, Hz. Peygamber’e sahabenin yanına çıkmasını hiç kimseyle konuşmadan kurbanını kesmesini ve başını tıraş etmesini söyledi. Hz. Peygamber de aynen dediğini yaptı. Hz. Peygamber’i gören sahabe de kurbanlarını kesip birbirlerini tıraş etmeye başladılar. (Buhari, Şurût, 15.) Bu örnekte görüldüğü gibi Hudeybiye antlaşmasının maddeleri ashaba ağır gelince, Sahabe Hz. Peygamber’in umre ile ilgili emirlerine uymakta isteksiz davranmıştır. Hz. Peygamber bu durumun çözümü için hanımı Ümmü Seleme’ye danışmıştır. Bu olaydan şunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Ehliyet ve dirayet sahibi kimse, ister kadın ister erkek olsun istişare edilebilir ve uygun olan görüşleri kabul edilir. Nitekim Hz. Peygamber de burada bunu yapmıştır.
Resulullah’ın (s.a.s.) hayatında kadınlarla istişare örnekleri pek çoktur. Hatta bu örneklerin bir kısmında kadınlarla istişare etmeyi emretmektedir: “Kendilerini ilgilendiren hususlarda kadınlarla istişare edin.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Beyrut, ts., IV, 192; II, 97.) “Kızları hakkında kadınlara danışınız.” (Ebu Davud, Nikâh, 23.)
Yine kadının nikâhı esnasında onunla istişare edilmesi konusunda Hz. Aişe’den şöyle bir rivayet aktarılır. Hz. Aişe şöyle demiştir: “Ya Rasulallah! Kadınlarla nikâh akitleri hususunda istişare edilir mi?” diye sordum. Hz. Peygamber: “Evet (kadınlarla nikâh akitleri hususunda istişare edilir.)” buyurdu. Ben: “(Ya Rasulallah!) Bakire bir kız, evlilik konusu danışıldığında utangaçlığı sebebiyle sıkıntı çekebilir.” dedim. Hz. Peygamber: “Onun susması, izin verdiği anlamına gelir” dedi. (Buhari, İkrâh, 3; Nikâh, 41.) Özellikle evlenme gibi şahsî bir meselede kadının fikrinin alınması ve ona uyulması ısrarla talep edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) istişare etmeyi emretmiştir. Bu emirden dolayı Hz. Peygamber, sadece kendi görüşüyle amel etmemiş, vahiy bulunmayan konularda ashabıyla istişare etmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’in siyasi, ticari, cezai, ailevi vb. birçok alanda istişareleri mevcuttur. Rasulullah (s.a.s.) istişare edilecek meselede kimi veya kimleri ilgilendiriyorsa, erkek- kadın, genç-yaşlı ayırımı yapmadan onların fikirlerine başvurmuştur.
Günümüzde insan ilişkileri çok yönlü ve daha karmaşık bir hal aldığı için istişareye daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple Müslümanların muvaffak olması için tüm alanlarda istişare mekanizmasını canlandırmaları gerekir. İstişareden amaç çok sesliliğe, değişik fikir ve görüşlere engel olmak değil; kolektif aklı öne çıkararak ilgili olan herkesi problemlerin çözümüne ortak kılmaktır.