İyilik; aklın, kalbin, ruhun hayırlı olana meyletmesidir… Yüce Allah tarafından tüm canlıların fıtratına yerleştirilmiş olan iyilik; duygu, düşünce ve davranış boyutlarında kendisini gösterir.

İslam’ da kulluk bilinci iyilik temeli üzerine bina edilmiştir. “Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim’in dinine teslim olanın dininden daha güzeldir? Allah İbrahim’i dost edinmiştir” (Nisa/125) ayetinde tevhit inancı ile iyi davranışların birlikte olması gerektiği ve ancak bu yol izlendiğinde Allah’ın sevdiği kullarından olmanın mümkün olduğu bildirilmektedir.

“İyilik güzel ahlaktır.”

İyiliğin tanımı ve toplumsal davranış boyutuyla ilgili birçok ayet ve hadis bulunmaktadır. Peygamberimiz (sas)’e “iyilik nedir?” diye sorulduğunda “İyilik güzel ahlaktır.” buyurmuştur. Başka bir hadiste Peygamberimiz; iyiliği, “Yaptığı zaman kişinin kalbine huzur veren şeydir.” diyerek tarif eder. 

Peygamberimizin tavsiye ettiği iyiliklerin bazılarını şu hadisinden öğrenmek mümkündür; “Akrabayı ziyaret etmek, aç olanları doyurmak, susuz kalan kimseye su vermek, Müslüman kardeşinin sıkıntısını gidermek, Müslümanı zalimin elinden kurtarmak, topluca oturulan mekânlarda yeni gelene yer açmak, Müslüman kardeşinin sıkıntısını gidermek, iyiliğe yönlendirmek, iyilikle insanların ıslahına çalışmak, yardıma ihtiyacı olan kişiye gücü yetiyorsa yardım etmek, gücü yetmiyorsa güzel sözlerle destek olmak, hediyeleşmek, hasta ziyareti yapmak, gıybet yapılmasından hoşlanmamak, Müslüman kardeşiyle kucaklaşmak, Allah için sevmek, Allah için bir araya gelmek, Allah için ziyaret etmek, Allah için infak etmek, bineğine yükünü bindirene yardım etmek…”  (Umdetu’l Kârî, 13/188)

İyilik, kalpte bulunan bir cevher gibidir.

Nisa Suresi 36. ayetinde Rabbimiz, kendisine iman edilmesinin hemen arkasından O’na imanın bir gereği olarak “Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve hizmet eden kimselere yardım edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez” buyurarak öncelikle kimlere iyilik yapılacağını bizlere bildirmiştir. Ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı gibi iyilik, sosyal çevremizle ilişkilerimize değer katarak yön verir. İyilik, kalpte bulunan bir cevher gibidir. Etrafımıza iyilik yaparak bizdekini eksiltmeden başkasına da o cevherden vermiş oluruz. Böylece iyiliğin kesintisiz olarak yayılmasına vesile oluruz. İyilik yapmanın ilk ölçüsü, sadece Allah’ın rızasını almak olmalıdır. İkinci ölçüsü de yapılan iyilik için teşekkür beklememektir. Zira Rabbimiz İnsan Sûresi 9. ayette, inananların yaptıkları iyilik karşısında teşekkür beklemediklerini, yaptıkları iyilikleri yalnızca Allah için yaptıklarını bizlere bildirmektedir.

“İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.”

İnananlar iyilik yaparken karşılık beklemeden yaparlar. Bununla beraber kendilerine bir iyilik yapıldığında ise yine iyilikle karşılık vermelidirler. Rahman Suresi 60. ayetiyle “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey olabilir mi?” sorusuyla Rabbimiz, kendisinin yapılan iyiliklere karşılık vereceğini bildirirken bizlere de yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermemiz gerektiğini öğütlemektedir.

Yapılan iyiliklerin, kişi ister inansın ister inanmasın karşılık bulacağını ayet ve hadislerden öğrenmekteyiz. Şûrâ Sûresi 20. ayette Rabbimiz, “Kim sadece dünya kazancını isterse ona istediğini veririz, fakat onun ahirette hiçbir nasibi yoktur. Kim ahiret kazancını isterse onun bu isteğini artırarak veririz” buyurulmaktadır. Bir hadis-i şerifte peygamberimiz şöyle buyuruyor; “Şüphesiz ki Allah, hiçbir müminin işlediği iyiliği karşılıksız bırakmaz. Mümin, yaptığı iyilik sebebiyle hem dünyada hem ahirette mükafatlandırılır. İnancı olmayana gelince ona iyilikleri karşılığında umduğu dünya rızkı verilir. Ahirete vardığında ise kendisiyle mükâfatlandırılacağı bir hayrı kalmamıştır.” (Müslim/ Münâfikun). Yapılan iyiliğin karşılığı olarak on katından yedi yüz katına kadar karşılık verileceği müjdesi çeşitli kaynaklarda bildirilmiştir. 

İyilikle iyileş

İyilik, kalbin, akılın, ruhun hayırlı olana meyletmesidir. Hayırlı olana meyletmiş olan kalp, akıl, ruh gördüğü, yaşadığı her olayda güzellik arar. Gördüğü güzellikteki hikmetlerin farkına varan insan, manevi anlamda güzelleşir, olgunlaşır. Başta kendisindeki sonrasında etrafındaki güzellik ve hikmeti görerek günümüz insanının meftun olduğu maddi güzellik boyutundan sıyrılıp hikmet boyutundaki güzelliğin farkına varır. Bu farkındalık aslında günümüz psikolojik yaklaşımlarının hedeflediği öz değer bilincidir. Bununla beraber başına gelen olayları hikmet boyutuyla okuyan kişi “neden benim başıma geldi?” sorgulamasının ötesine geçerek o olaydaki öğretici hikmeti görmeye çalışır. Şikâyet etmek yerini şükretmeye bırakır.

Değişim ve dönüşüme kendimizden başlamaya ne dersin?

İslam toplumunun her bireyi, kendisi için istediği iyiliği kardeşi için de ister. Hatta bazı durumlarda mümin kardeşini kendisine önceler ki bu güzel davranış Kur’an-ı Kerim’de “İ’sar” kavramıyla övülerek ifade edilmektedir. Karşılaştığımız olumsuz davranışlara iyilikle karşılık vermek de Rabbimizin kötülüğün yayılmasına engel olması için öğütlediği davranış biçimlerindendir. Bu tür olumlu davranışların yaygınlaştığı sosyal hayatın içinde yaşayan birey yalnızlık ve çaresizlik duygusunu hissetmez. Zira etrafında kendisinden daha fazla onun iyiliğini isteyen insanlar mevcuttur. İyiliğin hâkim olduğu huzur dolu bir dünya mümkün. Değişim ve dönüşümün kendimizden başladığını unutmadan…

İyilik hikâyen olsun

Hayat bizlere Rabbimiz tarafından verilmiş bir lütuf olmakla beraber her insan kendi yaşam hikâyesinin başrolündedir. Her insan yaptığı tercihleriyle kendi hikâyesini de yazar bir taraftan. Genellikle yol ayrımlarımız iyi olanı seçmek, kötü olanı seçmek ya da ikisine de duyarsız kalmaktan ibarettir. Hayatımızı, dünya yolculuğundan başlayarak ebedi ahiret karargahımızda son bulan bir hikâye olarak tasavvur edersek elimizde mükemmel bir iyilik hikâyesi yazma fırsatımız olduğunu fark edebiliriz. Kendi iyilik hikâyeni yazarken başkalarının da iyilik hikâyesinde olmaya ne dersin?

Yuvanda iyilik sofranda bereket olsun

Ramazan ayının bereketini en çok sofralarımızda görürüz. Paylaşma mevsimi olduğundan olsa gerek bir pişirdiğimiz iki, iki pişirdiğimiz üç katına çıkar. Rabbim, “sen yeter ki paylaş ben senin güzel niyetinden sofrana bereket veririm” der gibi her sofrayı bereketlendirir. Sadece sofralar değildir bereketlenen. Peygamberimiz, Ramazan ayında yaptığımız her iyiliğin sevabının yüzlerce katına çıkacağını müjdelemiştir. İnananlar için iyilik yapmak, çok sevilerek yapılan bir ibadet gibidir. İyiliğin iyileştirici gücü olduğunu her mümin yaşayarak öğrenmiştir. Her mümin önce kendi hanesinde, ev halkında iyiliğin hakimiyetini kurmaya çalışır. İyiliğin hâkim olduğu bir yuvada elbette bereket vardır.

Yüreğini kardeşine Kapını komşuna aç 

Ramazan ayı manevi dünyamıza da bereket getirir. Daha anlayışlı, daha duyarlı, daha sabırlı oluruz. Yüreklerimizde Kur’an ayının beraberinde getirdiği Kur’an ferahlığı hakimdir. Ramazan’da dualarla sonsuz kerem sahibinden istemek için daha çok açılan ellerimiz, açları doyurmak, yardım isteyene yardım etmek için daha fazla gayret gösterir. Yüreğinde kardeşine, komşusuna yer olmayan kapısını onlara açabilir mi? Yüreğinde komşusuna, din kardeşine sevgi olmayan onlara gerektiğinde yardım edebilir mi? Ramazan ayının manevi ikliminin bereketiyle küs olanlar barışır, kırgınlıklar son bulur, yüreğimizde sevgi hâkim olur. Sevginin hüküm sürdüğü kalp, yardım elini herkese uzatır.